3. BÖLÜM

880 47 6
                                    

Eve ilk adım attığım anda gözlerime inanamadım. Ev kocamandı! Amerikan mutfak tarzında tasarlanmış, mutfakla oda arasında bir sürü oturma yeriyle oldukça büyük bir oturma odası vardı. Oturma odasında, ortadaki cam kahve masasının etrafında bir değil, tam üç tane deri koltuk vardı. Duvarda bluray sistemi, ps3 ve ses sistemi bulunan muazzam derecede büyük bir televizyon ve altında DVD-CD’lerin bulunduğu raflar vardı. Etrafa göz atarken, banyo yatak odası ve çalışma odaları olduğunu düşündüğüm bir sürü kapısı olan dar bir hol olduğunu fark ettim.

“hepsi sadece bir kişi için mi?” diye sordum şok içinde. Sora gülerek “hayır, sersem… Kardeşim burada arkadaşlarıyla beraber yaşıyor. Seni de sayarsak, 15 kişi oluyorsunuz. Ah, biri askerden döndüğünde 16 olacaksınız” dedi. “16 erkekle beraber mi yaşayacağım!” diye bağırdım. “neden sadece seninle yaşayamıyorum?”

“üzgünüm, benim evim bir süredir tamiratta. Ben de arkadaşımın yanında kalıyorum bayadır. Ama endişelenme, hepsi iyi çocuklardır. Eminim ki çok iyi anlaşacaksınız. Hem çoğu zaman evde olmadıkları için anlaşamasanız bile sorun olmayacaktır. Ama gerçekten rahat olamayacaksan, bir şeyler bulmaya çalışırım…”

“sorun değil” dedim içimi çekerek. Benim için zaten bir sürü şey yapmıştı. “ama büyükannem ve büyükbabam biliyor mu?”

Cevaptan korkuyordum. 16 erkekle beraber yaşadığımı bilselerdi hayatım cehenneme dönerdi.

“ne? Hayır, onlara söylemedim… Neden? Sorun olur mu? Söylemeli miyim?”

“Hayır! Sorun değil. Gerçekten onlara söylemek zorunda değilsin. Yani demek istediğim… şeyy lütfen onlara söyleme, olur mu?”

bana tuhaf bir şekilde bakarak “ah… tamam…” dedi ve koridorda yürümeye başladı. Koridordaki bir sürü kapıdan birisinde durana kadar yürüdü, kapısını açtı ve “burası senin odan. Eşyaları çoktandır var ama biraz renk ekleyip, kişiselleştirmen gerekebilir. Birkaç poster ya da resim, duvar grafitileri falan… Ayrıca, bir şeye ihtiyacın olursa diye söyleyeyim. Erkek kardeşimin odası hemen yan odan. Ben eşyalarını getiririm” dedi. Kafamı salladım ve odaya bakınmaya başladım. Oda çok büyük değildi ama bir yatak, masa, dolap, boy aynası ve armut koltukla beraber yine de rahatça hareket edebilecek kadar büyüktü. Duvardaki bazı rafları ve dolabı saymazsak, duvarlar oldukça sıkıcı, düz ve beyazdı. Bu oda KESİNLİKLE biraz dekore edilmeliydi, ama tabi bu iş biraz bekleyebilirdi şimdilik.

**Lee Sora’nın bakış açısı**

Amanda’yı yeni odasına göz atması için bırakıp oturma odasına gittim. Köşedeki sandalyelerden birine oturup, telefonumu çıkardım ve kardeşimi aradım. Telefonu “Noona? Naber?” diye cevapladı. “yeni ev arkadaşınızın bugün taşındığını söylemek için aramıştım. Turunuz nasıl gidiyor? İyi uyuyabiliyor musunuz?” dedim. “hmm? Harika gidiyor! Yapılacak bir sürü şey var her zamanki gibi ama yeterince uyumaya çalışıyoruz” devam etmeden önce duraksadı. “her neyse, bize yeni ev arkadaşımızdan bahset! Hoparlöre aldım, grubun kalanı da öğrenmek için can atıyor”

“yeni ev arkadaşınız mı? O çok havalı ve normal bir erkek sanırım” dedim. Tabi ki onlara yeni ev arkadaşlarının kız olduğunu söylemeyecektim. Bu eğlenceli olmazdı.

“gerçekten mi? O zaman on-“ diye başladı Siwon ama lafı yarıda kesildi. “hey! Kaç yaşında?” diye bağırdı Kyuhyun, Siwon’un cümlesini bölerek.

“senden bir yaş küçük, neden?”

Kyuhyun kıkırdamaya başladı ama bir “güm” sesiyle durdu. Leeteuk “Dongsaeng’ine eziyet etmeyi düşünme bile” diye azarladı. Anladığım kadarıyla o “güm” sesi, Leeteuk’ın zavallı (ama şeytan) makneanin kafasına vurmasının sesiydi. Bazı mırıldanmalardan sonra Siwon telefona geldi. “onları boşver… bana email adresini verebilir misin diyecektim. Amerika’dan geldi değil mi? Sanırım onunla anlaşabilecek kadar İngilizce konuşabilirim. Eminim ki o kadar yolu gelmek zordur, ve beraber yaşayacağı insanları tanımak ister” dedi. 

“şey… olur tabi ama… sana bir sır vermem gerekiyor galiba” diğerlerine söylemek istemiyorsam, Siwon’a şimdi söylemenin en iyisi olduğuna karar verdim. “ne sırrı?” dedi. “diğerlerine KESİNLİKLE söyleyemezsin, tamam mı? Telefonun hoparlörünün kapalı olduğundan emin ol önce…”

“tamam, kapalı. Söyle artık!”

“yeni ev arkadaşınız aslında bir kız. Sizin kim olduğunuzu bilmiyor henüz ve bunun böyle kalmasını istiyorum…”

“gerçekten mi!?”

Ryeowook’un arkadan “bir şey mi oldu Hyung” dediğini duydum. “bir şey yok, Ryeowook” dedi Siwon ve bana “ama bunu ona söyleyeceksin değil mi” diye sordu. “tabi ki! Şimdi gitmeliyim, sonra konuşuruz. Diğerlerine de hoşça kal dediğimi ilet lütfen!” dedim gülerek ve telefonu kapadım.

**Amanda’nın bakış açısı**

 

Sora telefonunu kapattığında, odaya girdim ve ona şüpheyle bakıp “çantalarımı getirdiğini düşünmüşütüm?” dedim.

“özür dilerim, kardeşimi aramıştım da”

“sorun değil, sadece bu kadar uzun süren şeyin ne olduğunu merak etmiştim” dedim gülümseyerek. “ben eşyalarımı odama götüreyim” deyip, çantalarımı aldım ve yeni odama sürükledim. Odanın ortasında durdum, ve boşaltmaya başladım. Yanımda fazla bir şey yoktu. Birkaç resim, poster, taslak defterim, günlüğüm, birkaç not defteri, kitap, CD, DVD, şarj aleti, bilgisayarım, peluş hayvanlarım ve birkaç kıyafet.

Birkaç dakika sonra eşyalarımı yatağın üzerine dökmüş; kitap, CD ve DVDleri raflara yerleştirmiş; bilgisayarımı ve not defterlerimi masanın üzerine yerleştirmiştim bile. birkaç poster asmaya başladığımda Sora geldi.

Bavulda kalan birkaç parça kıyafete, resimlere baktı ve bana şok içinde dönüp “bütün getirdiğin kıyafetlerin bunlar mı?!” dedi, bavuldaki bir adet mavi eşofman altını, iki dar paça kotu(birisi siyah, birisi beyazdı), bir tane kısa kotu ve birkaç eski tişörtü göstererek. “evet?” dedim cevaptan çok sorarcasına.

Ağzı açık kaldı. “sen… sen yarın ilk iş benimle alışverişe geliyorsun. Ama falan yok! Nefret etmen umurumda bile değil çünkü bu katlanılamaz. Bunlar nasıl kıyafetler böyle!” dedi yarı şok yarı neşeli bir halde. Benim suçum değildi. En baştan beri öyle çok kıyafetim olmamıştı. Ayrıca yeni bir ülkeye taşınırken hafif bir bavul hazırlamıştım.

Cevap vermeden kafamla onayladım. İçini çekti ve masanın üzerine bir kağıt parçası bıraktı. “bu ev arkadaşlarından birinin ev arkadaşı, sana vermemi istedi. Müsait olduğunda ona mail at. Gerçekten çok nazik ve yardımsever birisidir. Ayrıca onlar ülkeye dönmeden önce en azından birisini tanımak isteyeceğini düşündü” dedi. “teşekkür ederim” diye mırıldandım. Ev arkadaşlarımdan birisiyle konuşabiliyor olmak güven vericiydi. İyi geçinebileceğimizi umud ediyordum.

“önemli değil” dedi odandan çıkarken. Arkasından “yardım için teşekkürler” diye seslendim. “önemli değil!” diye seslendi, “biliyorsun ki seni seviyorum”

Arkadaşlarım gerçekten inanılmaz değil mi?

Life with Super Junior  ~~Orjinalden ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin