1. Bölüm ☻ Ehliyet Kemeri

1.5K 13 11
                                    

Okul servisiyle ilk defa selamlaşmıştım. Bursadaki okuluma güle oynaya giderken burada bu İstanbul sokaklarında motorlu araca tâbi tutulmuştum.

Ne hoş manzara!

Ayaklarımın durmaksızın adım atabileceği bir güce sahiptim ben.

Bu bana yapılmış en büyük haksızlıktı. Bu haksızlık da annem ve babamın tayin sebebiyle buraya taşınmalarından ileri geliyordu. Abimin de onlara kuyruk olması, benim olanlar karşısında boyun eğmemi gerektiriyordu.

Başka çarem yoktu.

Bir koltuk ötemdeki cam kenarına baktığımda orda olmayı istedim bir an. Bedenim okulun yollarında yolculuğa çıkartan servisin koltuğunda yayılırken;

Müziğin hazzını bırakmış, cam kenarında oturmanın şuan için nasıl bir haz olabileceğini düşünüyordum.
Düşünmekle de kalmayıp sıkıntıyla cebelleşiyordum.

Elim ehliyet kemerinin üzerinde sebepsizce dolanıyor, taksam mı takmasam mı fiilini uyguluyordu.

Daha da tuhafı bu yaptığımı farketmeyip kendi dünyasına dalmış bir çocukla aynı yerde oturuyor olduğumdu.

Tuhaf şeylerin beni bulması hayatımın olmazsa olmazıydı. Bunu inkâr edemezdim.

İçimde canlanmış benden ayrı ruhun sesine kulak verirken servisin durduğunu farkettim. Aceleyle kulaklığı çıkartıp telefonla birlikte çantama tıkarken yerimden kalkmaya yeltendim.

Ah ! O da ne..

Ehliyet kemerini tak çıkar oyununu oynarken takmakta karar kılmıştım, iyi mi..

Yanımdaki dünyadan soyut çocuk sabırsız gözleriyle bana bakarken kemerimi çıkarmaya çalıştım.

Herkesin indiğine emindim. Belki de şoför serviste kalan sadece bizim için bekliyordu.

Biz? Ne ara biz olduk be? O dünyadan soyut çocukla ben hayatı kıpır kıpır yaşayan kız mı? Asla !

"Beceriksizliğin son safhası"

Yanımdaki çocuk kemerimi çözerken yüzüne bakmaktan kendimi alamıyordum. Bu şimdi bana mı seslenmişti?

Çenesine doğru incelen yüzünü dağınık ipeksi saçlarıyla gölgeleyen çocuk?

Tamam biraz önyargılı
davrandım. Bugün okulun ilk günü ve hiçbir öğrenci bugünü sevmez. Çocuk tepkisiz diye de onu dünyadan soyutlayamazdım değil mi?

Hem şu duruma bakılırsa
gayet de tepkiliydi. Sabırsız, gergin ve bir aptalla uğraşamayacak kadar kibirli..

Kemerimin çözülmesinin rahatlığıyla ayağa kalkarken şirin kız moduna girip "Teşekkür ederim" dedim.

O ise beni hiç duymamış gibi servisten inip kalabalığa karıştı. Yaptığı kaba davranışını bir kenara atıp şoförüm Hikmet amcaya el salladıktan sonra servisten indim.

Yeni okulumun binasına bakınca eski okulumun buranın yanında bir çöp konteyneri gibi kaldığını görmek acı vericiydi. Sonuçta ben orada çocukluğumu yaşamıştım. Buraya da burslu olarak gelmenin ezikliği mi desem, yoksa birkaç dakika sonra karşılaşacağım içi dışı bir olmayan züppe tiplerin benimle arkadaş olacakları mı beni bu kadar derinden sızlattı? Bilmiyorum.

Bildiğim tek şey; çocukluğum
orada yaşandıysa gençliğim de burada yaşanacaktı.

Kalabalığın dağılmasıyla dikkatim tekrar okula kaymıştı. Müdürün nutuk konuşması bitmişti. Bir yabancı gibi ilerleyip okulun kapısından girecekken okula kaydımı yapan hocayla göz göze geldim. Adımı seslendiğinde "Efendim hocam" diye karşılık verdim.

Stresli olduğu her halinden belli olan konuşmasıyla "Kızım seninle az konuşacaklarım var. Odama geç ben geliyorum." dedikten sonra yanımdan ayrıldı.

Krem tonu duvarların arasında bilmediğim koridordan geçerken kapı yanındaki isimlere baka baka müdür muavininin odasını bulmuştum.

Tam içeri dalacakken "İçeride kimse yok." diye bir ses duyunca arkamı döndüm. İdare katındaki koltuklardan birine oturmuş bana bakıyordu.

Bu çocuk serviste önyargılı davrandığım çocuktu.

Dünyaya kendini soyutlayan çocuk..

İçeride kimsenin olmaması normaldi, evet. Ama odada kimse
yok diye de onun kapı dışında oturup beklemesi anormaldi, bence.

Şaşkınlıkla onu izlerken "Orada öyle dikilecek misin?" diye sordu alaycı bakışlarıyla.

Seni seyredeceksem bir ömür dikilmeye razıyım şebek. Ama şimdi olmaz değil mi ? Hem senin ismini cismini bilmiyorken daha.

Hadi kendine gel Sare deyip
içime moral dolu hava yolladım ve oturduğu ikili koltuğun yanına ilerledim.

"Pekala, oturabilir miyim?" diye sorunca kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü.

Yine neler saçmaladım. Al sana cevap veren çocuk şimdi suratına bile bakmıyor. Hem de cevap verdiğin halde.

Bir tarafım böyle derken diger tarafım yanına oturucam tabiki sormalıyım diyordu.

Ne kadar kamu malı olsa da..

Tedirgince oturuyorken arada sırada kaçamak bakışlar atıyordum. Tatlı suratı vardı ama bir o kadar da soğuktu.

Sen doğunca senin yüzüne
soğuk şerbet mi döktüler yavrumm..

Dakikalar sonra hoca nihayet geldiğinde odasına geçip bir şeyler zırvalamasını dinlemiştim. Burs kuralları, okul kuralları ve daha daha..

Tuna'yla -yeni öğrendiğim
çocuğun ismi- bilmediğim sınıfıma doğru yürüdüm.

Koridorun sessizliğine aman vermeden ilerlediğimizde bir daha ona kaçamak bakışlar atmamak adına kendime söz verdim.

Benim sınıfım olduğunu belirttiği kapıya yöneldiğimde bir müddet olduğum yerde durdum.

11-E

Sonra bakışlarımla birlikte bedenimi de sağ yanıma çevirdim.

Sınıfımın karşısındaki 12-İ yazılı kapıyı çalıp içeriye girdiğinde ben de kendi sınıfım olacak kapıyı çalıp içeriye girdim.

Bir yılı geçireceğim ders kokulu dört duvar arasındaki karanlık kutuya..

ŞERBET SURATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin