Peter Manos - Out of Love
-
Yabancılaşmış hissediyorum.
Yüzümü döndüğüm duvara, yattığım futona, bedenime, ellerime, sırtımdaki sızıya, duygularıma. En çok da duygularıma yabancılaşmış hissediyorum.
Bedenimde saçma bir uyuşukluk var. Bu yabancılık hissiyle ne kadar alakalı bilmiyorum ama her şeyden anlamımı yitirdiğim andan beri bu uyuşukluk hissi saç diplerimden parmak uçlarıma kadar yayıldı. Sızım sızım, yabancı bir uyuşukluk.
Ne kadar süredir duvardaki çatlağı izlediğimi bilmiyorum. Ne kadar uyuduğumu da. Kapının önünde geçirdiğim baygınlıktan Lovecraft'ın sırtımdaki yarayı diktiği sırada ayıldığımı hatırlıyorum. Sonra tekrar uyudum. Ateşim çıktı çok büyük bir ihtimalle çünkü tüm bu süre boyunca sanrılarla boğuştum. Güneşin ortalıkta olmadığı bir aralar da yeniden uyandım işte ve ne kadar olduğunu asla hesap edemediğim bir süredir Aku'nun futonundan ay ışığının vurduğu çatlağı izliyorum.
İçeriden gelen boğuk sesleri dinleyerek.
Endişelendiğini ses tonundan anladığım Akutagawa neden bu halde olduğumu bolca küfürle birlikte sorguluyor. Lovecraft'ın dediğine göre sırtımdaki yaraların birçoğu önemsiz şeylermiş. Derin olan tek bir yara varmış onun da icabına bakmış. Kendimden bu denli geçişimin nedeni olarak yaralarımı göstermek çok da doğru sayılmazmış. Ona göre başka nedenler varmış. Bunu öğrendikten sonra Aku'nun asabı daha da bozuluyor ve o ana dek evde olduğunu fark etmediğim Dazai Osamu'nun yedi ceddine saydırıp ona saldırıyor. Arbede seslerini duyabiliyorum çünkü. Aku'yu yatıştırmaya çalışan Lucy ve Atsushi'ye karşın Dazai, Aku'yu bırakmalarını söylüyor. Ve evet Atsushi de bu tımarhanede şu an. Ben buraya gelmeden önce de buradaymış. Dazai'ı buraya çekenin de o olduğuna eminim.
Dazai Osamu hiçbir şey anlatmadığı halde Aku'nun içgüdüsel olarak her şeyin sorumlusunun o olduğunu bildiğinden emin olduğum gibi.
Ortalık biraz daha sakinlediğinde Aku aç olan var mı diye soruyor. Sesini bugün ilk kez duyduğum Poe "Karl-sama aç," diye cevap veriyor. Alevlenmeye meyilli Aku'nun küfürlerinin hedefinde Poe ve Karl-sama var bu kez. Bir arbede daha oluyor.
Sesi uzaklaşmaya başladığında birinin onu mutfak tarafına çektiğini anlıyorum. Sanki buradaki tek canlı Akutagawa'ymış gibi gidişinin ardından ses seda kalmıyor. Neredeyse ölüm sessizliği.
Ya da fırtına öncesi sessizlik gibi bir şey.
Duvardaki çatlak gözüme daha büyük gözüküyor. Yeniden uyuyacakmış gibi hissetsem de ayaklarım üşüdüğü için uykuya dalamıyorum.
Hiçbir şekilde kalkmayı düşünmüyorum yattığım yerden. Hareket edebilmek için bile enerjim yok sanki.
Uyumak istiyorum. Uyumak üzereyim.
Odanın kapısı yavaşça açılıyor.
Keşke duymasam, keşke hissetmesem, keşke uyumuş olsam. Ama duyuyorum ve daha adım seslerinden o olduğunu anlıyorum. Hiç istemediğim halde nefeslerim şaşıyor.
Dazai Osamu, ses çıkarmamaya özen göstererek yattığım futonun yanında yere oturuyor. Dazai Osamu'ya yabancılaşmış hissediyorum.
Bakışlarının ağırlığı sırtımdaki dikişlerin açılması için yeterli. Bunun izi geçmeyecek diye bağırmak istiyorum, ağzımı bıçak açmıyor. Bir süre hiçbir şey olmuyor.
Duvardaki çatlak, beni içine alabilecek kadar büyüyünce Dazai Osamu konuşuyor.
"Ben, eldivenlerini Lupin'de bırakmışsın, onları getirdim."