GİRİŞ

148 3 0
                                    

Merhabaaa :))))

Yıllardır düşündüğüm şeyi yaptım. İçimdeki bunu artık yapmalısın diyen sesi sonunda dinledim. Belki de artık susturamadığım kadar yüksek seslidir. Her şeyin bir zamanı vardır. Bu söze çok inanıyorum demek ki olması gereken zaman şimdiymiş.

Evet ilk maceramla karşınızdayım. Buyrun el emeğim, göz nurum.

Son on dakika. Az kaldı bugünkü mesaimin bitmesine. Benim de şimdi yere yığılmama az kaldı be Leyloş. Siz şimdi Leyloş'un kim olduğunu merak ediyorsunuzdur. Annemden geriye kalan tek şey, benim sırdaşım, o olmadığı zaman bile onunla konuştuğum -bunu bazen sessiz yapmayı unuttuğum için birçok kez deli damgası yediğimi atlayamam-, hayali arkadaşım. Hiç bana öyle bakmayın. Deli değilim, gerçekten. Hatta bence birçok insandan akıllıyım. Siz hiç kendi kendinizle konuşmuyor musunuz? Ben de oyuncak bebeğim her an yanımdaymış gibi onunla konuşuyorum. Tabi bunda onun hep beni gülümserken dinlemesinin de etkisi var. Diğer insanlar gibi can çekiyormuş gibi davranmamasına milyonuncu kere teşekkürlerimi sunup konuya giriyorum artık.

Siz de anlamışsınızdır birazcık çenem düşük. Ben Benan Parlatan. Dakikaları sayarak bitmesini beklediğim işimden selamlar, saygılar ve hürmetler. Hâlâ uzatıyorsun Beno. Evet Leyloş da azarladığına göre devam edelim. Ben niye burada cuma günü son ders bitimini bekleyen öğrenci gibiyim? Hem de o öğrenci sadece cuma günleri bu kadar hevesli beklerken ben altı gün böyle bekliyorum. Sebebi işimi sevmemem değil, mesleğimi yaparken bazen süründüğüm anlar oluyor ve bu da değil. Gocunmam böyle şeylerden, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım. Bazı insanlar doğuştan şanslı olabilir ben de ancak çalışarak iyi şartlara sahip olabilirim. Bunun için pazar günleri hariç her gün çalışırım, bazen akşamları mesaiye kalırım. Şu an ofiste durumlar yoğun değil, öyle zamanlarda mesaiye de kalırım. Kalırdın. Artık kalmıyorsun Beno. Geniş zaman kullanma. Ne Leyloş da bu ara dost mu düşman mı belli değil. Ne değişti de koşa koşa eve gitmek istiyorum? Gündüz dolmaya meyilli gözlerimle savaşıp akşam yorgan altında yeniliyorum? Bu soruların tek bir cevabı var. Sinan Nacar.

Bu ilk görüşte aşk değil. Hiçbir zaman ona inanan ve onu yaşayan bir kız olmadım. İşten arayıp kabul edildiğimi söyleyen ses çok güzeldi. O an artık bir işimin olmasının mutluluğu ve heyecanıyla bile fark etmiştim o sesi. Araya giren hafta sonu ve pazartesi işe başlayacak olmanın getirdiği tatlı telaş o sesi unutturdu. O iki gün boyunca tüm hafta giyeceğim kıyafetleri ayarladım, arkadaşlarımla bu harika haberi kutladık. Ve pazartesiye harika bir enerjiyle başladım. Hazırlanıp kendimi taksiye attım ve ofise gittim. Dış kapıdan girerken içimden kendimi havalı bir giriş yaptığımı, saçlarımın uçuştuğunu bile hayal ettim. - Bu da senin kendini mutlu etmemin yollarından biri Beno. Çok üstünde durmayalım.- Beni karşılayan Sinan Nacar oldu. O an elini uzatıp kendini tanıttığında o sesin sahibinin kim olduğunu öğrendim. Devamında dediklerini pek dinleyemedim bile. Galiba bana alışmam için yardımcı olacağından ve buna ilk ofisi gezdirerek başlayacağını söylemişti. Dedim ya ilk görüşte aşk değildi ama etkilenme olabilir. Daha sonra gerçekten sözünü tuttu. Bana işlerin nasıl yürüdüğünü çok nazik şekilde anlattı, diğer mesai arkadaşlarımla tanıştırdı. Bazen öğle aralarında beni yemeğe davet etti. Alışma durumumu merak ettiğinden bahsetti. Bir sıkıntı olduğunda ilk ona gidebileceğimi söyledi. Bazense akşam geç saatlere kadar mesaiye kaldığımda beni eve bırakmayı teklif etti. Bunlar gittikçe sıklaştıkça sohbetin samimiyeti artıyordu. İki arkadaş gibi olmaya başlamıştık. Ama ben arkadaşlıktan fazlasını istiyordum.

Tüm bu sıcak davranışlar, gösterdiği ilgi ondan etkilenme boyutunu arttırmıştı. O tatlı sesi, o sesiyle iyi laf yapan ağzı, o yeşil gözleriyle sıcacık bakışları, centilmen halleriyle bir kızın ona aşık olmama ihtimali çok düşüktü zaten.

Buradan nereye bağlayacağımı merak ediyorsunuz tabi. Tüm bunları üstüme alınıp onun da benden hoşlandığını düşünmem çok normaldi. Ama işin aslı öyle değilmiş. İşe yeni giren her insana oldukça ilgili davranıyormuş, bu yeni kişi erkek olunca onlarla tabi baş başa yemek yemiyormuş ama gidişatı hep kontrol ediyormuş. İnsan kaynakları müdürü olmanın gerektirdiklerini fazlasıyla yerine getiriyormuş. Ve bizim sohbetimiz ilerledikçe beni dost olarak görmeye başlamış. Bunu çok yorulduğum bir mesai sonunda beni eve bırakırken öğrendim. Arabada sohbet ederken işe yeni giren editörden hoşlandığını söylediğinde fark ettim her şeyi. O an Sinan'a ''İnşallah o da senden hoşlanır ve mutlu olursunuz.'' derken sesimin titrememesini ve gözlerimin dolmamasını başardığım için kendimi sayamadığım kez tebrik etmiştim.

Sıcakkanlı bir insanım ben. Ofisteki diğer insanlarla da iyi anlaşırım. Hatta Elifnur diye bir kız var. Galiba benim çenemi çekebildiği için en çok onu seviyorum. Gerçi normal hayattaki konuşma becerimi işte o kadar göstermiyorum. Çünkü burası çok yoğun ve ben konuşmaya dalınca saatler sürdüğü için kendimi zor da ola frenliyorum. Ne işleri aksatıp kendimi işten kovdurmaya ne de arkadaşlarımı bu duruma sokmaya niyetim yok. Neyse buradakilerle aram iyi ama kimseye Sinan'a aşık olduğumu söyleyememiştim. O sonradan gelen editörle de iyi anlaşmıştım ve onu da sevmiştim. Ve Sinan'ın onu sevmesinde kimseyi suçlayamam, kimse beni hislerimi bilmiyor, bu saatten sonra açamam bunu kimseye zaten.

Ve benim kabus gibi günlerim böyle başladı. Arabadaki sohbetten birkaç ay sonra editörümüz Özge ile Sinan sevgili oldular. Ben de her gün bu manzaraya maruz kalmaya başladım. Benim hislerimden bihaber oldukları için ne onlara kızabilirdim ne de gözümün önünde mutlu oldukları için. Zaten seven insanları ayırmak gibi bir zalimlik de yapmam. Kendime kızdığım tek şey daha önceden Sinan'a açılsaydım pişmanlığı oldu. Açılsaydım da beni her zaman ki nazik tavrıyla reddedecekti. Ardından ofiste gerilim dolu anlar... Özge' ye istediği gibi davranamayacak, benim üzülmemden korkacaktı. Biliyorum çünkü cidden düşünceli ve merhametli birisi Sinan. İşte tüm bu olanlardan sonra ona kızmam mümkün değil zaten. Anca kendi kendimi yiyip bitiriyorum. İşteki verimim bundan dolayı düştü. Kendimi aniden personel tuvaletine atıp ağlama isteğim de bu yüzden...

Bir yandan da işten ayrılmaya hazır değilim. Aylık kazancım iyi, başka bir yerde işe başlasam daha düşük maaşım olacak ve buradaki emeklerim gidecek. Dedim ya şansımı kendim yaratmam lazım. Tam olarak bu sebeplerle o ikisini mutlu görmeye katlanıyorum ama artık kendime dur demem lazım. Ben bu değilim. Pes etmemem lazım. Mutlu olmam lazım. Bazıları elinde altın kaşıkla doğar ya benim o altını kendim çıkarmam lazım. Bu yolda bazı duygusal engellerle karşılaşıldı. Daha dibi görmedim ama bir yaklaştım, görmem yakındır, kendimi yukarı çekmem lazım.

Bu kuyudan beni benden başka kimse çıkaramaz. Kendim sarmaşıklara tutunup tırmanmalıyım. Şimdi böyle söyleyince yalnız, kimsesiz olduğum sanılmasın. Ailem ve arkadaşlarım her kararımda yanımdadır. Ama ofisteki kendimi soktuğum bu durumdan da kurtaramazlar. Beni unutma. Evet, sen hep benimlesin Leyloş. Sen bensin.

Peki ya siz, bu yolda benimle misiniz?

ZEHİRLİ SARMAŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin