Bölüm 10-1

803 35 0
                                    

Ulu Cami'nin çatılarındaki kiremitler kaldırılmış, kırık olan kiremitler ve bu kırık kiremitler yüzünden su alan ve dolayısı ile çürümeye yüz tutmuş çatı tahtalarının değiştirilmesi yapılıyordu. Tahtaları tutan kalaslar iyi gibiydi, fakat işi sağlama almak için onların da bazılarını yenisiyle değiştirdiler.

Tavan tahtaları sağlamdı. Üstü güzelce süpürülüp temizlendi. Köşede bir tahta küflenmiş gibi duruyordu, önce değiştirip yenisini takmayı düşündüler, ama değişince alt kısmında, caminin içine bakan yüzeyindeki el işi işlemelerinde gideceğinden, vazgeçtiler. Yine güzelce pasını silip vernik boyası ile boyadılar.

Kalaslar değiştirildi. Üzerlerine sağlam ceviz ağacından biçilmiş tahtalar çakılıp üstüne ziftli kâğıt serildi. Onun üstüne de -eskisiyle aynı model- yeni kiremitler dizilerek tavan işi de bitmiş oldu.

Murat hoca ile beraber cami tadilatında; Bir usta, iki çırak ve köyden dört tane genç çalıştı. Diğer köyün yaşlıları da ihtiyaç halinde, çalışanlara yardım eder, yüklerini hafifletirdi.

* * *

2 ay sonra

Takvimler Mayıs ayını göstermesiyle beraber, havalar bayağı yumuşamış, ilk bahar yağmurları dinmiş, güneş kendisini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı.

Kış boyu havaların ısınmasını dört gözle bekleyen Murat, ilk önce caminin temeliyle işe koyuldu. Alt tabandaki uzun yıllar yıkanmamış halıları kaldırıp, köydeki teyzelere birer ikişer dağıttı. Herkes halıları güzelce yıkayıp teslim edecekti. Farklı desende olan bu halıların, kaç senelik olduğu bilinmez ama, köyün yaşlıları bile -çocukluğumdan bile vardı- dedikleri için, en az 80-90 yıllık, el işi halı oldukları anlaşılıyordu.

Tabana çakılmış ve -büyük ihtimal- kayın ağaçlarından biçilmiş tahtalar, halıların kalkmasıyla ortaya çıktı. Bir kaç tane tahta deforme olmuş, üstüne bastıkça gıcırdıyordu. Bu tahtaları yerinden söküp alt temelini kontrol ederken, ufak bir boşluk olduğu fark edildi. Boşluğun içinde sandığa benzeyen ufak bir kutu vardı. Meşe ağacından yapılmış bu kutunun üstünde işlemeler bulunuyordu. Yatsı namazından sonra cemaatle beraber kutuyu açtılar. Kutunun içinden fermanlar gibi dürülmüş, Osmanlı hattıyla yazılmış eski bir kağıt çıktı.

Kağıdın üzerinde; caminin yapılış tarihi ve kimin tarafından yapıldığı yazılıyordu. Yani bir nevi caminin kitabesiydi.

16 Şevval 900 yılında tamam olmuştur. Ustası: İsmail oğlu Hüseyin ustadır. Vakfedeni: Muhammet Nuri Çerkeş-i hazretleridir. Allah bu mabedi, kıyamete kadar daim eylesin inşallah, yazıyordu.

Caminin tahmini yaşı gerçek çıkmıştı. Miladi 1495 yılında tamamlanan caminin yaşı 521 olduğu kesin olarak öğrenilmiş oldu. Camideki cemaat, muhtar ve ihtiyar heyetinin onayı ile sandık tekrar alındığı yere konuldu. Ertesi gün tahtaları çakılarak, tabanın işi bitmiş oldu.

Camilerin duvarları gayet iyiydi, sadece bazı yerlerin sıvaları dökülmüştü. Eni neredeyse bir metre olan duranlar -Allah'ın izniyle- 500 yıl daha dayanırdı.

Minaresininde yer yer sıvaları dökülmüş vaziyetteydi. Birkaç taş yerinden çıkmış, şerefesin deki korkuluk ağaçlarının bir kaçı çürümüştü. Taşlar aslına uygun şekilde yerine takılıp, şerefe deki çürük ağaçların değişimi yapıldı. Şerefe kısmı yeşil olmak üzere, beyaz renge boyandı. Ses ve elektrik tesisatı çekilip, şerefe aydınlatması ve hoparlör montajı yapıldı.

Caminin dış duvarları aslına uygun sıvanıp boyandı. Camı kırılan pencerelerin camları değiştirilip, çıtalarına vernik atıldı. Cami kadar yaşlı olan kapıyı da güzel bir tamir edip, boyadılar. Caminin etrafı tel ile çevrilip, hayvan vs. girmesi engellendi. Bahçesi güzelce tahkim edilip, ağaçlar budandı, otlar kesildi. Cami haziresindeki mezarların temizliği yapılarak üzerilerine güller ekildi.

***

Aslına uygun bir şekilde yapılan ve uzun zaman problem çıkarmayacak olan çatının bitmesinden sonra geriye ince işcilik kalmıştı. Caminin tavan yüzeyi verniklenecek, İsmi celileler ve Ayet hatları tekrar çizilecek ve geri kalanlar boyanacak; Mihrap, Minber ve Hutbe elden geçirilecekti. İşin büyük bir bölümü bitmiş gibi görünse de, bu ince işçiliğin en az iki hafta sürmesi bekleniyordu.

Çatının son kiremidini koyan Murat, öğle namazını kıldırmak üzere önce lojmana gidip temizlendi, sonra abdestini alıp yeni caminin yanına gitti.

Namazdan sonra köy meydanında topluca yemeklerini yediler. Tüm köylü camileri için kenetlenmiş, güz vakti gelmeden işlerin bitmesi için yardımlarını eksik etmemişlerdi.

Murat, yanındaki iki genç ile beraber caminin ince işçiliğini; Usta ve çıraklarda, ufak bir şadırvan ve bir gözlü wc yapmak için anlaştılar. Camiye daha önceden su tesisatı çekmiş köylüler, ama zamanla tıkandığı için akmıyordu. Muhtar ve birkaç köylüde onu halledecekti.

Yemekten sonra, hiç vakit kaybetmeden işe koyuldu Murat; ilk önce yüksek bir dayanak kurarak tavandaki el işi işlemeleri vernik boyası ile boyamaya başladı. Tavanın tam göbeğinde daire şeklince, tahtanın üstüne el ile kazınmış, Nur süresinden birkaç ayet yazılı olduğunu gördü. Üstü biraz karardığından aşağıdan görünmüyordu. Yazıya zarar vermeden, üstündeki kararmayı sildi ve üstünü vernikledi. Çatı yaparken çektiği elektrik kablosunu aşağıya sarkıttı. Tam göbekten geçen kalasa burgu vida monte etti. Avizeyi asmak ve elektriğini vermek için tüm işler yapılmış oldu.

Tam on beş gün sonra, Haziran ayının ortalarına doğu caminin tüm işleri bitti. Yarın günlerden cuma idi. Murat cuma gecesi -perşembe akşamı- yatsı namazından sonra Ulu caminin yanına çıktı. Geçe geç vakitlere karan namaz kılıp, zikir çekti. Sanki yıllarca hasret çektiği sevdiğine kavuşmuş bir delikanlı gibi, ulu camiden ayrılmak istemiyordu.

Murat, yönünü kıbleye çevirip, asırlık rahlenin üstüne, el yazma Kuran-ı Kerimi koydu, (Garip dedenin sandığından çıkan Kuran-ı Kerim) açıp cin süresini okumaya başladı. Tevafuktur ki, kitabın ayraç ipi, Cin suresinin başladığı yere koyulmuştu. Murat'ta, ipin oradan okumaya başladı. Cin süresini okuyup kitabı kapattı. Arkasını dönmesiyle, kalbinin yerinden çıkarcasına atmaya başlaması bir oldu.

Cami komple cemaatle dolmuştu. Fakat hiç biri insan değildi.

Cin Çobanı (Ben Doğarken Ölmüşüm)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin