1. Bölüm "Broken * Isak Danielson"

50 3 2
                                    

Herkese merhaba, umarım bu kısa hikayemden keyif alırsınız :) Bölüm isimleri o bölümü yazdığım şarkı isimleridir. Onların linklerini de ekliyorum medyaya. Okurken dinleseniz harika olur :)

Sizi çok seviyorum tatlı okurlar, şimdiden keyifli okumalar...

***

Işık, batmak üzere hareketlenen güneşi en parlak haliyle temsil ediyordu. Toprak'ın yere en yakınından tek katlı evi de, alçak olmasına rağmen bundan nasibini alıyordu. Odasında duran minik laptop, tıpkı şarj sorununun etkilerinde olduğu gibi sıcacıktı. Ancak bu kez kapalıydı.

Yaklaşık 6 hafta olmuştu, tek kelime bile yazmayalı. Bu durum iyiden iyiye canını sıkmaya başlamıştı. Depresyon belirtileri gösterdiğini düşünüyordu. Eve kapalı olma hali yeni değildi çünkü o bir sosyofobikti. Ancak artık kesinlikle yemek yemek istemiyordu. Lily'nin lazanyaları bile bunu sağlayamıyordu.

Zaman geçirebildiği tek kişi olan, karşı komşusu Lily; aynı zamanda arada sırada yatağını da paylaştığı bir duldu. Aslında sadece 29 yaşındaydı ama bundan 5 sene önce evlenmiş ve 2 sene önce de kocası Gerard'ı Irak'ta kaybetmişti. İki insan için de atlatılamamış onlarca konu, baş edilemeyen milyonlarca problem ve hiç bir şekilde iyiye gitmeyen fobiler varken beraber olmak çok kolaydı. Üstelik burçlara çok meraklı bu kadının dediğine göre; 'aslan burcu bir erkek olarak 'vazgeçilmesi son derece zor bir şekilde ateşliydi'.

Toprak, hemen cam önünde olan tek kişilik yatağında gerindi. Odasında 3 pencere vardı. Birinin önünde yatağı, diğerinde yazmakla uğraşırken kullandığı masası ve sonuncusunda da televizyonu. Salon şişman koltuklar ve güzel bir kaç kilimle dayalı döşeliydi. Burada bulunan tek şey pikapıydı. Mutfağında neredeyse iki kişi bile durmak mümkün değildi. Ancak bu ev, bırakmanıza izin vermeyecek kadar bağımlılık yapıyordu. Küçük, rahat, huzurlu ve sosyofobik olan, yalnız bir erkek için oldukça kullanışlıydı.

Batmaya başlayan güneşe rağmen bir türlü yerinden kalkamıyordu. Dün, oldukça garip bir gün geçirmişti. Hala anlam veremediği bir şekilde; bir nükleer fizik profesöründen mail almış ve bir kaç dökümanı tercüme edip edemeyeceği sorusuyla karşılaşmıştı. 'Türkçe bilen ve aynı zamanda yalnız olan çok az yazar var çevrede, bana yardım etmelisin' demişti. Bir an için gözlerini güneşe çevirdi Toprak. Ancak sadece bir kaç dakika bu şekilde kalabildi, çünkü ışık canını acıtınca arkasını pencereye dönmek zorunda kalmıştı. 'Nükleer fizikçi mi?' diye geçirdi içinden. Kaç tane fizikçi ona ulaşabilirdi ki ya da ulaşmak isterdi. Üstelik dışarı çıkamadığı için nerdeyse bütün izleri dünyada var olmadığını düşündürtecek kadar azken. 'Belki de buydu sebebi' dedi iç çekerek. 'Yalnız olmam'.

Kapının iki kez tıklamasıyla irkildi ve yalnızlık büyüsü bir anda tuzla buz oldu. Toprak söylenerek yerinden kalkarken düşünmeye devam ediyordu. Hatta laptopunu bile fark etmeden açmıştı. Odasıyla, kapı arasındaki mesafeyi oldukça uzun gelen bir zaman diliminde yürümüştü. 'Yalnız, sosyofobik bir yazar' dedi kısık sesle. Dokümanları bugün göndermesi gerekiyordu. Kapı tokmağına elini koydu ve nefes bıraktı, dış dünyayla karşılaşmak için sadece bir kaç saniyesi kalmıştı; 'yazamayan bir yazar için, basit bir çeviri' diye geçirdi aklından ve kapının açılış sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.

Tüm duru güzelliğiyle, üzerinde gri, bol bir kazakla duruyordu karşısında. Üşümüş gibiydi. Simsiyah saçları, su dalgaları gibi omuzlarından aşağı dökülüyor ve gözlerindeki yeşil renk, sanki yağmurdan ıslanmış gibi canlıydı. New York için sonbahar demek, bolca yağmur demekti. Aslında bu zamanlarda, merkezden uzak olan bu kısımlarda, sonbahar biraz daha Londra'ya benzetiyordu sokakları.

4 DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin