Murat terler içinde kalmıştı uyandığında. Birkaç dakika hiç kımıldamadan kendine gelmeye çalıştı.
Nasıl bir rüya görmüştü böyle? Gördüğü rüya kâbus değildi, çoğu zamanlarda olduğu gibi maziyi de yaşamamıştı. Bu sefer gördüğü şey, farklı bir işaretti. Tanımadığı birisi kendisinden yardım diliyor, kurtarmasını istiyordu.
Gündüz Murat'ın sorduğu, ''Kardeşim, iyi misin? Ben yukarı köyün imamıyım.'' Sözüne ve sorusuna karşılık vermeyen Nazlı, rüyasında kurtulmak istiyor, sorusuna şimdi cevap veriyordu.
Bu bir rahmanı mesaj mıydı gerçekten, Nazlı bir derde tutulmuşta, dermanını Muratta mı arıyordu; yoksa Şeytanın telkinleri miydi bu? Ramazan gibi Muratta mı Nazlı'nın etkisinde kalmış, rüyalarına o yüzden mi misafir etmişti onu. Ama bu kadar da basit olamazdı.
''Hayır! Başka bir nedeni olmalı'' diye mırıldandı Murat kendi kendine. Mezarların etrafında tur atması, Ulupınar'a gidip, Emin dedenin mezarını kazmasının, hatta rüyalarında yardım istemesinin başka bir nedeni olmalıydı.
''Beni kurtar''.
Murat, rüyada duyduğu bu kısa cümleyi sesli olarak, birkaç defa tekrar etti.
İyide, nasıl irtibat kurup, ne şekilde soracaktı Nazlıya; ''Kardeşim, kurtulmak istediğin şey nedir. Niçin mezarları turlayıp dedemin mezarını kazıyorsun'' mu diyecekti.
İmsak vaktinin girmesine az bir zaman kaldığını fark etti Murat. Çocukluğundan beridir bırakmadığın teheccüt namazını hızlıca kılıp, Rabbine dua etmeye başladı.
Allah'ım gördüğüm rüyayı hakkımda hayırlı et; yardım edebilecek güç, kuvvet ve feraset nasip eyle. Allah'ım, insanlara faydalı olanlardan eyle beni, zararım dokunacak olursa, yok et beni. Amin.
Ardından caminin yolunu tuttu.
Sabah namazına cami cemaatinin çoğu gelmişti yine, sünnetten sonra kamet getirilip farzla durulacaktı. Normalde kametleri Ramazan getirir, müezzinliği de o yapardı, ama bu sabah çok durgun ve dalgın bir hali vardı Ramazan'ın. Bırak kamet getirip namaza davet etmeyi, iki rekâtlık sünneti bile dört rekât kılmış, yanılmıştı.
Namaz çıkışı herkes evlerine dağılırken, Ramazan da usulca evine doğru gidiyordu. Mutlaka sabah çıkışı hocayla sohbet eder öyle dönerdi evine. Ama bu sefer, müezzinlikte etmemiş, namaz çıkışı Murat'ın yanına da gelmemişti.
''Ramazan'' diye seslendi arkasından Murat hoca.
Duymamıştı Ramazan, üçüncü seferde anca duyup arkasını döndü, fakat bir şey demeden öylece bekliyordu.
''Ramazan iyi misin kardeşim'' diye sordu Murat, Ramazan'ın yanına yaklaşarak.
Ramazan'ın gözleri uykusuzluktan dolayı kızarmıştı. Gece düğünden geç döndükleri için uykusunu alamamıştır diye düşündü Murat ve bütün bunları, ona bağladı.
Ramazan, iyiyim veya kötüyüm diye karşılık vermeden; ''Hocam, Yörük köyüne gidelim mi?'' Diye cevap verdi. Uykusuzluktan dolayı kızarmış gözleriyle Murat'a bakıyordu. Yüzünde bir masumiyet, hafif bir üzgünlük vardı Ramazan'da.
Murat cevap vermeden Ramazandaki bu vaziyeti anlamaya çalıştı. Bu işte bir şey var. Bu Ramazandaki hal, sadece uykusuzluktan dolayı değildi. Allah Allah, sabahın erken saatinde ne işimiz var Yörük köyünde.
''Hayırdır Ramazan, daha gece oradaydık. Bir şeyini mi unuttun yoksa.'' Diye cevap verdi Murat.
Birkaç saniye sessizce bekleyip cevap vermedi. Sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cin Çobanı (Ben Doğarken Ölmüşüm)
Misterio / SuspensoDoğmadan önce babasını, doğum esnasında annesini kaybeden garibin, çileli bir hayat öyküsü... İnsanlar adını Murat diye bilir, ama Cinler Mecnun diye tanır....