jannabi - for lovers who hesitate
Yabancı olduğum bir yüz değildi ağlayan yüzü. Daha önce görmüştüm, adını bilmiyordum ama math106'yı ilk senemde birlikte aldığım bir çocuktu, sanırım sadece o zamanlar bu kadar kel değildi. Şok içinde orada dikilmiyor olsam maskenin altındaki yüzle bir dönem boyunca aynı dersi almış olmama kahkahalarla gülerdim.
Sokak lambalarının cılız ışığı altında parlayan yorgun yüz hatlarını şüpheye yer bırakmamak için biraz daha inceledim, evet kesinlikle bu çocukla aynı matematik dersini almıştım. Şarap şişesini kafasına diklemeye devam eden umutsuz yüzünde biraz daha dolandı gözlerim, daha sonra onu çektiği ızdırapla yalnız bırakarak bardan içeri döndüm.
Kalbim çok hızlı çarpıyordu, ne zamandır istediğim bir şey olmuştu ama bu göğsümü sıkıştıran çarpıntıların neden heyecandan olmadığını anlayamıyordum. Karanlık koridorun barın iç kısmına dönük yarı loş yerine geldiğim zaman gözlerim içeriyi tarayarak Baekhyun ve Yixing denen çocukla oturduğum masayı aradı.
Yixing yoktu ama Baekhyun'la Katolik prensin birlikte oturduğunu gördüm. Zaten karışık olan kafamla yaklaşmadan röntgenci gibi onları izledim. Baekhyun sigara içiyordu, ikisi de dirseklerini masaya yaslamış ve birbirlerine doğru eğilmiş bir şey konuşuyorlardı. Chanyeol denen çırpı bacak Baekhyun'a biraz daha yaklaşıp bir şeyler söylediğinde Baekhyun önce kafasını sallayıp geri çekilmeye çalıştı ama sonra elindeki sigarayı onun ağzına götürdü ve bir fırt çekmesine izin verdi. Katolik prens derin bir nefesi çekip daha sonra Baekhyun'un suratına üfledi, Baekhyun hızla geri çekilip hararetle bir şeyler dedi. Chanyeol'un yedi ceddine sövdüğüne bu ayki elektrik faturası üstüne iddiaya girerdim. Ben yapsam kan çıkarırdı yavşak diye içimden geçirmeden edemedim.
Ben orada öylece onları izlerken dikildiğim yerde, Katolik prens beklemediğim bir şey yaptı. Baekhhyun'un bebek pembesi saçlarını okşayarak ona iyice yaklaştı, kulağına eğildi yutkunarak birkaç kelam etti. Baekhyun sigarasını yavaşça söndürürken sikerler diyerek arkamı döndüm ve aniden gelen gazla az önce girdiğim kapıya doğru yeniden yürüdüm.
Bandai'nin peşinden ilk geldiğimde sessizce açıp kapattığım kapıyı öbür dünyanın kapılarını açıyormuş gibi açtım, kapı hem gıcırdadı hem de arkasındaki duvara çarptı. Her zamankinin aksine bu sefer geldiğimi duyması ve o sikik maskeyi yüzüne takması lazımdı. Neden yüzünü görmeme rağmen canımı acıtan şeyler hissettiğimi o an anlıyordum, maskenin arkasında ne sakladığını onun göstermesini arzuluyordum. Yüzünün ve gözbebeklerinin altında sakladığı sırları ondan duymak istiyordum. O maskenin arkasında ne saklamak istiyorsa bunu bu yoldan öğrenmeyecektim, onun gelip bana söylemesini sağlamak istiyordum.
Arka sokağa adımımı attım, orada öylece oturmaya devam ediyordu. Sanki onun için dünya dönmüyormuş gibiydi. Nasıl hissediyor olabileceğini kendimden tahmin ettiğim zaman içime büyük bir sıkıntı düştü. Birkaç gün önceki ben gibi duruyordu, canım yanıyorken böyle duruyor olmalıydım.
Kapıyı çarpmam yüzünden maskesini çoktan yüzüne geçirdiğini fark ettim. Hiç değilse bunu akıl edecek kadar kendindeydi. Maskeden dolayı artık sigara içemeyecek olduğunu anlamış olmalı ki yanan sigarasını hemen yan tarafındaki merdivenin demirden kolunda söndürüverdi. Yazık oldu diye geçirmeden edemedim.
Sokağa adım attığım andan itibaren hiç duraksamadım, ona doğru yürüdüm. Kafasını kaldırıp tepesinde dikilen halime baktı.
"Oturabilir miyim?" diye sordum, nezaketendi. Hayır dese bile yanına çökecektim, zaten o da usulca kafasını sallayıp yalpalayarak yana kaymakla yetindi. Az önce sigarasını neden söndürdüğünü unutmuş olmalı ki şarap şişesini ağzına götürdü. Maskeye çarpan cam şişeden çıkan tıkırtıya kıkırdaması beni o an deli etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nosedive "kaisoo
Fanfiction"Bazen sarhoş olduğumda seni düşünüyorum." diye mırıldandı. Küçük odayı tamamen dolduran uğultuyla beraber çığlıklar alkışlara karıştı. Omuzlara atılan yumruklar, ikimize de fırlatılan manidar bakışlar, muzip bir iki kıkırtı ve aramızda cızırdayan o...