Okulun kapısından girdiğimiz gibi etrafımızdaki öğrenciler, hatta öğretmenler bile aralarında konuşmaya başlamıştı. Çünkü okulun en gözde öğrencisi olan Park Jongseong, okulda varlığı belli bile olmayan Yang Jungwon ile girmişti okula. "Şimdi sevgili arkadaşım, şöyle yapıyoruz öğle molasında beni şu ağaçların altındaki bankta bekliyorsun birlikte yemek yiyoruz. Onun haricinde istediğin zaman yanıma gelebilirsin." Jongseong, karşıma geçip ellerini omuzlarıma koyarak konuşmuş ve gülümseyerek sınıfına gitmişti. Bende etrafta bana bakan insanları umursamamaya çalışarak sınıfıma girdim.
Öğle molasına kadar her teneffüs yanıma gelmişti Jongseong, sözde ben onun yanına gidecektim. Gerçi gitmezdim, bildiği için gelmişti elbette. Bana uzattığı sandviçi yerken, beni düşüncelerinden ayırarak konuşmaya başladı. "Seni arkadaşlarım ile tanıştırmak istiyorum. Onlarda seninle tanışmak istiyor, bence tanışmalısınız. Tabi sende tanışmak istersen." Tanışmak kelimesini fazla kullanması hafifçe kıkırdamama sebep olurken kendisi de bunu fark edip gülmeye başlamıştı. "Evet tuhaf bir cümle oldu haklısın, her neyse sende istersen bugün çıkışta birlikte kafeye gidebiliriz." Düşündüm, en fazla ne olabilirdi ki?
Jongseong ile sahil boyunca yürümeye başlamıştık. gideceğimiz kafe sahilin sonunda falandı ve biz de oraya kadar otobüsle gitmek yerine sahilin keyfini çıkartmak istemiştik. "Gel benimle." dedi Jongseong elimi tutmuş ve beni yakınımızdaki iskelenin üzerine getirmişti. Elimi bırakıp çantasından mavi bir kağıt çıkarttı ve üzerine bir şeyler yazdı. Daha sonra katlayarak gemi yapıp bana uzattı. "Denize bırak bunu lütfen." Yaptığı gemiyi elime alıp incelemeye başladım. "Neden? Ne yazdın ki içine?" Gülümseyerek konuşmaya başladı. "İçerisine çok istediğim bir şeyi yazdım ve eğer onu sen suya bırakırsan gerçek olacağını hissediyorum." Neyi bu kadar çok istiyor olabilirdi ki? Ya da benimle ne alakası vardı? Bilmiyordum ama yinede iskele de oturup gemiyi suya bıraktım. Hafif esen rüzgarın etkisi ile ufak ufak dalgalanan deniz, onu çok uzaklara götürmeye başlamıştı bile.
Jongseong ile çok güzel zaman geçirmiştik. Bana eski zamanları, kaybettiğim kişilerle yaşadığım güzel anıları tekrar yaşatıyor ve mutlu ediyordu. Kalbim birçok duyguyu bir arada yaşamam sebebiyle hızlı atıyor, beynim ise sonunun yine kötü biteceğini sayıklayıp duruyordu.
Oyalana oyalana geldiğimiz kafe de üç kişinin oturuyor olduğu masaya yaklaştık. Gördüğüm yüz ile durdum. Beynim haklıydı, sanırım yine sonu kötü biten bir hikayenin içindeydim. Benim durmam ile Jongseong da durmuş bana bakıyordu. Masa da oturan tanıdık sima ise beni fark edince önce şaşırmış sonra da kaşlarını çatarak ayağa kalkmıştı. Masa ile aramızdaki yaklaşık dört adımlık mesafeyi kapatıp tam önümde durdu. Gözlerim dolmuştu, çatık kaşlarına rağmen onun da gözleri dolmuştu. Dolu gözleri öfke ile gözlerimin içine bakarken sonunda konuştu. "Sen... Sen üç yıldır neredeydin ha?!" Üç yıldır kaçtığım soru beni bulmuştu, hem de her şey iyiye giderken.
_________________________
evett buyrun ben gidiyorum
umarım seversiniz
mei kaçar ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
talking hearts - [jaywon] ✔
Short StoryBir aşkın ilk dakikalarına ev sahipliği yapan eski bank, o aşkı yaşayan iki gencin insanlardan kaçışına ve aralarında büyüyen sevgiye tanıklık edecektir.