BÖLÜM 1

51 7 38
                                    


YIL 2005

"Bir anım var... Aklıma geldikçe yüreğimin kabına sığmadığı bir anı. Karşımda bana yabancı gelen ama yüreğimin tanıdığı yeşil gözlü bir adam var. Yeşilin tanımlayamadığım bir tonuna sahip gözleriyle bana baktığını ve içimin sıcacık olduğunu anımsıyorum. Tam olarak anı sayılmaz aslında. Rüya mı? Yoksa bir çeşit sanrı mı? Deliriyor olmalıyım. Ne olmuş olabilir?" Kalemi elimden bırakıp sandalyemde arkaya doğru yaslandım. Ellerimi uzun saçlarımdan geçirdim ve hafifçe çekiştirdim. Zihnim karmakarışıktı. Kimdi bu yabancı? Daha fazla düşünmek başımı hafifçe sızlatınca sandalyemde dikleştim. Yazdığım satırlara tekrar göz attım ve sandalyemden kalktım. Son günlerde zihnim bu anıya odaklanmıştı. İlk başlarda pek fazla önemsemesem de gözlerimi kapattığım her an tanımadığım bir adamın zihnime dolması beni fazlasıyla rahatsız eder olmuştu. Bu konuyu yakın bir zamanda babamla konuşmalıydım. Aksi takdirde kafayı yiyebilirdim. Odada daha fazla duramayarak annemin yanına oturma odasına geçtim.

Oturma odasına geldiğimde annemi büyük koltuğun bir köşesine oturmuş halde buldum. Elinde kanaviçe işlediği kasnak vardı. Ablamın çeyizi için yapıyor olmalıydı. Ama midi boy kraliçe ortalıkta görünmüyordu. "Adile sultan midi boy nerede?" Annem kasnakta başını kaldırdı ve derin bir iç çekti. Lakap takmam annemin hiçbir zaman hoşuna gitmezdi. Sevdiğim insanlara -ki bu genellikle ailemden başka kimse olmuyor- lakap takmayı severdim. Anneme genellikle sultanım desem de ablama hitap şeklim gün geçtikçe değişiyordu. Tabii son zamanlarda midi boy kraliçe lakabına fazlasıyla alışmıştım. Hem benden daha kısa olduğu için hem de ailenin kraliçesi olduğu için bu lakap ablama fazlasıyla uyuyordu. "Hazırlanıyor annem dışarıya Yağmurun yanına gidecek." Şimdi derin iç çekme sırası bana geçmişti.

Yağmur evimizin üvey evladı. Normalde Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Sosyoloji okuyor ama kaç yıldır okuduğunu ev ahalisi görmemiştir. Alttan dersleri bizim alışveriş fişlerimizden uzun.Yağmur abla ve ablam her şeyi aynı yaparlar ama şükür ki okul konusunda ablam uzantısız okulunu bitirdi ve şu sıralar yüksek lisans yapabilmek için okuduğu bölümdeki hocalarıyla görüşüyordu. 

Arkamı dönüp ablamın odasının kapısına ufak bir bakış attım ve annemin yanına oturdum. "Görüyorum ki eliniz yine boş değil sultanım. Ne yapıyorsun?" Annem elindekine bir iğne darbesi daha attı ve iğneyi kasnakta gerili kumaşa batırdı ardından kasnağı koltuğun kenarına özenle yerleştirdi ve benim saçlarımı okşadı. Annemin bu hareketi her zaman kalbimdeki şefkat tohumlarına bir yenisini daha ekerdi. 

"Ablanın yaşı geldi artık. Onun çeyizine masa örtüsü işliyorum. Ne oldu kıskandın mı sana işlemiyorum diye?" Ağzımdan ufak bir kıkırtı kaçtı ve annemin göğsüne kafamı yasladım. "Kıskandım tabi. Hep ona yapıyorsun böyle şeyleri. Sıra bana ne zaman gelecek çok merak ediyorum." Annemin saçlarımı okşayan eli hafifçe başımdan kalktı ve ardından büyük bir kahkaha patlattı. "Küçük hanım hani sen evlenmek istemiyordun. Bir de şey diyordun. Ben dantel falan kullanmam. Ne oldu tüm o sözlere?" Evet böyle şeyler söylemiştim ve hala sözlerimin arkasından duruyorum. Kafamı göğsünden kaldırmadan annemin gözlerinin içine baktım. "Hala aynı düşüncedeyim biriciğim. Evlenme fikri bana pek sıcak gelmiyor. Aşkım babam gibi bir adam bulursam ki o türünün son örneği işte o zaman evlenirim. Ayrıca evimde dantel hala istemiyorum. Zaten temizlik yaparken eşyaların temizliğinden asla emin olamıyorum birde başıma dantel temizliği çıksın istemem." 

Obsesif bir şekilde temizlik ve simetri hastasıydım. Babam ben ilkokula başlamadan önce fark etmişti. Cin ali çizemiyordum! Tabii o zamanlar yaşım altı falandı. Büyüdükçe yaşadığımız evin temizliğinden şüphe duymaya başlamamla tekrar psikoloğa gitmiştik ve acı gerçekle tanışmıştım. Ben obsesif kompulsif bozukluğa sahiptim. Bu yüzden de evdeki eşyaları belirli bir düzlükte kullanırdık. Annem benim yüzümden evini istediği şekilde düzenleyemiyordu.

MERKEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin