miss you (sheriarty)

772 41 5
                                    


Sherlock Barts hastanesinin çatısında olan her şeyi çok net şekilde hatırlıyordu. Öyle netti ki gözünü kapatsa baştan sona tekrar yaşayabilirdi. Moriarty'nin karşısında o özgüvenli duruşunu hatırlıyordu, kendini kanıtlamak istercesine asla vazgeçmeyişini.
O kurşun sesini de hatırlıyordu. Bir dahi olmasına rağmen asla öngöremeyeceğine emin olduğu, sessizliği delip geçen o kurşun sesi.

Sherlock o birkaç dakikayı defalarca kez kabuslarında yaşamıştı. Moriarty her ne kadar düşmanı olsa da gerçekten danışman dedektife çok benziyordu ve sonunun böyle olduğunu görmek içini ürpertmişti.

İntihar.

Anlamsız koşuşturmacadan ve sıradanlıktan ölesiye bunalmak.
Acaba bir gün Sherlock'ta kendini o noktada bulur muydu? Birkaç yıl öncesi olsa asla, derdi. Asla öyle bir şey yapmam. Daha çözülecek gizemler ve öğrenilecek binlerce bilgi varken neden ölüp toprağa karışmak isteyeyim ki?

Ama Moriarty bunları düşünmemiş miydi? Çok geniş bir suç ağı varken ve istediği yaşama sahipken, ölümü nasıl böyle hazır ve mutlu karşılamıştı?
Muhtemelen bu Sherlock Holmes'ün çözemeyeceği bir gizem olarak kalacaktı.

Tabi birde onu özleyişi vardı. Sıradan iki insanın birbirine hasret çekmesi gibi değildi elbet ama onunla konuşma ihtimalini özlüyordu. Karşısına geçip satranç oynayabilme ihtimalini özlüyordu. Bilmece gibi konuşarak dedektifle adeta eğlenme ihtimalini özlüyordu.

Tüm bunlar ve onlarcası ihtimale ulaşamayacak olması, böyle bir kesinlik durumuyla üstelik, sinir bozucuydu.

Kulağa tuhaf geldiğinin farkındaydı evet ama Sherlock Moriarty'nin var olmasını özlüyordu. Kimseyle bu konu hakkında konuşamadığı içinde adeta boğuluyordu, zihninde takılı kalıp durmaktan. Zordu. Fazla zor.

Bazen ölüm sonrasını bile düşündüğü oluyordu, acaba Jim bir yerlerde varlığını sürdürüyor muydu? Başa bela olmaya ve danışman suçlu olmaya devam ediyor muydu? Ruhu huzura kavuşmuş muydu, öyle bir şey varsa en azından?

Yoksa yalnızca...
Yalnızca yok mu olmuştu? O kurşun beynini parçaladığı gibi bedeni ve ruhunuda parça parça mı etmişti? Sadece bir et yığını mı kalmıştı geriye, toprağa karışıp böceklere yuva olsun diye?

Sherlock öldüğünde de böyle mi olacaktı? Onca yıllık çalışma, emek, zeka, şan, iyilik ve kötülük boşa mıydı? Tüm bunların anlamı neydi gerçekten? Yaşamak, yemek içmek nefes almak ve vermek, neye yarıyordu? İyi biri ya da kötü, ne farkediyordu, sona vardığında?

Sherlock hiç böylesine kaybolmamıştı. Hiç bu kadar kafası karışmamıştı.

Koluna bir nikotin bantı daha taktı, ihtiyacı olduğunu bildiğinden ve Moriarty hakkında düşünmeye devam etti. Bu iyi geliyordu çünkü bir şekilde onu andığını hissediyordu.

"James Moriarty," diye fısıldadı boşluğa. "Ölümünde bile başa belasın."

one shots// johnlock+sheriarty ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin