Serra ani bir huzursuzlukla uyandı. Yanında masumca uzanan David'i uyandırmadan aşağı,salona gitti. Açık bodrum kapısını görmezden gelmeye çalıştı ama olmuyordu. Televizyonu açtı. Garip,hayla çalışıyordu. Bir süre televizyon izledi. Ardından kulağına bir uğultu geldi. Öncelikle umursamadı. Ardından uğultu giderek arttı. Bir süre sonra dayanılmaz hale geldi.Serra elleriyle kulaklarını kapattı. Ses kesilmedi. Sesin geldiği yöne doğru gitti. Sesin sahibi bodrumdaydı. Serra yavaşça merdivenlerden indi, gıcırdayan merdivenler onu daha çok korkutuyordu.Son basamağa geldiğinde,ışığı aradı. Eline düğme geldiğinde bastırdı ve bodrum aydınlandı. Aydınlandığı anda da nutku tutuldu. Beyaz kirli duvarda,kuru olmadığı belli olan kan izleri bulunuyordu. Tavanda,yerde ve eşyaların üzerinde bile arapça şeyler yazıyordu. Serra avazı çıktığı kadar çığlık attı. Bir süre sonra gözü duvara dönük,beyaz bir elbise giyen,siyah uzun saçlı bir insanla karşılaştı. O anın saflığıyla,yardıma ihtiyacı olabileceğini düşündü. Sesini kesip,bir adım attı ve seslendi. Kadın hayla dönüktü. Aralarında yarım metre kaldığında yer birden sarsılmaya başladı. Ardından kadın sırtını arkaya doğru eydi. Yüzü Serra'yla buluştuğunda Serra hareket edemiyordu. Ağzı simsiyah,dişleri ise sipsivriydi. Uzun saçları arkaya doğru eğildiğinde yere değiyordu. Gözleri sadece beyazdı. Gözbebekleri de açık beyazdı,etrafı ise koyu siyah.Ağzını yırtarcasına açtı. Serra'yı en çok etkileyen ise,kızın 5 yıl önce gittiği tatilde bilinmeyen bir sebeple ölen yakın arkadaşı Lilly olmasıydı.O anda bir karanlık oldu, gerisi de öyleydi...
.....
Uyandığında perdeden içeri gün ışığı giriyordu. Yanına döndüğünde David'i gördü. Yatağındaydı.
Rahat bir nefes aldı. Kalkıp üzerini düzeltti. Yan odadan Jessie ve Scott'un inleme sesleri geliyordu. Stevens'in telefonla konuşma sesi salondan buraya duyuluyordu, Serra kalktı. Dove'nin kaldığı odaya doğru ilerledi. Kapıyı açtı.Dove yatakta bacaklarını kendine doğru çekmiş,duvara dönük bir şekilde hıçkırarak ağlıyordu. Serra anın şokuyla Dove'nin yanına gitti.
Serra:Dove,Dove bana bak,neyin var?
Dove cevap vermiyordu. Bi süre sonra gözleri odağını kaybetti. Kollarına yığıldı.Birşeyler mırıldanıyor,ama anlaşılmıyordu. Serra bütün evi ayağa kaldıracak kadar bağırdı. Odaya önce Stevens,sonra David geldi. Stevens koşarak Dove'yi kucağına aldı. Odadan çıkararak salona götürdü. Serra ise şoktaydı. David onu kendine getirmekle uğraşıyordu. Jessie ve üzerine çarşaf sarmış,salona inmişti. Scott David ve Serra'nın bulunduğu odada,yüzünü ellerinin arasına almış,tekli koltukta oturuyor,ayağıyla ritim tutuyordu.
Ani bir hareketle kalkıp duvara yumruk attı,ve Serra'ya susması için bağırdı. Serra daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlayınca David yataktan kalkıp Scott'u sakinleştirdi.
Serra ise yatağa uzanmıştı. Her zamanki krizleri tutmuştu. David,ani bir hareketle kızın bacağına bir iğne sapladı. Ani gelen acıyla bağıran Serra bi süre sonra yatağa yığıldı. David'te onu kucaklayıp,kendi kaldıkları odalarına götürdü.
David'in gözünden
Serra,Dove'nin bayılmasından sonra krizlerinden birini geçirmişti, sık sık oluyordu zaten. Onu yatağına bıraktıktan sonra merdivenlerden inerek Dove'nin yanına gittim. Stevens başında durup birşeyler yapıyordu. Sağlık okumuştu Stevens. Grubun doktoru gibiydi.
David: Ona ne oldu?
Stevens:Ani heyecandan baygınlık geçirmiş. Serra iyi mi?
David:İğnesini vurdum.
Stevens:Dostum bunların nesi var?
Bilmiyorum anlamında kollarını kaldırdım. Dove'ye baktığımda şaşırmıştım. Gözlerinin altı siyahtı. Dudakları teni kadar beyaz olmuştu. Siyah saçları canlılığını kaybetmişti. O sırada boynundaki işaret gibi bir şey dikkatimi çekti. Kafasını yana yatırarak,saçlarını geri attım. İşaret sanki etine cizilmiş gibiydi. Etrafında siyah bir madde vardı.
David:Dostum bu şey ne?
Stevens yanıma geldi.
Stevens:Aman tanrım. Aman tanrım.
Birkaç pansuman aleti çıkarıp,ilk yardım yapmaya başladı.
Bende bu sırada Serra'nın yanına gittim. Uyanmıştı ve sakindi.
Bana bakmadan konuştu.
Serra:Duvara bakıyordu. Sadece duvara bakıyordu. Konuşamıyordu.
Yanına gidip,taptığım yüzünü avuçlarıma aldıp,yanağını okşadım. Gözleri gözlerimle buluştuğunda ise yavaşça yaklaşıp dudaklarını öpmeye başladım. Uzun bir öpücükten sonra geri çekilip,sarılmasına izin verdim. Yatağın öbür ucuna dayanıp,onu omzuma yatırdım. Bi süre sonra uyuyakaldı. Fakat ortada bir yokluk vardı,hissediliyordu. Kimin olduğunu farketmemiz uzun zaman aldı.
Yazarın gözünden
Serra ve Dove üstüste gelince,Jessie ikinci plana atılmıştı. Yokluğu,Serra kendine geldiğinde ve yük hafiflediğinde farkedildi. Scott'da farketmiş,çoktan onu aramaya başlamıştı. Sanki yer yarılmış içine girmişti . Dove hayla uyanmamıştı. Teni dahada solmuş,dudakları da bir kaç ton farkla farkediliyordu. Saçları griye dönmüştü. 2 hafta sonra Scott aramayı bırakmıştı. Hüzünlü ve dağınık bir haldeydi. Serra,Jessie'nin kaybıyla tekrar kriz geçirmişti. Stevens belki hepsinden daha kötüydü. Sevdiği kız gözünün önünde ölüyordu. Daha önce kaybetmişti bir sevdiğini. Yine kaybedemezdi. Umutsuzlukla renksiz saçlarıyla oynadı kızın. Dudaklarında parmaklarını gezdirdi. Belki hiç öpmediği dudaklarını,hiç öpemeyecekti artık. Belki.... Düşünceleri kemiriyordu onu. Gözleri kızarmıştı. Beti benzi atmıştı ve herkesten daha acı çekmekteydi. David ise olayları akışına bırakmıştı.
Bölümler biraz kısa. Özür dilerim. Bu arada sınır yapmayı düşünmüyorum ama lütfen yıldız aşklar. Teşekkürler bbbbb.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE SUMMER
TerrorBir yaz tatili eğlencesi ne kadar işkenceye dönebilir? Peki,bu işkence ne zaman sona ericek?