"Yok artık." dedi telefonla konuşan Violet. Otobüste oturmuş, bölüme gitmeye çalışıyorduk. Bay Irwin ile dersimiz vardı, geçen süre ile gerçekten iyi bir anlatımı olduğunu görmüştüm. Özellikle öğrencileri derse katıyor, bazen güler yüzlü oluyordu. Mimikleri bazen o kadar hızlı değişiyordu ki şaşıp kalıyordum. Bazen seri katil gibi, bazen bir çocuk gibi gözükerek dersimizi anlatmıştı. İşin en iyi yanı, derste şakalar yapıyordu! Yani Kafa Profesörler'e girmeye hak kazanmıştı.
Eski ama işlevini gören otobüsle istediğimiz yere geldiğimizde hızlıca Violet'i de kapıp aşağıya indim. Derin bir nefesi içime çektiğim sırada otobüs ilerlemeye başlamıştı bile. Telefon görüşmesini tamamlamış arkadaşıma "Şu sikik otobüsleri siktiğimin parasına kıyıp temizletsinler! Sikeyim, nefessizlikten geberecektim." O bana kahkahalarla gülmeye başlarken sinirden rektörlüğe gidip birilerinin kıçını tekmelemek istiyordum. Otobüsler havasız, tozlu ve leş gibi kokuyordu! Ter, yemek ve belki meni? Korkunçtu. Özellikle nefes yolu hastalığınız varsa, bir kabustu.
"Ay, iyi güldüm." dedi göz pınarlarını temizlerken. Sarı saçlarını benim gibi tepeden topuz yapmıştı. Benden farkı, onunki tutamlarla ve tokasıyla şık bir topuz gibi duruyordu. Benimki ise tamamen bir ev topuzuydu.
"Gül diye demedim. Neyse, sen neye şaşırıyordun?" derken binaya yürümeye başlamıştık. "Anneme. Babam sahil kasabasına taşınmak istiyorum diyip duruyormuş, internetten araştırma yapıyormuş. Annem deliye dönmüş, biliyorsun kendisi tam bir şehir kadını." Son dediğine ikimiz de güldük. "Bilmez miyim," dedim sırıtarak. Merdivenleri çıkarken anlatmaya devam etti. "İki gündür babam evin tüm işlerini yapıyormuş. İşten gelip yatan adam! İnanabiliyor musun? Sırf annemi ikna etmek için." Gülmeye devam ettim.
"Bence iyi olur ya. Sahil kasabası. Rahat bir yer, şehir fazla stresli. " dedim. "Bence de. Annemi ikna etmeye çalışalım akşam." dedi gözleri salon tarafına dönerken. "Görüntülü konuşmadan bahsediyorsun diye umuyorum." Sırıtıp beni onayladı. Kısa sürede salona girip yerlerimizi almıştık.
Salon az çok dolduktan beş dakika sonra Bay Irwin içeri girmişti. Gözleri sınıfta dolandı, kapıyı kapattı ve bilgisayarını açtı. O slaytı tahtaya yansıtırken iyi görmemiz için ışıkları kapattırdıktan sonra uykum gelmeye başlamıştı. Dün doğru düzgün uyuyamamıştım, sabahtan beri derslerim vardı ve bu ortam bana kesinlikle iyi gelmemişti.
"İlk olarak nasılsınız?" dedi salona. Üstünde önlük yoktu. Bir lacivert gömlekle siyah pantolon giymişti. Açıkça nefes kesici gözüktüğünü söyleyebilirim, ama söylemenin yeterli kalacağını sanmıyorum. "İyiyiz." şeklinde uğultular sınıfı kaplarken ilk derste kesinlikle sınıfta kalmasını söyleyen kız "Siz nasılsınız Bay Irwin?" dedi. "İyiyim, teşekkürler. Derse hazırsınız diye umuyorum. Sizinle ilk defa ışıklar kapalı ders işleyeceğiz, yani eğer birisi uyursa onu değişik şekillerde uyandıracağımdan emin olabilirsiniz. Kafanıza durduk yere tava yapışsın istemiyorsanız kafanızı burada tutun."
Kahretsin!
&
Dersin ilk yirmi dakikasında, kendimi zorla tutarak uyanık kalmıştım. Kimse o sözlerden sonra uyumaya cesaret edemedi diye düşünürken Bay Irwin konuyu anlatmaya devam ederek en arkaya gitmişti. Ama buraya gelmeden, dinlemeniz gereken bir şey var.
Önce benim sıramın önüne geldi, yakınlaştıkça erkek parfümünü daha iyi algılamıştım ve burnumu eğitmenimize yapıştırıp hıhh, hıhh sesiyle kokusunu içime çekmek istemiştim. Otokontrolümü kaybetmeyerek bunu engellemiştim ancak yemin ederim ki, öyle kuvvetli bir istekti ki... Önümde duran fizik kitabını, yaklaşık 800 sayfaydı, almak için sorar gibi baktı. Bu sırada "Yani, aslında pek doğru sayılmaz." diyordu. Başımı sallamakla yetindim, bana gülümsedi ve arka sıraya elinde kitabımla ilerlemeye başladı. "Şimdi kimse onu uyandırmıyor. Uyandırana ceza veririm." dedi sessizce sınıfa. Kitabı iki eliyle kaldırdı, oğlanın kafasının yakınına, sıraya vurdu. Sınıfı tamamen o vuruş sesi kapladı. Esmer oğlan, sanırım üniversitenin voleybol takımındaydı, irkilerek kafasını kaldırdı ve yanı başında Bay Irwin'i gördü. Gözleri hemen açılmıştı.
"P-Profesör?" Kendimi tutamadan kıkırdadım. Neyse ki yalnız değildim. Bay Irwin onu taklit etti, "Evet, profesör. Dersimde uyuyacaksan buraya yastıkla gel. Koluna kan gitmezse seni hastaneye götürmeyiz." Salon kahkahalarla yankılanırken bir ses de bize aitti. "Peki efendim. Sınıftan atıldım mı?" Oğlanın masum duruşu beni bile üzerken Bay Irwin'in onu sınıftan atmayacağını umdum. Çünkü o sporcuydu ve sayısal bölümdeydi, daha fazla çalışması gerekiyordu. Tahminen çok dolu bir programı vardı.
"Hayır. Montunu sıraya koyup uyumaya devam edebilirsin. Bir dahakine uykunu alıp gel." Tüm öğrenciler şaşırırken bir erkek sesi sesi "İşte okul tarihinin gördüğü en iyi profesör!" Öğrencilerden "Yeey!" tarzı bir ses çıkarken herkes alkışlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proffesor Irwin {a.i}
أدب الهواة"Sanırım fikri beğendin?" dedi bana hitaben. Alık alık sırıtırsan olacağı bu işte, adam şimdiden salağın teki olduğunu anladı. "Evet." dedim pes etmemesi için yalvardığım özgüvenimle. "Biz öğrencilerin umursanmadığı üniversitede bir öğretmenin bizi...