Konferans salonunun önünde öylece dururken içeri girip girmemek arasında çatışan düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum.
Bir yanım doğruca eve gidip günlük rutinimden şaşmamamı isterken bir yanımda yeni bir şeyler denemek için yanıp tutuşuyordu ama denemek istediğim bu 'yeni şeyin' tiyatro olup olmadığından emin değildim. Olur da iyi bir oyuncu olduğum ortaya çıkarsa tüm okulun ve velilerin önünde sahneye çıkabilecek miydim cidden? Göz önünde olmaktan hoşlanmadığım düşünülürse başrol için seçmelere katılmak bile ironik kaçıyordu. Üstelik okul çıkışlarında tüm zamanımı bu salonda, ve evet bir de sevmediğim insanlarla, geçirecektim.
Arkamı dönüp uzaklaşmam için bu kadar çok sebep varken ben hala orada dikilmiş kendime içeri girmek ve en azından denemek için nedenler bulmaya çalışıyordum. Konforlu alanımdan ve aslında birazda sorunlu ev hayatımdan uzaklaşmak için iyi bir kaçış yolu olması hariç aklıma başka bir şey gelmiyordu.
Ancak bu iki durumunda içeri girmem için güçlü nedenler olduğunu kabul ederek derin bir nefes aldım ve kapının kolunu aşağıya çevirerek sessizce içeri süzüldüm.İçerisi oldukça karanlıktı ki gözlerimin alışması için birkaç saniye gerekti. Aşağıya inen basamaklara ilerlerken görüş alanıma ilkin sahnenin tam önünde beyaz bir masanın arkasında oturan ve karşısında ki kızla hararetli bir şekilde tartışan Michael ilişti. Masanın iki tarafında da konferans salonunun kırmızı koltuklarına yaslanmış birkaç insan duruyordu ancak uzaktan yüzlerini pek seçemiyordum. Michael sinirle sesini yükselttiğinde yanlarına biraz yaklaşmıştım ki durdum.
''Pam, işime karışmaya devam edeceksen sana 'başkanın' ben olduğumu tekrar hatırlatmak istiyorum.''
''Michael, tek söylediğim Luke'un prens için Calum'dan daha uygun olduğu. Calum sert hatlarıyla avcıya daha uygun.'' dedi kahverengi saçlı, büyük yuvarlak gözlükleri olan Pam.
''Luke o kadar repliği hayatta ezberleyemez.'' Michael sinirle soluduğunda, ''Aslında ezberleyebilirim.'' diye araya girdi Luke. Pam'in yüzüne memnun bir gülümseme yayılmaya başlayınca Michael, Luke'a buradan bile görebileceğim kadar sert bir bakış attı.
''Üstelik Luke, prensi oynayacak kadar tutkulu değil. İyi bir oyuncu bile sayılmaz! İşime karışmaya devam edecekseniz şimdiden defolup gitseniz daha iyi olur!'' Michael'in çileden çıkmaya iyice yaklaştığını görünce, harika diye düşündüm. Hep kötü zamanlamalara denk geliyordum.
Ayaklarım geri geri giderken Michael'in bir anda beni görmesiyle yüzü aydınlandı, ''Mia! Geldin.'' dedi hızla yerinden kalkıp bana doğru gelirken. Her an kaçmamdan korkuyormuş gibi kolumdan tutup beni masanın oraya getirmesiyle, tüm yüzler bana döndü.
''Gençler, bu Mia. Birkaç tane deneme sahnesi oynayacak, eğer uygun olduğuna karar verirsek Pamuk Prensesimiz olacak!'' Michael herkesin onun kadar heyecanlanacağını düşünerek hevesle konuşsa da etrafımdaki suratlar ifadesizce bana bakıyordu. Ah, evet. Calum olduğuna artık emin olduğum çocuğun yanına yapışmış Amber hariç. Onun yüzünde çok belirgin bir memnuniyetsizlik ifadesi vardı.
''Selam.'' dedim kararsızca. Calum, Luke, Amber, Pam ve tiyatro kulübünden birkaç çocuk ile beraber herkes bir ağızdan isteksizce 'selam' dedi. Birkaç gündür beraber olmalılardı ama şimdiden bıkmış ve sıkılmış gözüküyorlardı.
''Evet, seninde düşünceni istiyorum. Sence Luke ne olarak oyunda yer almalı?'' diye sordu Michael.
''Senaryo da deve var mı?'' Çocuğun neredeyse iki metre olduğunu düşünürsek bu yorum tam yerinde olmuştu ve herkes gülmeye başladı, Luke hariç herkes. O sadece bana küçümser bir şekilde bakıp homurdandı, burada olmamı istemiyordu. Aslında bu şekilde konuşmak istememiştim ama ona olan nefretim kibarlığımın önüne geçiyordu.Luke sarı saçları ve mavi gözleri ile bir prens görüntüsüne aslında tam olarak uyuyordu, sadece fazla donuk ve uzun boyuyla zarafetsizdi. ''Boyunu ve yapılı vücudunu ele alırsak kostümlerle beraber harika bir avcı olacağından eminim.'' dedim az önce söylediğimi kurtarmaya çalışarak. Netice de gerçekten de kaba bir insan değildim.
Michael ellerini birbirine çarpıştırdı. ''O zaman bu konuyla ilgili daha fazla bir şey duymak istemiyorum. Şimdi... Mia, sen sahneye çık. Herkes yerine otursun millet!'' Kot ceketimi çıkarıp en yakınımdaki koltuğa bıraktım, kot pantolonum ve beyaz Led Zeppelin tişörtümle kendimi oldukça güvensiz hissederek sahneye doğru yürüdüm.
Bundan sonra ki on dakika Michael'in bana dünya saçması durumlar söylemesi ve benim o durumları oynamaya çalışmamla geçti. Fazla gergindim ve kötü olduğumdan emindim ancak Michael bana harika olduğumu ve Pamuk Prenses olarak seçildiğimi söyleyince kaşlarımı çattım. ''Ne?''
Michael herkese dönüp yarın okul çıkışı görüşeceğimizi söyleyerek hızla eşyalarını toplayıp Calum ile beraber salondan çıkınca, ardından ceketimi ve çantamı alıp onlara yetişmek için hızla çıktım. ''Michael!'' Okul bahçesine çıkan kapıdan geçtikten sonra otoparka ilerleyen Michael ve Calum sesimi duyunca durup bana döndüler. Hızlı birkaç adımdan sonra yanlarına geldim.
''Berbattım! Nasıl seçildiğimi söyleyebilirsin? Gerçekten benim oynamamı mı istiyorsun? Ve her şeyin berbat olmasını?''
Michael gözlerini devirdi. ''Efsane sayılmazdın ama diğer her kızdan daha iyisin. Biliyor musun aslında gelmene bile şaşırdım, dün oldukça kararlı gibiydin. Unuttuğunu bile düşünmüştüm.''
Kollarımı göğsümde birleştirirken güldüm, ''Michael, tüm gün bana mesaj attın.Nasıl unutabilirdim ki?''''Aman neyse. Ne abarttın, altüstü bir oyun. Söyle ona, Calum. Fazla abartmıyor mu? Gayet iyiydi değil mi?''
Calum siyah dar tişörtünün içinde gerinince, gözlerimin göğüs kaslarına kaymasına engel olamadım. Bir an sonra, omuz silkti ve ''Birine abarttığını söyleyen kişinin sen olması komik oluyor.'' dedi sadece.
''Aman neyse.'' dedi Michael umursamadan, ''Yarın görüşürüz.'' Arkasını dönüp uzaklaşarak beni Calum ile yalnız bıraktı. Dönüp ona baktığımda bir şeyi hatırlamış gibi ''Bu arada,'' dedi çantasından bir dosya çıkartıp içindeki birkaç kağıdı bana doğru uzatarak.
''Yarın bu sahneyi çalışacağız. Prens ve prensesin ormanda karşılaştıkları ilk sahne. Çalışsan iyi olur, Michael başının etini yer yoksa.''
Elindeki kağıtları aldıktan sonra kafamı kaldırarak bir şeyler söylemek için yüzüne baktım. Koyu kahve neredeyse siyaha çalan gözleri, batmaya başlayan güneşin ışığında bile parlıyordu. Dağınık saçları yumuşak dalgalar halinde alnına düşmüş, esmer teninde, kızarmış dudakları gülümsemek istermişcesine kıvrılmıştı. Bir an öylece kalakaldım.
Okul kapısı açıldığında Luke, Amber ve Pam göründü, Calum'u gördüklerinde bize doğru yürümeye başladılar, bir yandan da konuşuyorlardı. Calum'a hızlıca teşekkür edip sonra kağıtları çantama sokuşturup onlardan tam tersi bir yöne doğru yürümeye başladığımda Calum beni izliyordu. O da hiçbir şey demeden benden uzaklaştı.
Okuldan evime yaklaşık yirmi dakikalık bir mesafe vardı, çoğu insanın aksine yürümekten hoşlandığımdan ve müzik dinlerken kafam dağıldığından bu yol bana çoğu zaman beş dakika gibi gelirdi. Tabi kar yağdığında ya da hava inanılmaz soğuk olduğunda bu yol kabus gibi olurdu ama o zamanlarda Lola beni arabasıyla evime bırakmakta hep ısrarcı olurdu. Araba kullanmak çoğu insanın aksine bana çekici gelmediğinden ehliyet almaya zahmet bile etmemiştim.
Keyifli bir yürüyüşten sonra eve geldim, tüm yolu bugünü düşünerek geçirmiştim. Hala işlerin her an berbat olabileceğini ve pişmanlık duyacağımı bilsem de, aslında bu tüm tiyatro ve oyunculuk olayı beni oldukça heyecanlandırıyordu. Yeni ve farklıydı.
Odama doğru çıkarken evin oldukça sessiz olmasından daha da keyiflendim. Çoğu zaman annem ve babamın tartışmaları, ben ve abimin kavgaları, babam ve abimin çatışmaları ile bu evde sakinlik ve huzur bulmak imkansızlaşıyordu.
Üstümdekilerden kurtulup pijamalarımı giydikten sonra Lola'nın mesajlarına cevap yazdım. Son bir saatte yirmiden fazla mesaj atmıştı, ona 'güzel' haberi verdikten sonra çok sevindi. Hava tamamen karardığında odama ışık girmez olmuştu, bende yatağımda iyice mayışmıştım. Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing compares to you | hood
Fanfictiongerçeklikten kaçmak için bütün zamanımı harcadım bu kalabalık yerde farklı farklı kızların düşüncelerimi dağıtmasına izin verdim seni düşünmemek için doğru sözcükleri bulmaya çalışırken bahanelerimle yüzleştim seni yakınımda tutmaya çalışırken git...