Esneyerek gözlerimi açtığımda ani ışıkla tekrar kıstım. Saat kaçtı? Ne kadar süredir uyuyordum? Henüz dönmemişler miydi?
Algılarım aniden gelen enfes kokuyla açıldı. Gerçekten acıkmış olmalıydım. Gözlerimi açıp, battaniyemi yere düşürerek yatağımda oturur pozisyona geçtim. Bir anlığına kafam karıştı ama daha sonra Siwon’un battaniyeyi üzerime attığını anladım. Neyse.
Bu koku! Sabahtan beri mideme giden tek şey bir fincan kahveydi ki onu da bitirememiştim zaten. Ve şu kokan şey her ne idiyse muhteşem kokuyordu. Ne olduğunu bilmiyordum ama yemeğe ihtiyacım vardı. Hemen şimdi. Kokuyu alana kadar ne kadar acıkmış olduğumu anlayamamıştım.
“ahh, Amanda!” diye birisi seslendi.
Baktığımda Ryeowook’u köşede bir şeyler keserken gördüm. Hafiften elimi sallayıp “Ryeowook…” dedim.
Gülümseyip yanına gitmem için işaret etti. Kalkıp ne yaptığını görmek için yanına gittim. Gider gitmez elime bıçağı verip, kesilmemiş sebzeleri ve çoktan kesilip kaseye doldurulanları gösterdi. Ona yardım etmemi mi istiyordu yani? Düşüncemi onaylarcasına kesmemi işaret etti. Gülümseyerek kafamı salladım ve o ocaktaki bir sürü tencere ve tavayı kontrol etmeye giderken ben de ona yardım etmeye başladım.
Doğrama işini bitirdiğimde, pişirmeye devam etmesi için doğradığım sebzeleri Ryeowook’a verdim. Dinlenmem için büyük yemek masasını işaret etti. Duraksayarak, binlerce sandalyeden birine oturduğumda Ryeowook bana gülümsedi.
Beni çimdikleyecek birine ihtiyacım vardı. Hem de şuan. Hemen. Bu adamların gülümsemesi muhteşemdi… ve ben bunu onunla tanışmadan önce de biliyordum. Bu yüzden beni çimdikleyecek birine ihtiyacım vardı. Rüya gördüğümden çok emindim. Bu yüzden kendimi çimdikledim. Sertçe. Ve bilin ne oldu? Acıdı. Rüya değilmiş…
Rüya olmalıydı, değil mi?
Kesin kafayı yemiştim. Deli gibi etrafa bakınmaya başladığımda Ryeowook bana endişeyle bakarak duraksadı. “siwon?” diye sordum.
Cevap olarak holü gösterdi. Olabildiğince hızlı bir şekilde hole koşup, Siwon’a ait olduğunu umduğum odaya daldım. Tanrıya şükür ki doğru odaydı. Siwon yatağın üzerine bağdaş kurmuş, kitap okuyordu. Yanına zıplarken “Siwon!” diye bağırdım.
Şaşkın bir şekilde kafasını kaldırdı. “Amanda? Sorun ne? iyi misin?” diye sordu endişeyle.
“kurtar beni!”
Arkama doğru beni kovalayan biri varmış gibi bakınarak “neyden?” diye sordu.
“rüya değilmiş! Ne yapıcam şimdi!”
Alnıma fiske atıp “seni aptal” dedi ve gülmeye başladı. “neden rüya olmalıydı ki?”
“Ryeowook mutfakta. Yemek yapıyor. Ve çok güzel kokuyo. Ve çok güzel bir gülüşü var. Ve—“ ahh, doğru ya. Ona Super Junior’u bildiğimi söyleyemezdim.
“evet. Güzel bir gülüşü var ve yemek yapıyor. Yemekleri genelde o yapar, biliyorsun… ne? bir dakika! Yoksa Ryeowook’a vuruldun mu?” dedi pat diye.
Sessizce oturup yüzüne dik dik baktım.
Karmaşık bir yüz ifadesi takınıp bana baktı. “onu sevmiyor musun?”
.........
“ahh, çünkü beni seviyorsun!”
.........
Rol yapmayı bırakıp “şaka yapıyorum… Tanrım…” dedi ve üzgün bir ifadeyle başka bir yere baktı.
Ne kadar uğraşsam da gülümsemeden duramadım. Siwon, hepsinin içinde en olgun olduğunu umduğum kişiydi! Asla ama asla onu böyle davranırken düşünemezdim. Daha fazla içimde tutamadım. Yatağın üzerinde yuvarlanırken gülme krizine girdim. Siwon’un ifadesi de yumuşadı ve o da benimle gülmeye başladı.
Bu sırada birisi kapıyı çaldı ve kafasını merakla içeri uzattı. Ryeowook onun yanına gitmemi işaret ederek “Amanda?” dedi ve Siwon’a dönüp bir şeyler söyledi.
“yemek hazır!” diye tercüme etti Siwon. Neredeyse çığlık atarcasına “gerçekten mi?” diye bağırdım ve Siwon’un kolunu tutup mutfağa sürüklemeye başladım. açlıktan ölüyordum.
Masaya ulaşır ulaşmaz sandalyeye oturdum ve keyifle zıplamaya başladım. gerçekten çok acıkmıştım ve yemek muhteşem kokuyordu. Ryeowook, önüme içinde ne olduğunu muhtemelen bilmek istemeyeceğim bir tabak koyup, oturdu. Ne yani? Daha önce bunları hiç görmemiştim. Doğrusu, şu an umurumda da değildi zaten. Fazlasıyla acıkmıştım. Hemen yumuldum. Gerçekten muhteşemdi tadı.
Bir süre sonra Kyuhyun bilgisayarını kapattı ve benden uzakta bir yere oturmadan önce yiyecek bir şeyler almaya gitti. Siwon ve Ryeowook’a bir şeyler söylemeden önce kaşını kaldırdı… Korece konuşmasanız memnun olurum! Anlamıyorum.
Birdenbire Siwon ve Ryeowook kahkaha atmaya başladılar. “hey! Ne söyledi?” diye sordum Siwon’a.
“Kyuhyun, Sora’nın seni aç mı bıraktığını merak ediyormuş” dedi tekrar gülmeden önce.
“yemek yapamıyor olmamız bizim hatamız değil…”
Bundan sonra adeta inleyerek gülmeye başladı ve bir yandan da diğerlerine söylediklerimi çevirdi. Ben yemeğe devam ederken, üçü birden yarıla yarıla gülmeye devam ettiler. Leeteuk içeri girdi “ne oluyor” der gibi tek kaşını kaldırdı ve kafasını iki yana sallayarak odasına geri döndü. Sanırım asla anlayamicak…
********************************************************************
Yatağımda uzanmış uyuklarken birisi kapımı çaldı. Kalkıp kapıyı açtığımda Kibum’la karşı karşıyaydım.
Eli ensesinde gülümserken “iyi geceler” dedi. her zamanki gibi gülümsüyordu işte. “iyi geceler” diye gülümseyerek cevapladım. Onlarla konuşmak gerçekten çok hoştu. Ve doğrusu Kibum’un İngilizce bilmesi beni çok şaşırtmıştı. Sanırım kendimi “büyük bir fan” olarak niteleyemezdim. Hakkında pek de bir şey bilmiyormuşum…
Kibum tekrar gülümseyip bana el salladı ve odasına yöneldi. Gülümseyrek kapımı kapattım ve uyumak için yatağıma geri döndüm. Birkaç dakika sonra uyumuştum…
***Eunhyuk’un bakış açısı***
Koridorun öbür ucundan Kibum ve Amanda’nın konuşmasını izledim. Bir süre sonra, ikiside gülümsedi ve Kibum ona el sallayarak odasına döndü ve Amanda kapısını kapattı.
Ben de onunla konuşmak istiyordum. En azından iyi geceler diyebilirdim. Ama yapamıyordum. Özellikle o olaydan sonra… düşününce bile yanaklarım kızarıyordu.
Tamam, ben genelde kızların etrafındayken utangaç ve sessizimdir. Ama Amanda söz konusu olunca farklı oluyordu. Ve bu durumun sebebi beni teknik olarak çıplak görmüş olması değildi. tamam, o durumunda büyük bir payı vardı gerçi. Ne zaman onu görsem ya da en azından onunla konuşmaya çalışsam, yapamıyorum… kelimeler boğazıma takılıyor ve tüm vücudum kaskatı kesiliyor. Belki de hastayımdır? Kafamın karışıklığına inledim.
Biliyor musunuz? Onunla şimdi konuşucam.
Yatak odasına doğru yürüdüm ve tam kapıyı çalmak üzereyken dank etti. Onunla konuşamazdım. Yani onunla bir konuşma yapabilmem imkansızdı. Ve bunun tek sebebi aynı dili konuşmuyor oluşumuzdu.
Geri yürümek üzereyken onun ağır nefes alışını duydum ve aniden duraksadım. Gülümsedim. Uyuyakalmış olmalıydı. Bunun için onu suçlayamazdım, sonuçta bugün bir sürü şey yaşadı. Hepimiz öyle.
Esnedim ve ne kadar yorgun olduğumu fark ettim. Sanırım ben de yatmaya gitmeliydim. Gerinerek odama gittim, kapıyı kapatmaya zahmet bile etmeden yatağıma attım kendimi. Sırt üstü yatıp tavanı izlerken bugün olanları düşündüm. Ama kısa süre sonra göz kapaklarım düştü ve uyuyakaldım.
İyi geceler Amanda…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Life with Super Junior ~~Orjinalden Çeviri
Hayran KurguAmanda anne ve babasının ölümünden sonra büyükanne ve büyükbabasıyla yaşamaya başlamıştır. ama bir gün onu Kore'ye bir arkadaşlarının yanına yaşamaya yolladıklarında, ev arkadaşı olan kişiler SuperJunior'dan başka birisi değildi. (konuk gruplar Shin...