Alt kattan gelen bağırışma sesleri beni uyandırdığında gün henüz batıyordu.
İçeri giren kızıl ışıkları bir süre izledikten sonra gözlerimi ovuşturarak yatağımdan kalktım. Odamın karşısındaki banyoya olabilecek en sessiz şekilde gitmeye çalışırken abim Aiden'ın ve babamın birbirine karışan gür sesleri kulağıma daha net gelmeye başlamıştı. Her zaman kavga ettikleri için bu durumu artık yadsımıyordum bile, aksine ne zaman kavga etseler ortalıkta olmaktan kaçınıyordum.
Yüzüme soğuk suyu çarparken ne ara uyuyakaldığımı düşünüyordum. Bugünün cuma oluşu ve akşamda festivale gidileceği için Michael okul sonrası provalara bugünlük ara vermek istemişti. Eve erken gelmemle tüm haftanın yoğunluğu iyice üzerime çökmüştü ve kendimi üstümü bile çıkaramadan yatağıma çekilir halde bulmuştum. Abim ve babam olmasa sabaha kadar soluksuz uyuyabilirdim bile.
Ya da uyuyamazdım. Büyük ihtimalle Lola tüm akşam beni arayıp dururdu. Dün eve dönerken susmak bilmemesi bir yana, bugünde okul boyunca beni festivale götürmek için dil döküp durmuştu. En sonunda duygu sömürüsü yapmaya başladığında ve ben gelmesemde gideceğini, o zamanda Luke'un benim yokluğumda onu rahatsız edebileceğini söylediğinde onlarla gelmeye anca ikna olmuştum. Hem evdeki tatsız havayı düşünürsek dışarıya çıkmayı ve Lola ile zaman öldürmeyi yeğlerdim.
Odama dönüp makyaj masama oturduğumda, Aiden'ın bağırmaları ve ardından gelen kırılıp dökülme seslerini duyunca hızlıca kulaklığıma uzandım. Araya girmediğimden kendimi suçlu hissetsemde ne zaman onlar için uğraşsam olaylar geri bana teptiğinden görmezden gelmenin daima en iyisi olacağını fark etmiştim. Üstelik Aiden benden nefret ediyordu. Babamla aramın iyi oluşu onu mutsuz ediyor ve ailenin 'sorunsuz evladı' olmamı kaldıramıyor, beni ne zaman görse varlığımdan belirgin bir rahatsızlık duyuyordu.
Dudağımı ısırarak düşüncelerimi abimden başka bir şeye vermeye çalışarak aynadaki yansımama baktım. Okula giderken makyaj yapmamama rağmen okul dışında yapmaktan hoşlanıyordum, bana kendimi iyi hissettiriyordu.
Mavi gözlerimi saran kıvrık kirpiklerime biraz rimel sürdükten sonra soluk yüzümdeki yanaklarımda pembe allığa daldırdığım fırçamı gezdirdim. Son olarak dudaklarıma açık kırmızı bir ruj sürdüm ve tamamdım. Benim makyaj anlayışım bu kadardı, fazlasını yapmayı da bilmiyordum zaten.
Belimdeki düz saçlarımı ise olduğu gibi bıraktım. Örsemde, maşada yapsam bir süre sonra hep aynı şekli aldığını fark ettiğim zamandan beri saçımla uğraşmaz olmuştum. Okulda giydiğim eşofmanımı ve tişörtümü çabucak çıkararak giyecek bir şeyler bulmak için dolabıma bakındım. Sonunda kot bir etek ve siyah v yaka bir kazakta karar kıldım, üstüme kot ceketimi de attıktan sonra birkaç dakikadır art arda gelen mesajlara bakmak için telefonumu elime aldım.
Lola kapımın önünde olduğunu ve beni beklediğini söyleyen bir mesaj bırakmıştı. Hızla çantamı koluma taktıktan sonra odamdan çıktım, neyseki bağırışma sesleri sonunda kesilmişti. Ürkek adımlarla merdivenlerden inerken kimseyle karşılaşmamayı umuyordum ancak şans benden yana olmadığını bir kez daha gösterir gibi dış kapıdan bahçeye çıkar çıkmaz çardakta oturan abim ve annemle karşılaştım.
Aiden'ın çatık olan kaşları, ben göz hizasına girdiğimde iyice çatılırken annem ise her zamanki umursamazlığıyla bana bir an bile bakmadan sigarasını içmeye devam etti. Ufak bahçemizin ötesine park eden Lola'nın arabasını görebiliyordum, hiçbir şey demek zorunda kalmadan yanlarından geçip gidebileceğimi düşünerek yürümeye başladım ama Aiden'ın kalın sesi beni durdurdu.
"Nereye gidiyorsun bu saatte?" Saat daha 8 bile değildi ve bütün herkesin toplanacağı yer muhtemelen aynıyken sorması bile saçmaydı bu soruyu ama uzatmak istemeyerek sakince cevapladım: "Lola ile festivale gidiyoruz."
Aiden, sanki çok komik bir cevap vermişim gibi alayla güldü. "Ne tatlı. Kimden izin aldın peki?"
Evet, işte başlıyorduk. Aiden her zamanki gibi babama işlemeyen öfkesini benden çıkarmaya çalışacaktı, sanki hayatındaki tüm ters giden olayların sebebi benmişim gibi. İşe yaramayacağını bilsemde anneme baktım ama o tartışmalarımızda asla benim tarafımı tutmazdı. Aiden'e çok düşkündü, bana vurmaya çalıştığı zamanlarda bile sürekli onu haklı çıkaracak bir şeyler bulur ve benim onu tahrik ettiğimi savunurdu.
"Kimseden." diye cevap vererek hızla arkamı dönüp yürümeye başladım, peşimden gelmeyeceğini umuyordum ama ikinci adımımı atamadan kolumdan sertçe beni kendine doğru çekti, konuşurken sinirden dişlerini sıkıyordu: "Kendini çok zeki sanıyorsun dimi?"
Elinin kavradığı acıyan bileğimi çekmeye çalıştım ama bana izin vermedi, tek bir sözümü bekliyordu. Tek bir iğneleyici lafımla tüm gecemi zehir edecek kavgamız başlamış olacaktı. Günah keçisi olmaktan bıkmıştım artık ama çoğu zaman beni çileden çıkartmaya çalışmasına kayıtsız kalamasamda bu kadar sinirli olduğu zamanlar onun huyuna gitmemek delilik oluyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp ona razı gelmek istemeyen hücrelerime engel olmaya çalıştığım bir andan sonra Lola'nın arabasının kapısını açtığını ve sonrasında bizim eve doğru gelen topuklu ayakkabısının sesini işittim. Tüm bu saçmalığa şahit oluşu cidden çok utanç vericiydi.
Aiden beni sonunda bıraktı ama o koca ağzını asla kapatmıyordu. "Seninle arkadaş olmak zorunda kaldığı için ona üzülüyorum" dedi Lola'yı kafasıyla işaret ederek. Hiçbir şey dememek için kendimle savaşarak arkamı döndüm ve hızlı adımlarla bahçemizin kapısını açarak kapıda dikilen Lola ile beraber onun arabasına geri döndük.
Sinirle dolan gözyaşlarımın akmaması için gözlerimi kırpıştırırken Lola'da sinirli bir şekilde bana bakıyordu. "Ne pislik ama. Tamda onu pataklamaya geliyordum."
Kısa bir kahkaha attım ama gülüşüm acı çeken bir kedi miyavlamasından farksızdı. "Sen iyi misin?" diye sorduğunda başımı 'evet' anlamında salladım. "Aiden'ı bilirsin. En iyi abi ödülünü alamaz."
Lola arabasını çalıştırıp evimizin önünden ayrılırken güldü, "Bir zamanlar ondan hoşlandığıma inanamıyorum."
8. sınıfı hatırlayınca yüzümü buruşturdum, Aiden o zamanlar 10. sınıfa gidiyordu ve başını derde sokmaya yeni yeni başlamıştı. O zamanlar Lola'nın dilinden asla düşmüyordu, neyseki o dönemde çabucak bitmişti yoksa olabilecekleri düşünemiyordum bile.
"Iyy nasıl bu kadar midesiz olabildin?"
Bu şekilde festivale giden yolun geri kalanını da eskilerden konuşarak geçirdik, tatsız anlardan bahsetmekten özellikle kaçınarak ve yaşadığımız komik olaylara gülerek. Bir süre sonra az önceki ruh halime göre çok daha iyi hissetmeye başlamıştım, en azından sinirim geçmişti. Lola dikkatimi dağıtma konusunda iyi iş çıkarmıştı.
Lola'nın telefonuna birkaç dakika içerisinde gelen beşinci mesajla gözümü devirdim. "Kim yazıp duruyor sana böyle? Bilmediğim bir erkek arkadaşın mı var yoksa?"
Lola dudağını büzerek konuştu. "Luke. Geleceğimi öğrendiğinden beri tüm gün mesaj atıp durdu. Beni evimden almayı bile teklif etti ama ona arabamla geleceğimi söylediğimde 'Girişte bekliyor olacağım' dedi."
"Hiç öyle dudak bükme," dedim içimi çekerek. "Ona en başında geleceğini söylememeliydin. Şimdi de kurtulma konusunda kolay gelsin."
"Mia! Sakın beni yalnız bırakmayı aklından geçirme." Lola, festivalin gerçekleşeceği sokağa girdiğinde yerinde kıpırdanarak konuştu. "Luke, Calum ile değilse çok sinirleneceğim."
Ona dönüp şaşkınlıkla baktığımda omzunu silkti. Dalgalı saçlarını düzleştirmiş, yukarıdan sıkı bir şekilde toplamıştı. Dumanlı göz makyajı ve giydiği çiçekli elbiseyle çok hoş gözüküyordu. "Çok güzel gözüküyorsun. Calum için mi süslendin sen?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Saçmalama!" derken kıkırdayan Lola'nın tamda dediğim gibi yaptığı o kadar belliydi ki. O arabayı park ederken tuttuğum nefesimi bıraktım. Uzun bir gece olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing compares to you | hood
Fanfictiongerçeklikten kaçmak için bütün zamanımı harcadım bu kalabalık yerde farklı farklı kızların düşüncelerimi dağıtmasına izin verdim seni düşünmemek için doğru sözcükleri bulmaya çalışırken bahanelerimle yüzleştim seni yakınımda tutmaya çalışırken git...