-> Saltnpaper - Look At 🌙
Bu hayatta herkesin zorlandığı şeyler vardır, unutmak, başarmak, sevmek... Evet sevmek! Ustaca sevmek,doğru sevmek,yanlış sevmek. Papatyayı severken açelyayı sevmemek, beyazı sevip siyahı sevmemek gibi. Birini onunla mutlu olduğun için seversin, bir diğerini ise çıkarların için. Aslında insanların bu durumdan ders çıkarması gerekir: Gereğince güvenmek.
57. Sayfa / AçelyalarSaat altı buçuk. Kitabın sayfasını kapatıp yatağımdan doğruldum. Güneş maviye kavuşmuştu bile. Tebessüm ettim.Yalpalayarak pencere kenarına geçtim. Güneşin ağarttığı bordo perdeyi sonuna kadar açıp, güneşin geceden kalma odaya hücum etmesine izin verdim.
Ardından pencerenin karşısındaki dolaba yöneldim. Üzerimdeki siyah tişört ve eşofmanımı vücudumdan ayırdım, dolaptan okul formam olan dizlerime kadar gelen siyah düz eteği ve bordo sweatshirt giyindim. Saçlarımı toplama geregi duymadım. Umrumda değildi çünkü .
Odamın karşısındaki mutfağa ilerleyip pencerenin yanındaki buzdolabından küçük süt paketini aldım. Galiba kalbimin tek sahibi içecek buydu... Mutfağın sol tarafındaki oturma odasından sırt çantamı alarak evden ayrıldım. Bunlar benim günlük rutinlerimdi, her gün birbirini kovalayan maceralar yaşamıyordum. Gerçi ben yaşıyor muydum? Ne acı...
Evin bahçesinden adımımı gece yağmurun yıkadığı asfalt yola attım. Birazdan Nuray Teyze bağırır, 1... 2...3... " Ekiinn! Kızım poğaçanı unuttun!" Biliyordum, bilerek almıyordum.
İnsanların bana acıması hoşuma gitmiyordu. Benim yanımdaymışlar gibi görünmelerini sevmiyorum, inanmıyorum. Çünkü eninde sonunda zihnimdeki o dört duvar arasında tek başına ben kalıyorum."Bugün hiç iştahım yok Nuray Teyze" Onun fırının ilerisinden hızlı adımlarla geçerken bu cümleyi kurdum. Kapının orda dayanmış arkamdan " Olsun kızım al sen yine de, sonra gelir iştahın." Arkamı dönerek ona tebessüm ettim " Tamam ama akşam ki mesaide,geç kalıyorum." Tekrardan önüme dönerek yürümeye başladım. Geceleri fırında Nuray Teyzeyle çalışıyordum. Hiç çocuğu olmamış. Eşi de çocuğu olmadığı için onunla boşanmış. Burda mahallenin ekmegini yapıyor, kendi ayakları üzerinde duruyor. O tanıdığım güçlü kadınlardan biri...( Sen de meleğim<3)
Lise son sınıftım bu yıl. Çalışmıyordum ama hep sınıfı geçiyordum. Hayal mi? Hayallerim vardı... her neyse.
Okulum mahalleye yakındı. Yokuş yukarı yürüyerek on beş dakikaya varıyordun. Servisle gidenler de var tabi. Siyah sırt çantamın ön gözünden telefonumu ve kulaklığım alarak bir şarkı açtım radyodan, Sezen Aksu Şinanay. Seviyorum eskileri, özlüyorum da...Kafamı önüme eğerek yavaş yavaş yokuşu çıkmaya başladım. Şarkıyı dinlerken bir ses duydum. Kafamı yerden kaldırınca Seher Teyzenin kaldırımın kenarına dizleri üstüne düştüğünü gördüm. Panikledim . Çantası yola düşmüştü. Seher teyze de parkinson* hastalığı vardı. Hemen yanına koşarak " Canım teyzem iyi misin?" Kolundan tutarak onu düştüğü yerde kaldırıma oturttum. " Kızım anlamadım ki ne oldu. Pazardan geliyordum. Ayaklarıma bir an da titreme girdi..." Başındaki türbanını duzelttim. "Ahh teyzem. Kerim abiyi arayayım seni eve bıraksın."
Çantası yoldaydı hala ,biraz kenardaydı. Telefonu düşmenin etkisiyle çantanın biraz daha ilerisinde kalmıştı. Onları almak için ilerlemiştim ki karşıdan bir araba hızlı bir şekilde geliyordu. Ah telefon...! Arabanın durması için bağırmaya başladım. Çok yaklaşmıştı ki gördü beni. Kaçık herif yokuş aşağı böyle mi gelinir? Adam freni anı bir şekilde sıktı. Arabanın camından " Hey sen küçük hanım! Yolu neden küçük cüssenle kesiyorsun" Ne? Güneş yüzünden yüzünü tam göremiyordum. Sorumsuz. Ellerimi belime koyarak " Ne? Bana bak kaçık ,ehliyetini sana hangi kasap verdi ha? Yokuş aşağı bu hızda mı gelinir?"
Arabanın kapısı açıldı. 1,85 boylarında en az 20'lı yaşlarda bir adam indi.(İlk göruşte analiz shhdhshs) Kumraldı. Güzel giyinimliydi. Umrumda değildi. Ne diye inceliyorsam.
Güneş gözlüğünü çıkararak " Sana mı soracağım yokuş aşağı nasıl gideceğimi. Asıl senin yolun ortasında orta direk Şaban gibi dikilmene ne demeli ha?"
Derin bir nefes alarak ona doğru bir adım atarak burnunun tam dibine geldim, başımı yukarı kaldırarak " Burda bir kadın kaldırıma düştü, çantası ve telefonu da yola. Onları alıyordum kaçık herif. Eğer o telefon senin yüzünden kırılsay-" Kafasını bana doğru aşağı eğerek " Ee kırılsaydı? Sıradan bir telefon. Bu yüzden mi durdurdun beni?! Asıl senin yüzünden benim başım şimdi belaya girince ne yapacaksın?" Gözleri alev alevdi. Çok sinirliydi. " Neden ben senin başını belaya-" Sözlerimi kesen karşımdaki adam değildi,
" Piç kurusu!Sevgiline mi sığındın !" Ellerinde kalın odunlarla siyah renkli Range Rover'dan inen, ikimize doğru koşar adımlarla gelen dört tane yapılı takım elbiseli adam, arkalarından da bordo renkli takım elbise giyinmiş sarışın yirmili yaşlarının sonunda adamlar geliyordu. Bu manzara karşısında yutkundum. Gözlerimi karşımdaki adama çevirdim. Zaten onun gözlerinin benim üzerimde olduğunu görünce ayrı bir heyecanla doldu içim. Tedirgin gözlerle bana bakıyordu. Korkmaya başlamıştım.Alev alev yanan gözlerine şimdi tedirginlik eklenmişti,pembe dudaklarının arasından bir kaç küfür savurdu " Kahretsin". Daha ne olduğunu anlamamıştım ki elimde bir sıcaklık hissettim. Buz gibi ellerim de şimdi ateş parçası vardı sanki. Ürperdim. Bu kadar heyecan fazlaydı. Kafamı eğerek elime baktım. Adını bilmediğim bu adam elimi tutuyordu. Şimdi gözlerimiz birbirne kenetlenmişti.
°•.○.•°
Selaaam ♡
Umarım hoşunuza gitmiştir.
Sizi benim canımın içi olan kahramanlarımla tanıştıracağım.
Maceramıza ortak olmanızı çok isterim 😊
Bana destek çıkan ve bana bunu yazmaya inandıran bal arkadaşıma sonsuz teşekkür ederim 💜 Etkin büyük Yazar Hanım.
°*Parkinson: Parkinson hastalığı genellikle ileri yaşta ellerde titreme ile başlayan ve beyin hasarı yol açan ilerleyici bir hastalıktır.