TUTSAK

12 4 0
                                    


                       Yarım kalmış hayat hikayeleri. Gündüzün o çok sevdiği geceye teslim oluşu ve çürüyen bedenlerin kendilerini saklama biçimleri. Her şey allak bullaktı. Nerede olduğumu, neler yaşadığımı bilmiyordum. Başımda şiddetli bir ağrı vardı ve doğrulmaya çalıştığım her saniye bu ağrı katlanılmaz bir boyuta ulaşıyordu. Kısık gözlerim bulunduğum odayı seçmeye çalışırken, daha önce hiç görmediğim objeler bulunduğum yeri tanımadığıma işaret ediyordu. Yavaş hareketlerle yattığım yataktan doğruldum ve etrafıma göz gezdirmeye başladım. Anılar silik birer resim misali belleğimi süslerken, neler olduğunu idrak etmeye başlamıştım. Kaçırılmıştım. Dakikalardır uyuşuk olan bedenimi hışımla yataktan kaldırdım ve aniden başıma saplanan ağrıyla dengemi kaybedip tekrardan yatağa düşmem bir oldu. Başım felaket derecede ağrıyordu ve bu hareketlerimi büyük ölçüde etkiliyordu. Bu sefer daha dikkatli olmamı kendime tembih ettikten sonra sakince ayaklandım ve odanın kapısına doğru ilerledim. Uzun bir koridora açılan kapı merdivenlere bağlanıyordu ve bulunduğum katta üç farklı kapı başka odalarında olduğunu işaret ediyordu. Duvardan destek alarak aşağıya indim ve ne çok büyük ne de çok küçük olan bir salonla karşılaştım. Rahat olduğu her halinden belli olan iki koltuk ve camdan yapılmış orta sehpaya eşlik eden daha bir sürü ayrıntı salonu tamamlıyordu. Bu, ortama gayet sıcak bir hava vermişti.

"- Oo günaydın küçük hanım. Uyanmışsın bakıyorum."

Sesinde varlığını koruduğu ima ile olduğum durumu fark edip dakikalardır çok  normalmiş gibi süzdüğüm ev ile kendime okkalı bir küfür savurdum.

"-Beni kaçırdın! Bak sana ne yaptığımı bile bilmiyorum. Neden beni rahat bırakmıyorsun?"

Gerçekten bu durum artık iyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Sakin bir insandım ama sınırlarımı o kadar zorluyordu ki daha nereye kadar sakinliğimi koruyacağıma dair var olan inancım git gide azalıyordu.

"Zaten sen bir bok yapmıyorsun! Sorun da bu zaten sen hiçbir şey yapmıyorsun!"

Bir anda bağırmasıyla irkilen bedenim neye uğradığını şaşırmıştı. Neden bahsediyordu bu adam? Nasıl bir şey yapmıyordum?

"Neyden bahsettiğini anlamıyorum."

"Zaten anlasaydın şu an seni kaçıran adam değil, isteğinle gelen kadın olurdun."

Ben ve bu adama isteğinle gelmek. Dünyadaki tüm kelimeler birleşse yazılmayacak tek cümle benim O'na kendi isteğimle gitmem olurdu herhalde. İyice karışan kafam artık bu saçmalığa daha fazla tahammül etmemeye başlamıştı. Benimle ne alıp veremediği vardı bilmiyorum ama burada durmaya devam edersem kafayı yiyecektim.

"Ben gidiyorum."

Seri adımlarım yanından geçip giderken bana engel olmaması beklemediğim bir şeydi. Madem bırakacaktın ne diye beni kaçırdın be adam? Sokak kapısına ulaştığımda elimi kapı kulpuna atmamla açılmaması bir an duraksamama sebep oldu. Kapı kilitliydi. Defalarca açmayı denediğim kapıyı bir türlü açamadım ve arkamı döndüğümde hemen yanımda duran bedeniyle irkilmem bir oldu. 

"Aç şu kapıyı! Bak ne yaptığını anlamıyorum, anlıyor musun? Neden beni kaçırdın? Kimsin sen ya kim?"

"-Benimlesin artık. Bu evden çıkamazsın. Bunu kafana sok."

Ciddi ciddi kafayı yemek üzereydim. Sinirden saçlarımı çekmeye başlarken, buna engel olan parmakları ile olduğum yerde kaldım.

"-Yapma, canın acıyacak."

VEDALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin