Konuşmuyordum
Sormuyordu
Yalnızca, kolundan tutarak hızlı adımlarla, ayaklarımın beni götürdüğü rasgele yere doğru ilerliyordum.Yorulduğunu hissettiğimde, karşımızda duran yıkık dökük parka doğru adım aldım.
Kolunu bırakmıştım.
Böyle bir yere onu çekiştiremezdim böyle bir yere, kendi isteğiyle gelmeliydi.Hala sağlam olduğunu düşündüğüm, iki kişilik demir salıncaklardan birine oturdum.
O ise hala yerinden kıpırdamıyordu, gelmemesi ihtimali beni üzse de onun, böyle bir yerde yalnızca ikimizin olması düşüncesinden, korkuyor olması çok doğaldı.
Kalkmaya yeltendiğimde, bana doğru gelen ayak sesleri, umutlarımı yeniden filizlendirmişti.
-Salıncağa binmek için biraz yaşlı değil misin?
Tebessümle yerimden kalkıp omuzlarından ittirerek ilerlettim.
-O zaman sen bin ben de seni sallayayım?
İtiraz etmedi, gerçi deminden beri havası da bir tuhaftı.
-Söylemek istediğin ama bir türlü dile getirmediğin şey nedir?
Yavaş yavaş sallarken söylemiştim bunu
Sorumu yanıtsız bırakarak "daha hızlı" demişti yalnızca.
-Hala seninle oynadığımı mı düşünüyorsun Hinata?
-Neden susup sadece sallamıyorsun Naruto?
Gerçekten onun kadar inatçı biri daha önce hayatıma girmemişti.
Sinirle çok daha hızlı sallamaya başladım.Hinata da çıt yoktu, gözlerini kapatıp hangi dünyanın hayallerine dalmıştı acaba.
Bu hali huzur dolu gözükse de, içimde ki her türlü siniri geriyordu.
Çünkü Hinata buydu: yavaş yavaş yaklaşıp, işini sessizce bitiren dahi bir katil...Hinata dedim sesimi biraz yükselterek
-Neden benden bu kadar çekiniyorsun?Yine cevap yoktu, sessizliğin öfkesini salıncağı çok daha hızlı sallayarak çıkartmaya başlamıştım, cevapsız kalan her soruda biraz daha hızlandırıyordum.
Zincirin kopma sesini duyup Hinata sertle yere savrulunca, bir kez daha ne kadar aptal olduğum gerçeği yüzüme tokat gibi düşmüştü.
Hedefim: inmek isteyene kadar hızla sallayıp, yavaşlamam karşılığında istediğim cevapları söylemesiydi...
Fakak şuan, yerde dizleri ve kolları yara bere, kan içinde kalan Hinata vardı...
Hızla yaklaşıp her yarasını kontrol ettiğimde, defalarca kez özür diliyordum.
-Bu kadar fazla dileme, özrün değerini düşürüyorsun.
Tavırlarım onun olgunluğu karşısında, çocukluğa sığınıyordu.
Telefonumu yoklayıp hızla ambulansı arayacaktım, evet bunu yapacaktım.
Fakat gözlerim anlık olarak, Hinata'nın soğuk ve sakin gözleriyle karşılaşınca, ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı.
-Yaptıklarının sorumluluğuna katlan ve beni kucağına al Sarı!
Sesi tavırlarına zıt olarak gür ve kızgın çıkmıştı.
-Hinata hastaneye gitmelisin.
Ona yaklaşarak bunları söylemiştim fakat o,ellerini boynuma dolayarak
"O zaman sen götür demişti"Kucağıma alıp 20 dk mesafede ki arabama doğru ilerlemeye başladım
Kanları kurumuştu ama acı çektiği her ne kadar gizlesede belliydi.
Belki yanında ben olmasam hüngür hüngür ağlardı.
Belki de sessizliğini benim suçlu hissetmemden korktuğu için sağlıyordu.-Neden sürekli yanıtsız bırakıyorsun beni?
Başını göğsüme iyice bastırıp acısını dindirmeye çalıştı
-Sorularının cevabını bende bilmiyorum.
Başımı, yüzüne doğru yanaştırıp, dudaklarımı alnına bastırdım,
O ise boynumu daha çok sarıp dudaklarını dudaklarım ile birleştirdi.Arabaya ulaşmıştık, onu ara koltuğa uzatıp
-Peki, tereddüt kısmı da aynı cevabı mı karşılıyor Hinata? Onu da mı bilmiyorsun...
-Yalnızca uzun zamandır nefret edilmeye alışkındım,
Biri tarafından sevilme olasılığı korkuttu.Benden çekinmiyordu, yalnızca nasıl davranacağını bilmiyordu...
Ve o kadar aptalım ki,
Bunu anlamam için onu yaralamam gerekti...Karanlıkta Buluşalım
G|G.