Part 10 • Long Live The King!

363 36 35
                                    

Birbirlerini ilk kez öptükleri günün üzerinden yalnızca üç gün geçmişti ve Jungkook bu üç günde son üç yılda hissetmediği şekilde çok mutlu hissediyordu kendini. Sarayda yürüdüğü vakit ona rastlayanlara kocaman gülümseme ile selam veriyor, çocuklarla daha neşeli bir şekilde oynuyor ve onu böyle görenler hayretler içerisinde kalıyordu. 

Ama elinde değildi. O kadar mutlu ve güzel hissediyordu ki yerden havalanıp gökyüzüne uçacakmış gibi hissediyordu. Gördüğü canlı cansız her şeyle ilgiyle ilgilenmek, cevap veremeseler bile nasıl olduklarını sormak, içindeki bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini bir şekilde dışarı yansıtmak istiyordu. 

Bugün de farklı değildi, eğer ki her gün böyle güzel hissederek uyanacaksa bunu neden daha önce yapmadığını sorgulama hakkı tanıyacaktı kendine. Uzun zaman sonra ilk defa böyle hissediyordu ve bunun için sevdiğine, Yoongi'ye, minnettardı. Onu seviyordu, tanrım onu gerçekten çok seviyorum, onu görmek için yanıp tutuşuyor ve ona dokunduğu zaman kalbi eriyip gidecekmiş gibi hissediyor, onu alıp pamuklara sararak saklamak istiyordu. 

Pekala, birden böyle değişeceğini hiç düşünmemişti fakat bundan oldukça memnundu. 

Yoongi de öyle görünüyordu. 

''Ne düşünüyorum biliyor musun?'' Bu yüzden paldır küldür onun odasına girdiğinde karşılaştığı manzara yatağında yatmış, kendisine girdiği andan itibaren sırıtarak bakmaya başlayan bir Min Yoongi'ydi. Ona, aynı onun gibi sevgiyle bakıyordu. Kalbi sıcacık oldu.

''Ne düşünüyorsun?'' Yoongi yerinde doğrulmuş otururken Jungkook'un yanında gelmesini izledi ve Jungkook hissetmeye doyamadığı bedene doğru ilerlerken de onun kucağına oturmaktan çekinmedi. Evet, üç günde biraz arsızlaşmış olabilirdi fakat bu da Yoongi'nin hoşuna giden bir başka şeydi, onu mutlu etmek için her şeyi yapardı. 

Kollarını boynuna doladığı vakit kucağında daha rahat bir pozisyon almaya çalışırken Yoongi parlayan gözlerini ondan hiç ayırmamıştı. 

''Başka bir şey söyleyecektim fakat bana olan bu bakışların yüzünden aklım başımdan gitti şu an.'' 

Yoongi'nin, bol kıyafetler nedeniyle vücut oranları pek belli olmayan fakat dokunduğunuzda bunu oldukça iyi bir şekilde hissedebildiğiniz Jungkook'un ince beline sarıldığında onu biraz daha yakınına çekmek ve kokusunu biraz daha iyi solumaktı amacı. Bunu yaptığı esnada da ondan duyduğu şeylerden sonra gülmesini durduramamış, omuzları sarsılacak şekilde sesli bir gülüş sunmuştu Jungkook'a. 

Jungkook halinden memnun, karşısındaki, birkaç santim ötesindeki, yakışıklı adamın sunduğu güzelliği keyifle izledi. Ensesindeki kısa saçlarla oynamaya başlarken, üç günde öğrendiği bir şey varsa o da bu saçlarla oynadığı vakit Yoongi'nin nasıl mayıştığıydı ve bu onun o kadar hoşuna gitmeye başlamıştı ki, dudaklarını büzdü ve yüzünü biraz daha ona doğru yaklaştırdığında burunları birbirine değdi. 

''Yeni bir görüşmeden çıktım ve beynim pelte olmuş durumda. Bu adamın kendine gelebilmesi için iyi ve güçlü bir merheminiz mevcut muydu acaba?'' 

Gözlerini gözlerinden ayırmadan dudaklarına fısıldadığı sözcükler ile Yoongi istemsizce alt dudağını yaladı ve bunu hisseden Jungkook kalbinde havai fişeklerin çoktan patlamaya başladığını hissetmişti bile. 

''Hmm, bir bakalım,'' Yoongi bir saniyeliğine gözlerini ondan ayırıp dudaklarına baktıktan sonra tekrardan kahvelerine çıkardı ve burnunu burnuna sürttükten sonra belindeki tutuşunu sıkılaştırdı. ''Böyle iyi mi?'' deyip dudaklarını yanağı boyunca gezindirmeye başladı. Jungkook bu dokunuşlarla gözlerini kapatırken Yoongi, onun sıcak tenini daha iyi hissedebilmek için dudaklarını iyice bastırmıştı. Oraları öptükten sonra bu sefer kulağına doğru ilerledi ve nefesini bilinçli olarak oraya verdiğinde Jungkook gözleri kapalı şekilde büyükçene sırıtmıştı. Kulağından, eğer çok uğraşılırsa huylandığını biliyordu ve Yoongi bunu çoktan öğrenmiş gibi görünüyordu. 

Daechwita | yoonkook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin