HÜSRAN

14 4 0
                                    


          Sayısız yenilgilerin, vazgeçişlerin veyahut boşvermişliklerin eşiğinde olmaktan yıllarca kendimi alıkoyamadım. Düştüğümde kalkmasını kendi başıma öğrendiğim gibi kalktığım yerin de bende ki izini kaybetmedim. Dün gece yurttan atılmamın ardından yaklaşık on iki saat geçmişti ama ben hala Efe'nin bana verdiği odadan dışarıya adımımı dahi atmamıştım. Hemen hemen üç saattir uyanıktım ve sayısız sabahlar tekrarladığım gibi bu sabahta hayatımı sorgulamaktan başka bir şey yapmıyordum. 

Bugün okula gitmemiştim. Daha doğrusu okula gittiğim de karşılaşacağım manzaradan korkuyordum. Bir an da herkesin diline düşeceğimi, yurtla ilişkimin kesileceğini ve daha nicesini öğrenen okuldaki öğrencilerin bana olan acıma iç güdülerini görmek istemiyordum. Gözlerim dolmuştu. Kafamda volta atan düşünceler, yıllardır yakamı bırakmıyordu ve her geçen gün kafamın ağrısı daha da artıyordu. Yatakta hareketsiz yatan bedenim, karşımda ki duvara dikili gözlerimle cansız bir mankeni andıran halimle sanırım tahmin ettiğimden de acınası haldeydim. O sıra odanın kapısının tıklanmasıyla daldığım düşünceleri bölen Efe, tepkimden çekinircesine uzattığı kafasıyla bana bakıyordu.

"-Alya güzelim hadi kahvaltı yapalım."

Cevap  vermeden doğrulduğum yataktan ayaklarımı yere sarkıttım ve odada bulunan lavaboya doğru ilerledim. Aynada gördüğüm ben, artık kendime yabancı gelmiyordu. O kadar çok alışmıştım ki sanki o ifadeyi yüzümde görmesem bir şeyler hep eksik kalıyordu. Beni tamamlayan ifade aslında karşımda gördüğüm bendi. Göz altları uykusuzluktan şişmiş, saçları dağınık bir Alya... 

Ellerimi usulca saçlarıma kaldırıp, tarak misali saçlarımı açıp, yüzümü yıkadıktan sonra beni odada bekleyen Efe'nin karşısına geçtim. Bir şeyler söylemek istediği her halinden belliydi sadece doğru anı kolluyordu. 

"-Alya iyisin değil mi?"

İyi miyim? Gerçekten bir gün bu sorunun cevabını 'çok iyiyim' olarak verebilecek miydim acaba?

"-Sanırım daha iyiyim Efe. Hadi inelim aşağıya."

Ben önde Efe arkada merdivenleri inerken, kelimelerin havada asılı kaldığı sessizliği kimse bozmuyordu. Belki de böylesi her ikimiz içinde daha iyiydi. Hem ne diyecekti ki benim babamı bana mı kötüleyecekti? Daha önceden de Efe'nin evine geldiğim için mutfağı ve eşyaların yerlerini biliyordum o yüzden kapıda dikilmiş ne yaptığımı anlamaya çalışan Efe'yi görmemezlikten geliyor, sofradaki eksik kalan ürünleri masaya yerleştiriyordum. Nihayetinde her şey hazır olunca hala olduğu yerden milim kımıldamayan Efe'ye doğru dönüp:

"- Daha ne kadar orada dikileceksin? Otursana bak sofra hazır."

Ona doğru konuşmamla girdiği transtan çıkıp sonunda çektiği sandalyeye oturdu. Ev fazla sessizdi. Daha önceleri bu eve Nisa'yla sayısız defa gelmiş ve her seferinde de çılgınca eğlenmiştik ama şu an çok farklıydı. Tabaklarımıza paylaştırdığım yiyeceklerden ikimiz de yemiyorduk. Ben tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken çalan kapı ziliyle susmak zorunda kaldım. 

"-Alya uyandı mı? Saatlerdir seni arıyorum neden telefonlarına bakmıyorsun? Hayır önemli bir şey olmasa aramam ama dimi?"

Nisa'nın beni görmesiyle susması eş zamanlı olurken çatılmış kaşlarımla o 'çok önemli' olan konuyu merak etmeye başlamıştım. Ağzından bir şeyleri kaçırmış olduğunu yeni fark eden Nisa, durumu toparlamak için saçmalamaya başlamıştı.

"-Oo güzeller güzelim de uyanmış. Nasılsın kuzum iyi misin?"

Nisa ve güzel kelimesi. Aynı cümle de kullanılmaması gereken yasaklı kelimeler gibi.

VEDALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin