Siyah'a boyanan mavi

173 32 77
                                    

İlk kısmı kurgumun tanıtımı için ayırdım. Yazım ve noktalama hataları olabilir şimdiden özür dilerim :)

İnstagram : olumeonkalaofficalpage

Avuç içlerime temas eden soğuk toprağın kokusunu içime çektim.
Çok güzel kokuyordu çünkü annem bu toprakla bütünleşmişti. Güzel kokmama ihtimali yoktu.

Bu sefer soğuk soğuk bedenime temas eden toprak değil, göz bebeklerimden firar eden gözyaşları oldu.

Toprağı avuç içlerimde daha sıkı tutarak onu içime çekmek istedim.
Toprakla bütünleşip tıpkı annem gibi solmuş bir papatya olmak istedim. Annemin adının yazılı olduğu taşa gözlerim sabitlendiğinde boğazımda oluşan yumru yutkunmamı engelliyordu.

Doğum tarihinin hemen altında yazan ölüm tarihine inanmak istemiyordum.

Kalbimin en derin köşesindeki papatya solmuş gövdesinden koparılmış , öldürülmüş olamazdı , olmamalıydı ve ben papatyayı kimin sonsuzluğa mahkûm ettiğini bile bilmiyordum.

Sen gittiğinde benim saatimdeki zaman durdu. Bütün renkler soluk bir griye büründü, hayat enerjim ellerimden alındı. Sana söyleyeceğim sözler , birlikte gideceğimiz mekânlar, anneler gününde sana alacağım hediyeler havada asılı kaldı.

Tek kanadı olan bir kuş uçabilir mi ?
Attığım her adımda eksiklik hissederek yaşamayı öğrendim.

Yağmur damlaları bütün bedenimde hâkimiyet kurmuşlardı.

Olduğum yerden yavaşça doğrulurken sendeledim. Titreyen vücudum soğuktan kaskatı bir buz yığınını andırıyordu.

Otobüs durağına doğru ilerledim.
Çantamın küçük bölmesindeki kulaklığı çıkartarak telefonuma taktım.

"Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden sonsuz endişem
Savunmam bu yüzden
Bu yüzden bir küçük iz..."

Şarkının melodisine bütün uzuvlarım eşlik ediyordu.
O efsunlu sözlerdeki eşsiz tını kulaklarımı büyülemeye yeterli oluyordu.

Otobüsten indikten sonra bakışlarımı gökyüzüne yönelttim.

Puslu bir hava ve kasvetli bulutlar kaplamıştı gökyüzünü.

Güneş buna isyan edercesine çehresinin bir kısmını gökyüzüne adamıştı , kasvetli bulutlar güneşin krallıklarında hâkimiyet kurmasına izin vermemişti.

Gökyüzü bulutların krallığıydı.
Güneş çehresini gökyüzüne adamıştı. Oysa gökyüzü gece olduğunda Ay'ın gösterişli ışığıyla bütünleşiyordu. Bir nevi Güneş'e ihanet ediyordu.

Kendimi ihanet edilen Güneş gibi hissediyordum. Babam ise Güneş'in bütün özverisine rağmen ihanet eden gökyüzü...

Bir başka kadınla evlenmişti annemin ölümünden hemen sonra.
Babamla aramızda eskiden tarif edemeyeceğim kadar özel ve güçlü bir bağ vardı. O kadın hayatına girdiğinde bütün bu efsun yok oldu .

Onların yanında kalmak zorundaydım. Gidecek başka bir yerim yoktu ve ben kendimi çok yalnız hissediyordum. O kadın benimle her fırsatta kozlarını paylaşmaktan çekinmiyordu. Babam bunu göz ardı ediyordu...

Eve yaklaştığımda gözyaşlarım ve yağmur damlacıklarının akmasına yardım ettiği makyajımı peçete yardımıyla temizledim. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım.

Yağmur sularının oluşturduğu birikintiye gömülen bez ayakkabılarım ve ayaklarım sırılsıklam olmuşlardı.
Tepeden tırnağa ıslanmıştım.

Yağan yağmur ruhumun elbisesini temizlerken üzerimdekileri mahvetmeye yeterliydi.

Bahçeli evin kapısından içeri girdim.
Birkaç adım sonra zile yaklaşmıştım. Parmak uçlarımda süzülerek zile hafifçe dokundum.

Yaklaşık yirmi saniye sonra kapı açıldı. İçeriye geçmek için attığım adımı tamamlayamadan bileğimi sıkıca kavrayan elin sahibine doğru yöneldim.

Yeşillerim onun kahverengi hareleriyle buluştuğunda yosun tutuyordu.

Sadece birbirimize bakıyorduk ve bu sessizlik yaklaşmakta olan fırtınanın habercisiydi.

Sessizliği bozmak adına "Bırakır mısın kolumu ? " diye kısık bir tınıyla sordum.

"Artık senin buradan gitme zamanın geldi de geçiyor. Elveda küçük şey."

Alaycı bir tavır takınarak samimiyetsiz gülümsemesini yaptı.
Bütün eşyalarımı daha önceden hazırlamış olmalı ki getirmesi on saniyesini aldı. Valizleri kapının önüne fırlatıp gitti.

Titreyen vücudumu ayakta tutmakta zorlanıyordum.

O Hülya denen kadın önce babamı sonra da evimi çalmıştı.

Eşyalarımı oldukları yerden kaldırarak cadde boyu yürüdüm.
Şimdi ne yapacaktım ya da ne yapmalıydım bilmiyorum.
Bildiğim tek bir şey var daha önce hiç bu kadar yoğun duygulara ev sahipliği yapmayan benliğim oldukça yorulmuştu.
Nefes almak daha önce hiç bu kadar canımı acıtmazken ciğerlerime doldurup soluduğum hava kor bir ateşi andırıp genzimde acı bir tat oluşmasına sebebiyet veriyordu .
Bütün yaşananları hiçe sayıp devam edebilecek kadar güçlü değildim. Benliğimin üzerine serpiştirilen kezzap fitilleri alevlendirilmek üzere ateşe verilip yok edilmeye mahkum edilmişti.Cılız bedenimse bütün bunları kaldıracak kapasiteye ev sahipliği yapmıyordu.

Islak kıyafetlerim bedenimle bütünleşmişti ve havanın bu denli soğuk olmasına rağmen üşümüyordum. Damarlarımdaki kan, cehennemi andıran bir sıcaklıktaydı.

Savaşı kaybettim, kendim için, benliğim için verdiğim savaşı kaybettim.

Onlar kazandılar, ben kaybettim.
Bu artık bir mahvoluşun hikâyesi.

Babalar kızlarının ilk aşkları olurdu hani ? Babalar kahramanları olurdu onların. Benim kahramanım benim kapının önüne atılmama göz yummuştu.

Çantamdan kağıt ve kalem çıkardım.
"Ölüme On Kala" başlığını atarak yazmaya başladım.

On maddeden oluşan bir ölmeden önce yapılacaklar listesiydi.

Daha önce annem ve ben hayatı doya doya yaşayamamıştık. Yapmak istediğim ama cesaret edemediğim ne varsa yapacaktım.

Daha önce hiç özgür olmamıştım. Özgürlük neydi sahi ?
Özgürlük belki de bir kuşun kanat çırpışı , küçük bir çocuğun salıncakta sallanması , bir kadının çiçeklerini sulamasından ibaretti.

Bakışlarımı göğe adadım.
Güneş çehresini göğe adıyordu, bense bakışlarımı.
Gök güneşe ihanet etmişti, babam da bana.
Ay ışığı gündüz olduğunda göğü terk etmişti ve o kadın da bir gün babamı terkedecekti.

" Kadın ruhunun kirli elbisesini temizlemek istercesine göğe uzattı parmaklarını.
Kadının ruhu yaralıydı kadının ruhuna kezzap tohumları fitillenmişti. Kadın ölmek istiyordu lakin o yaşayan bir ölüydü. Kadın gökyüzüne yardım çığlıklarını bırakıyordu. Bağırıyor avazı çıktığı kadar, sesini duyurmak istiyor birileri onu duyana kadar, kurtarılmak istiyor intihar ipleri tarafından.
Mavi kadının ruhunu kurtaramadı ve kadının ruhu siyahın en koyu tonuna hapsoldu.
Kadının ruhu siyaha boyandı..."

Ölüme On Kala Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin