1.0

357 45 30
                                    


'Zamanımız doldu.
Elveda'

"Mark!"

Yüksek sesin, sessiz sokağı doldururken zorlukla gülümsedim sana.
Uzun zaman sonra bana seslenişini duymak o an bütün acımı alıp götürdü sanki.

Ellerin, sesin, nefesin titriyordu. Soğuk ellerimi tutan ellerin sıcacıktı. Tıpkı güneşin son demlerini içine sığdırdığın bakışların gibi.

Her zaman böyle olurduk biz, senin ellerin sıcak benim ellerim ise sana zıt bir şekilde soğuk olurdu hep.

Senden beni ısıtmanı isterdim. Ellerinle değil, sevginle.

Belki de bir çok şeye geç kalmıştık. Bazı şeyler elimizde değildi belki ancak biz yine de öylece durduk olduğumuz yerde.

Haksızlık değil mi, Donghyuck?

Bu kadar çok severken seni, senin beni sevmemen haksızlık değil mi?

"Özür dilerim..üzgünüm, l-lütfen bak bana!"

Titreyen elin bu sefer yüzüme çıktığında, uzun zaman sonra rahat bir nefes aldığımı fark ettim.

Sen istemesen bile bana nefes oluyorsun, bana yaşam gücü veriyorsun aslında.

'Ha gayret,' diyorum kendime, 'pes etme çünkü o hâlâ yaşıyor'

Senin yaşaman için her şeyi yapabilirdim ben. Sen gül diye nefret etsem de yaptığım şaklabanlıkları, sen mutlu ol diye harçlıklarımı biriktirip aldığım çizgi romanları, sen ağlama diye seni uzaklaştırdığım aile ortamlarını.

Hatırlıyor musun, Donghyuck?

Birbirimize verdiğimiz o 'asla sırt dönmeyeceğiz birbirimize, yan yana olacağız' sözlerini.

Ben hiç unutmadım, ben seni hiç bırakmadım.

Ben seni sevmeyi asla bırakmadım, bırakamadım.

"Mark! B-bana bak, lütfen!"

Gözlerim, korkuyla dolup taşan gözlerine değdiğinde elimi kaldırıp gözyaşlarını silmek istedim, Donghyuck.

Ancak gücüm kalmamıştı.

Seni korumak için her daim güçlü kalmak isterdim. Şu an bile ağlamaman için elimden ne geliyorsa yapabilirdim ancak ben buydum işte.

Bu kadardım.

Güçlü değildim, dirayetli değildim veya her ne olursa olsun ben cesur değildim.

Senin gibi olmayı çok isterdim, Donghyuck.

Canım yansa bile belli etmemeyi, bazı şeyleri içime gömmeyi, derinlerde saklamayı çok isterdim.

"Seni seviyorum," diye fısıldadım sana.

Öylece kalakaldın, ağlamaktan kızarmış yüzün o an anımsayabildiğim tek şey belki de.

Kanayan kaşından akan kan, göz yaşlarına birleşip çene çizgine doğru bir yol çizmişti. Gözlerin korkuyla dolmuştu. Yanakların al aldı, her ağladığında böyle olurdun ancak sana hiç bir zaman söylemediğim bir şey vardı.

Sen ağlarken bile çok güzelsin, Donghyuck.

"Seni ç-çok...çok seviyorum."

Son kez ismimi haykıran sesini duyduğumda 'Neyse,' dedim içimden, 'En azından yıllar sonra ismimi söyledi.'

Eskiden birlikte okuduğumuz kitapların birisinde, 'Seven öldürür, sevdiğini' yazıyordu.

O an bu cümle sana çok saçma gelmişti. 'Bir insan seviyorsa neden öldürür ki?' demiştin, haklıydın belki.

Ancak o cümle bana mantıklı geliyordu her zaman.

Beni seviyor musun bilmiyorum ancak, beni öldüren senin sevgin değildi.

Senin beni sevebilecek olman düşüncesiydi.


*
*
*
*

Sun Shine † Markhyuck ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin