Saat akşam yedi gibi, sığırları köye getirdi Murat sağ sağlım. Herhangi bir eksik, kayıp yoktu. Köyün tüm sığırları tamdı. Bazen sürüden ayrılan, geride kalan sığır olabiliyordu. Ya kendiliğinden, biraz daha geç vakitte köye dönüyor. Bazen dönmüyor, -çok nadirde olsa- sahibi bulmak için aramaya gidiyordu. Bunlar olası şeylerdi köy yerlerinde.
''Maşallah çobanlığı da öğrendin hocam'' diye iltifatta bulundu köyden birkaç teyze Murat hocaya. Muratta ufak bir gülücükle mukabele etti teyzelere.
Sonra evine doğru giderken, Ramazanın babası İzzet amca, Murat'a seslendi.
''Hocam, akşam namazından sonra yemeğe bize gel. Yorgunsundur, birde yemek yapacağım diye uğraşma'' diye Murat'ı yemeğe davet etti. Akşam namazına pek bir zaman kalmamıştı zaten.
''Tamam abi, hemen üstümü değiştirip, abdest alayım. Namaz çıkışı gideriz'' diye cevap verdi Murat. İzzet abinin yanından ayrılıp evinin yolunu tuttu.
Evine varmak için üzerinden geçmek durumunda kaldığı derenin, suyu tamamen kurumuştu. Bu gün, derenin başlangıç yerini bulmuş, ama değirmenin tam yerini kestirememişti. Üç çeşmenin kaynağını, birde değirmenin yerini bulmak için yarın tekrar Erenlerönü düzlüğüne gidecek, daha kapsamlı araştırma yapacaktı. Ama yarını da beklemeden, bu gece yine gidecekti oraya. Yarın ki işleri farklı, bu gece ki vazifesi farklıydı.
Bahçeden içeri girince direk mezarların yanına gitti Murat. Anne ve Babasının mezarı başında dua okuyup, evine döndü. Hızlıca elini yüzünü yıkayıp abdest aldı. Üstünü değiştirip evden çıkıp, camiye gitti.
Namaz çıkışı, İzzet abiyle evine doğru yürürken; ''İzzet abi, benim bi eve uğramam lazım, sen git ben hemen geliyorum'' diyerek, İzzet abinin yanından ayrıldı.
Bu iyi bir fırsattı Murat için, bunu değerlendirmeliydi.
Ramazana verdiği söz aklından hiç çıkmıyordu. Ramazan köyden ayrılırken, amcasının mezarını, köy mezarlığına taşımasını istemişti Murattan. Hem İzzet amcada yemeğe davet etmişti. Bu vesile ile mektubu (Muharremin yazdığı mektubu) ona gösterir, kardeşi Muharremin kendisini asmadığını anlatıp, mezarını, köy mezarlığına taşımaya ikna ederim diye düşündü. Ne olursa olsun, Muharreme çalınan bu lekeyi temizlemeliydi.
Tekrar eve girip, Muharremin yazdığı mektubu alıp geri çıktı.
Güzel bir köy sofrasında karınlarını doyurdular. İzzet abi, Ramazanın ve annesinin yokluğuna alışamamıştı daha. ''Ramazan bir işe başlamış hocam'' derken bile gözleri dolmuştu.
Murat kendisini suçlu hissediyordu sürekli. Bu güne kadar hiç problem yaşamayan Ramazan, Murat'ın köye gelmesiyle sorun yaşamaya başlamıştı. Öyle zannediyordu Murat, kendinden biliyordu.
''Rıfkı abinin vebali de bende'' diyordu her fırsatta. Ama oysaki Rıfkı abi yıllarca problem yaşıyordu şerliler yüzünden. Fakat bununda suçunu kendisine yüklüyordu Murat.
Çayları da içtiler karşılıklı. Sonra Murat cebinden mektubu çıkarıp İzzet abiye vermek istedi, ama yine vazgeçti. Yatsı namazı çıkışı verirsem daha uygun olur diye düşündü.
İzzet amca Murat'ın bu vaziyetini fark etmiş, fakat ses etmemişti.
Yatsı namazını yine beraber kılıp dışarı çıktılar. Tüm cemaat dağılmıştı.
İzzet amca; ''Murat hocam, söylemek istediğin veya vermek istediğin bir şey var biliyorum. Çekinme, söyle ne diyeceksen'' dedi.
Murat cebinden çıkardığı mektubu İzzet amcaya uzattı.
İzzet abi mektubu alırken; ''bu nedir hocam'' diye sordu Murat'a.
''Mektup abi; kardeşin Muharremin mektubu'' diye cevap verdi.
İzzet abi elleri titreyerek okumaya çalıştı mektubu, ama karanlık olduğu için okuyamadı. Camiye girip ışıkları açtı ve okumaya başladı.
Okurken gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ama bu yaşlar hüsrandan dolayı değildi, sevinç gözyaşlarıydı.
Murat yaşadığı tüm şeyleri ve Ramazanın isteğini, uygun bir şekilde İzzet abiye anlattı. İnanması zor şeylerdi Murat'ın anlattıkları, ama İzzet abi küçükken görmeye başladığı ve belli bir zamana kadar gördüğü rüyalara dayanarak; ''doğrudur hocam. Bende çok rüyalar gördüm Muharremle ilgili, diye cevap verdi.
Muharrem abim asıldıktan sonra, sürekli rüyalarıma girmişti. Küçüktüm ama hatırlıyorum. ''Ben suçsuzum, günahım yok. Kandırıldım, aldatıldım'' diyordu.
Bazen rüyamda, samanlıkta oluyordum. Muharremi daha asmamış vaziyette görüyordum. Eğilmiş bir şeyler yazıyordu her seferinde. Bana bakıyor, gülümsüyordu.
Bir defasında yine bir şeyler yazarken gördüm onu. Yazdığı şeyi bana uzattı, fakat alamadım o kâğıdı. Ondan sonrada pek girmedi rüyalarıma.
''İşte en son girdiğinde, Ramazan daha yeni doğmuştu. Samanlığın her yerini aradım, ama bir ipucu bulamadım'' dedi.
İzzet abi çok mutlu olmuştu mektubu okuyor olduğuna. ''Demek ki vermek istediği buydu hocam'' diye tebessüm etti.
Çarşamba günü ilçeye gidecekler ve gerekli yerlere müracaat edip, nakil işlerini halletmeye çalışacaklardı. Murat'ın üstünden büyük bir yük kalkmış oldu.
Mektubu Ramazan verseydi. Belki de İzzet amca ve köylüler ikna olmayacaktı. Bu vesile ile de, kardeşinin emanetini, almış oldu İzzet abi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cin Çobanı (Ben Doğarken Ölmüşüm)
Tajemnica / ThrillerDoğmadan önce babasını, doğum esnasında annesini kaybeden garibin, çileli bir hayat öyküsü... İnsanlar adını Murat diye bilir, ama Cinler Mecnun diye tanır....