DOĞUŞ

21 4 0
                                    

Her sabah uyandığım yeni gün benim kum saatimdi. Ve ben o kumları ne kadar geç akıtırsam o kadar fırsatım oluyordu yaşamaya. Savaşmaya, mücadele etmeye. Yapraklar dökülür, yağmurlar yağar, güneş bütün olumsuzluklara rağmen yeniden doğar ve hayat kaldığı yerden devam eder. Yıllar birbirini kovaladı ve bu döngü hiç değişmedi. O malum olaydan sonra tam 4 sene geçti ve ben üniversite son sınıfa geçtim. Fakültemin kapısında dikilip buraya geleseye kadar yaşadıklarım gözlerimin önünden geçerken kendime hakikatli bir teşekkürü borç bildim. Şu an buradaysam her şey ama her şey benim çabalarım sayesindeydi. Sınav senemi hatırlıyorum da ne zorluklarla hazırlanmıştım. Gece ve gündüz kavramım tamamen alt üst olmuş, evden dışarı çıkmaz olmuştum. Şimdi düşünüyorum da iyiki pes etmemişim, emeklerimin karşılığını almaya son bir senem vardı ve ben çok heyecanlıydım. Zafer gülüşlerim kendime iyice güç verirken beni bu yolda hiç bırakmayan arkadaşımın seslenişiyle daldığım geçmişimden kopmak zorunda kaldım:

"- O avukat hanım ne yapıyorsunuz burada?"

Nisa. İstanbul'u ilk kazandığımda sevinmekten çok ne yapacağımı düşünmüştüm. Evet bilerek İstanbul'u yazmıştım ama çıkacağına pek ihtimal vermemiştim bu yüzden baya bir şok yaşamıştım. 2 ayın sonunda okula kayıt için İstanbul'a geldiğimde üniversite kapısında Nisa'yı görmüştüm. O da benim gibi yalnız başınaydı ve kafası karışmış halde sağına soluna bakınıyordu. Yanına gidip kayıt yerini soracaktım ki aynı soruyu bana Nisa yöneltmişti ve böylelikle 3 seneyi devirmiştik. Bu zamana kadar hiç arkadaşım olmadığı için bu durumu ilk başlarda fazla garipsemiştim ama sonra alışmaya başladım. Ve aslında hayatımda ki iyikilerimin biri de Nisa'ydı. Onu seviyordum hemde fazlasıyla.

"- Ohoo bizim kız yine daldı. Alya kuzum ne dikiliyorsun kapıda yürüsene içeri."

"- Dalmışım öyle Nisa. Hem fena mı oldu seni beklemiş oldum işte."

Nisa beni geride bırakan adımlarıyla dersliğimize doğru adımladı. Yaz tatili dönüşü ilk dersimiz Adli Tıp Avukatlık'ıydı. Bu sene diğer senelere oranla daha fazla staj yapacaktık ve şimdiden staj için şirketlere CV bırakmaya başlamam lazımdı. Artık tam anlamıyla bir avukat olduğumda bu stajlarımın yararını fazlasıyla görecektim. Çünkü fakültede iyi bir öğrenciydim. Herhangi biriyle tartışmam olmamıştı ve derslerim ortalamanın üzerindeydi. Bu da beni mutlu eden en büyük şeydi. Arkalara doğru ilerlediğim amfide Efe'nin el sallamasıyla oraya doğru adımladım. Her zaman önceden gelir ve Nisa ile bana yer tutardı.

"- Oo güzellikler hoşgeldiniz ya. Uyanabilmişiz bakıyorum."

Kesinlikle dalga geçiyordu. Bir gün bile geç gelmemiştim ve bunu gayet iyi biliyordu.

"- Ha ha ne kadar komiksin sen öyle ya."

Nisa ve Efe. Aralarında bir şey olduğunu 2 km öteden bile fark edilirken ikiside birbirinden nefret edermiş gibi yapmaktan bıkmamışlardı. Efe ile 2. Senemde tanışmıştık. Biraz olaylı bir tanışma olması dışında her şey gayet normaldi. Gece ders çalışmaktan uykumu alamamıştım ve sabah uyandığımda feci derecede uykum vardı. Ve bende ilk iş olarak kantine gidip bir kahve aldım. Tam sınıfa giriyordum ki bir anda önüme biri çıktı ve hop tüm kahve üzerine döküldü. İşte o çocuk Efe'ydi. Üzerine dökülen kahve ile olduğu yerde çığlık atmaya başlamış ve herkesin dikkatini üzerimize toplamıştı. Tabii ben daha sonraları anlamıştım kahvenin o kadar da sıcak olmadığını. Efe böyleydi işte aşırı komik ve eğlenceliydi. Hayatı asla önemsemez ve "Nasılsa bir gün ölücez yavrum." kafasıyla yaşardı. Belki de en doğrusunu o yapıyordu bilmiyorum. Bildiğim tek şey onunlayken asla ama asla üzgün kalamıyordum. Ne yapar eder dakikasında seni güldürecek bir şeyler yapardı. Ve bir şey itiraf edecek olursam o gün iyi ki o kahveyi üzerine dökmüşüm diyorum. Eğer böyle bir şey olmasaydı Efe gibi bir arkadaştan mahrum kalacaktım.

VEDALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin