"Sonunda yalnız kaldık ha?"
Düşüncelere dalmış olan Ryuu, adamın elinin kendi omzunda yer ettiğini fark edemedi başta. Daha sonra ise kaşlarını çatarak kendini geri çekmiş ve adamın kirli pençelerinden kurtarmıştı kolunu.
Çocuğun bu tavrını umursamadı adam. "Çabanı takdir ettim fakat daha nereye kadar kız kardeşini korumayı düşünüyorsun?"
Mavi gözleri çakmak çakmak olan çocuk histerik bir şekilde güldü. "Sen ne zaman ait olduğun yere, çöplüğe dönmeyi düşünüyorsun peki?"
Tavırları ayrı, sözleri ayrı etki yaratan çocuğun yüzüne bakarken dişlerini sıktı adam. Karısının ve kızının önünde bir şey yapmıyor olması, şimdi de yapmayacağı anlamına gelmiyordu. Bu yüzden de nasırlı eliyle küçük çocuğa tokat atarak onu yere sererken keyfi yerine gelmişti en sonunda.
"Hah! Sözlerine ve tavırlarına dikkat etmeni öneririm, küçüğüm. Yoksa sinirlenirim ve sana ceza vermek zorunda kalırım." Kollarını göğsü üzerinde bağlayarak arkasındaki kolona yaslandı. "Seni sevdiğimi biliyorsun, beni bunu yapmak zorunda bırakma."
Kendisi gülerken yerde kıpırdamadan uzanan çocuğa baktı gözlerini kısarak. Çocuğun sağ yanağında kendi elinin izi yer alıyordu. Oldukça acıtmış olmalıydı fakat öncesinde yaptıklarının yanında bir tokat hiçbir şeydi.
Tavana boş bakışlarla bakarken dudakları yukarı kıvrıldı Ryuu'nun. "Bu ailenin bir parçasıymışsın gibi kendini kandırmaya devam et." Sinirle güldü. "Zavallı."
Yüzündeki gülümsemeyi daha fazla sürdüremeyen adam, yaslandığı yerden doğrulduğu gibi soluğu yerde yatan çocuğun yanında almış ve acımadan tekmesini Ryuu'nun karnına geçirmişti.
"Ağh!"
Ryuu'nun kesilen nefesine ek, gözleri de yaşarmıştı. Sağ tarafına dönerek kollarını karnına sardı ve cenin pozisyonunu alarak dişlerini sıktı. Eskiden olsa, çektiği acıdan içi çıkarcasına ağlıyor olurdu. Şimdi ise yalnızca içindeki öfke alevleri daha da güçleniyordu.
Onun bu sessiz halleri adamın sinirini bozuyor olsa da konuşunca da sinirlendirdiği için umursamadı. "Odada bekliyor olacağım. Kaçmaya çalışırsan ne olacağını biliyorsun." Arkasını dönüp koridorda kayboldu.
An sonra kapı çarpma sesinden onun odaya girdiğini anlayan Ryuu, olduğu yerde doğrulmaya çalışarak gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Vurduğu yer karın boşluğuna denk gelip nefesini kesmişti.
"Ben de senin nefesini keseceğim." Gözlerini koridora çevirdi Ryuu. "Sonsuza kadar."
Ellerini yere koyarak destek aldı ve zorlanarak da olsa nihayetinde doğrulmayı başardı. Kalkar kalmaz yönünü mutfağa çevirip boyunun yettiği en yüksek yerdeki çekmeceyi açarak içinden ucu en keskin olan bıçağı çekip aldı.
Vakit kaybetmeden mutfaktan çıkıp babasının içinde olduğu odanın kapısının önüne geldi. Bıçağın bulunduğu elini arkasına gizleyerek boştakiyle kapının kulpunu tutup ileriye doğru iterek açtı ve sessiz adımlarla içeriye girdi.
Yatakta uzanmış kendisini izleyen adama bakarken tiksintiyle yüzünü buruşturmamak adına kendini zor tuttu. Her baktığında midesi kaynıyor, kusacakmış gibi hissediyordu. Damarlarında kan yerine öfkenin dolaşıyor olması ise cabasıydı.
"Oyalanma daha fazla da gel yanıma."
Adamın dediğini yapıyor olmak kanına dokunsa da usulca yürüyerek yatağın tam yanında yerini aldı. Gözlerine değil de boynuna bakıyordu. Birazdan nefes alamayacak olması bir nebze içini rahatlatıyordu yoksa şu anda böylesine sakin bir şekilde hareket edebilmesinin imkanı yoktu.
Bıkkınlıkla nefesini üfleyen adamla dikkati dağıldı. İstemsizce gözlerine bakarken adamın konuşmalarını duymuyordu bile.
"Sanki ilk kez yapıyormuşsun gibi ne diye çekiniyorsun? Acele et biraz, akşama kadar bekleyemem seni."
Tanrı şahit ki, biraz daha konuşursa dayanamayıp üzerine atlayıp sonsuza kadar çenesini kapatacaktı Ryuu. Sol gözünün seğirdiğini hissedebiliyordu. Hatta öyle bir sinir harbiydi ki, boynundaki damarlar şişip kabarmıştı. Solgun yüzü ise gitgide sinirden kırmızıya dönüyordu.
Etrafındaki havanın bile çatırdadığını hissederken elindeki bıçağı yatağın altına sakladı adam göremeden. Daha sonra da ellerini yatağın kenarına koyarak kendini yukarı iterek yatağa tırmandı. Her zamanki yerine, adamın kucağına yerleşirken beline tutunan elleri hisseder hissetmez kaşları çatıldı.
"Özlemişim bunu." Yüzündeki iğrenç sırıtmayla, kucağında ifadesiz bir şekilde olacakları bekleyen çocuğa bakarken biraz daha güldü.
Onun gülüşünü duyan Ryuu, ifadesiz maskesini kenara bırakarak sırıttı. "Henüz başlamadım bile."
Adamın şaşırmasından keyif alan Ryuu, kollarını onun boynuna dolayarak sarıldı. Adamın şaşkınlığının yarattığı tutukluktan faydalanan çocuk, "Bugün sana öyle şeyler yapacağım ki..." diye fısıldadı. "Aklın duracak."
Şaşkınlığı bırakıp gülümseyen adam, "Demek sonunda sen de-" diyerek başlasa da cümlesini bitirmeye fırsat bulamadan Ryuu'nun parmaklarının yerini alan sivri tırnakları, boynunda yerini almıştı bile. Etini delip damarına saplanan tırnağı hissedip de hiçbir şey yapamayan adam, ağzına doluşan kanı tükürmeye bile fırsat bulamamıştı.
Geri çekildi Ryuu. Bir eli adamın boğazına sarılmış bir şekilde dururken kafasını geriye yatırarak yastığa yasladı. Gözlerinin içine bakan ve korkudan irileşmiş irislere bakarken bu sefer yüzünde gerçek bir gülümseme vardı.
"Ah, sanırım bir şey diyordun?" Dudaklarını büzerek kafasını yana eğdi Ryuu. "Umarım sözünü kestiğim için bana yine ceza vermezsin, babacığım."
Adamın konuşmak için aralanan dudaklarını gören Ryuu, mavi gözlerini kısarak bir süre yüzünü inceledi. "Konuşabilirsin demedim ama ben sana." Gözüne giren kahverengi saçını üfleyerek uzaklaştırdı ve adamın dudaklarının tekrar kıpırdandığını görmesiyle gülen yüzü solarak yerini ifadesizliğe bıraktı. "Hiç dinlemiyorsun sözümü, kızıyorum ama." Tırnaklarını biraz daha derine saplayarak yüzüne eğildi. "Bu dünyadaki vaden dolmuş olabilir fakat peşini bırakmaya niyetim yok." İyice eğilerek kulağına fısıldadı. "Gittiğin yerde bekle beni, baba."
Olduğu konumdan geri çekilmeden iki elini birden boğazına sararak olağanca gücüyle sıktı. Gittikçe elinde ezilip parçalandığını hissettiği soluk borusuyla gülümseyerek dinledi kemiğin çatırdama seslerini.
Altındaki adamdan son bir kez çıkan hırıltılı inlemeden sonra Ryuu, onun artık burada olmadığını biliyordu. Yine de yüzüne bakmaktan kaçınarak olduğu yerden kıpırdamadı.
Omuzları sarsıldı önce hafifçe. Daha sonra ise kafası arkaya düştü. Dudakları arasından histerik gülüşler firar ederken uzun bir zamandan sonra nihayetinde gözyaşları da eşlik ediyordu ona. Hem gülüyor, hem de ağlıyordu.
İçi çıkarcasına değil, zaten çıkmış olan içinin acısına.
Gülüşleri nihayet bitip de ortam derin bir sessizliğe gömülürken kulaklarına ulaşan ve odadaki nihai sessizliğe bıçak gibi saplanan çığlıkla kafası kapıya döndü.
Annesi ve kız kardeşi, orada dikilmiş kendisine bakıyorlardı.
Gülümseyerek her şeyin bittiğini söylemek istedi fakat ondan önce davranan annesi, kalbindeki son kalan yeri de kendi elleriyle karartmıştı.
"Katil!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsaneler Hep İyi Olmazlar
FantasíaΦ Efsaneler neden hep iyi olsunlar? Bir istisnaya ne dersiniz? Φ Baş rolümüzün küçüklüğünden beri kötü şeylere kurban gitmesini, birinin gelip ona yardım eli uzatmasını ve kolayca giderek güçlenmesini, insanlara yardım edip düşmanlarına merhamet e...