Bavullar ve insanlardan oluşan denize ne yapmam gerektiğini gösteren bir ipucu bulmak için göz attım. İşte o zaman onu gördüm. Üzerinde pembe ve morla, büyük puntolu ve kabarcıklı bir şekilde adımın yazılı olduğu küçük, beyaz bir karton. Yavaşça kartonu tutanı görmek için yaklaştım.
Yaklaşınca kısa, koyu kahverengi saçlı genç bir kadın görüş alanıma girdi. Birden “ah! Sen Amanda mısın?” diye sordu. Kendimi işaret edince, kafasıyla onayladı. “e-evet” diye kekeledim beni baştan aşağı süzerken.
Beni nereden tanıyordu? Belki de daha önceden tanışmıştık? Kesinlikle eski bir tanıdık değildi. Öyle olsaydı, hatırlardım.
“Ben Sora! Sana Kore’ye yerleşmen için yardımcı olabileceğimi umut ediyorum. Ailemin bir tanıdığı senin büyükannen ve büyük babanın arkadaşının arkadaşı oluyormuş?” diye açıkladı. “her neyse, arabamı dışarı park etmiştim. Hadi gidelim artık. Tüm bavulların bunlar mı?” diye sorarken gülümsedi. Utanarak, onaylarcasına kafamı salladım.
Sora “o zaman bir tane sana, bir tane bana” diyerek elimdeki bavullardan birini almak için elini uzattı. “sorun değil, fazla bir şey değil zaten”
“hayır, hayır. Sen misafirsin, izin ver yardım edeyim! Gerçekten hepsi bu mu?”
Başımı sallayarak onayladığımda, bavulların büyüğünü alıp, önden çıktı. Arabaya ulaştığımızda bavullarımı bagaja koydu ve ikimizde öne oturduk. “kaç yaşındasın?” diye sordu birden bire.
“ne?”
“kaç yaşınsadın? Hangi yılda doğdun?”
“89’. Sen?”
“84’. Sanırım bu sana unni olduğumu gösteriyor, hı?”dedi göz kırparak. “çok iyi arkadaş olacağımıza eminim”
Nereye gittiğimizi sormadan önce başımla onayladım. “özür dilerim, sana söylemeyi tamamen unuttum, değil mi?” diye gülümsedi mahçup bir şekilde. “erkek kardeşim ve onun arkadaşları şu an şehir dışındalar. Ben de evdeki hayvanlara bakmak için onların dairesinde kalıyordum. Kendine bir yer bulana kadar kalacağın yer orası… Yaklaşık 1,5 saatlik bir mesafede, sanırım.”
Eh, en azından o ve erkek kardeşiyle kalacaktım. Aramızda tonlarca yaş farkı olan biriyle değil.
Yol boyunca Sora’yla daha da yakınlaştık. Kore dizilerine hiç de sağlıklı sayılmayacak br şekilde bağımlı olmamız ve yemek pişirmek konusunda pek de iyi olmamamız gibi binlerce ortak noktamız olduğunu fark ettik. “merak etme, kardeşimin arkadaşlarından birisi muhteşem yemek pişirir!” diyerek beni teselli etti. Sanki uzun zamandır arkadaşmışız gibiydi; beraber gülüyor, aptalca kahkahalar atıyorduk. En yakın arkadaşlar gibiydik.
Radyoda bildiğim bir şarkı çalmaya başlayınca, kulaklarım birden dikkat kesildi. Sesini biraz açıp,en sevdiğim şarkılardan biri olan Super Junior’un en eski –ve bence en iyi- şarkısı olan “Miracle” şarkısını sessizce içimden mırıldanmaya başladım. Sora bana döndü ve “sen Super Junior’u seviyor musun?” diye sordu şaşırarak. Gülümseyerek “onları seviyorum” dedim. “ben de!”
Karanlık sokaklarda ilerlerken, kendimizi içten şarkı söylemeye kaptırmıştık. Sadece birkaç dakika gibi gelen uzun 1,5 saatlik yolculuk sonunda gideceğimiz yere ulaşmıştık. Arabandan dışarı çıkınca ağzım açık bir şekilde dondum. Bunlar hayatım boyunca gördüğüm en büyük ve en güzel apartmanlardı!
Sora bavullarımı kolayca bagajdan dışarı çıkarttı ve yeni evime doğru yürümeye başladı. Onu takip etmediğimi görünce duraksadı. “geliyor musun yoksa arabada mı uyuyacaksın?” diye sordu arkasını dönüp yürümeye devam etmeden önce. “geliyorum” diye seslendim arkasından ve bavulumu da alıp peşinden gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Life with Super Junior ~~Orjinalden Çeviri
FanfictionAmanda anne ve babasının ölümünden sonra büyükanne ve büyükbabasıyla yaşamaya başlamıştır. ama bir gün onu Kore'ye bir arkadaşlarının yanına yaşamaya yolladıklarında, ev arkadaşı olan kişiler SuperJunior'dan başka birisi değildi. (konuk gruplar Shin...