0.7

233 39 9
                                    


'Belki arafta görüşürüz
seninle; ikimiz de ölmüşüz,
yüklerimiz aynı.
Sen de seviyorsun, bende.'


Üzerimde bıraktığın etkinin nasıl bu kadar büyük olduğunu düşünüp durduğum zamanları geride bıraktığımı düşünürdüm.

Yanılıyormuşum, Donghyuck.

Bana karşı olmasa da, başkalarına karşı yaptığın tek bir hareket veyahut verdiğin tepkiler bile üzerimde büyük bir etki bırakıyordu ve ben, düşünmeden duramıyordum.

Unutmak bu kadar kolay mıydı, Donghyuck?

Eğer bu kadar kolaysa, bana da öğretmeni diliyorum Tanrı'dan.

"Hey, içmeyecek misin?" yanımda dikilen ve beni zorla getirdiği partiye çabucak ayak uyduran JaeMin, bakışları ile önümde ki bir yudum bile almadığım bardağı gösterdiğinde, iç çekerek elime aldım bardağı.

Senin tanımadığın ve tanımadığım insanlarla haşır neşir oluşunu izlerken içmek, güzel bir aktivite olacaktı benim için.

"Baksana, Mark." JaeMin'in erkek arkadaşı olduğunu bildiğim ve bir kaç kez konuştuğum Jeno bana sorgular gözlerle bakarken, ne diyeceğini kestirmeye çalıştım.

"Gözlerin neden sürekli onun üzerinde?" dediği şey ile zorlukla yutkunup bakışlarımı çektim ondan. Bir yudum bile almadığım alkollü içeceği tepeme dikerken hâlâ onun da, JaeMin'in de bana baktığını hissediyordum.

"Kime bakıyor ki?" JaeMin'in sevgilisine yönelttiği soru beni daraltırken yan masadan dolu bir bardak alıp onu da diktim tepeme.

İnsanların sana karşı olan ilgimi fark etmesi benim için sıkıntı değildi, hayır.

Benim için sıkıntı olan, senin bir kez daha bunu öğrenip bu sefer beni yerin yedi kat dibine sokmandı.

İşte ben buna katlanamazdım.

"Lee Haechan'a." dediği şey alayla gülmeme neden olurken, senin hakkında kimsenin gerçekleri bilmediğini o an fark ettim.

Ya da, öyle sanıyordum.

"Neden gülüyorsun?" elimde ki boşalan bardağı masaya sertçe bırakıp alayla dolan bakışlarımı Jeno'nun üzerinde gezdirdim.

"Hiç, size iyi eğlenceler."

Onlara arkamı dönüp çıkışa doğru ilerlerken ateş topu yutmuş gibi hisseder olmuştum.

İşte üzerimde bıraktığın etki buydu, Lee Haechan.

Hayatımla alakası olmayan bir insanın, hayatımda en çok değer verdiğim kişi hakkında tek bir kelime etmesi veya bir şeyler sorması, beni deli ediyordu.

Keşke, tek tük insanın olduğu hayatımda bana güneş olduğunu, bana can verdiğini anlayabilsen.

O zaman belki, içten içe yok olmam Donghyuck.

Sana olan sevgimi kendi içimde yaşamak zorunda kalmam, su içerken, şans eseri senin en sevdiğin yemekleri yerken aklıma sen gelmezdin veya en basitinden; geceleri tam uykuya dalacağım zaman aklımı gülüşün yoklamaz, güneşi barındırdığın gözlerin gözlerimin önüne gelmez.

Söylesene, ben az da olsa sevilmeyi hak edemeyecek kadar çirkin bir insan mıyım?

Bu Dünya'da sevgisini istediğim tek insan senken, Tanrı bencillik yaptığımı düşünüp seni benden esirgiyor olmalı.

Ne yıllar önce aşırı alkol alıp yola çıktığında hayatını kaybeden ve doğru düzgün bile hatırlamadığım babam, ne de bana okulun nasıl geçtiğini sorup önüme bir tabak yemek koyduktan sonra hiç bir şey yapmayan annemdi sevgisini istediğim.

Onların yanımda olmalarına rağmen olmamasına, beni sevmemelerine alışıktım zaten.

Ancak seninle olan o şahane çocukluğumuzdan sonra beni bir anda bırakman hayatımı tepetaklak etmekten başka hiç bir şey yapmamıştı.

Sadece sen, Donghyuck.

Sadece sen, beni sevemez miydin?

Çıkışa ilerlerken yanından geçtiğim masadan gelen kahkahaların o an bütün sinirimi alıp götürmüştü sanki.

Sonra, 'Neyse,' dedim içimden, 'en azından o mutlu'

Mutlu olmak umrumda bile değildi.

Sen mutluysan ve hayat enerjini yaymaya devam ediyorsan, benim için olmasa bile yararlanıyordum bir şekilde.

Senden ve güneş gülüşünden.


*

*
*
*

Sun Shine † Markhyuck ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin