*
A S Y A
İnsanı daldığı rüyalardan yüzüne bir bardak soğuk su boca edilmişçesine uyandıran anlar vardır. Keskin bir zehir tadı taşıyan anlar. Bütün farkındalıklar zihninde bir anda parlar. Kıyılara köşelere gizleyip üstünü örtmeye çalıştığın tüm gerçekler aynı saniyede aşikâr olur. Gardını almaya bile fırsat bulamazsın.
İşte abimi kapımda bulmak benim yüzüme çarpılan bir bardak suydu. Bütün soğukluğuyla tüylerimi diken diken etmiş ve beni en güzel rüyamdan çekip çıkarmıştı. Karşımda Destan'ı görmeyi beklediğim için içimde taze, yeşil bir dal gibi boy veren heyecanım bir anda diken bir çalıya dönüşmüş ve değdiği yeri kanatmaya başlamıştı. Sürekli saklambaç oynadığım acı gerçeğim beni bir anda sobeleyivermişti. Ve ben ona çaresizce gülümsemekten başka bir şey yapamıyordum.
Gülümsedim. Ve sonra kapının önünde çekilip abimi içeri aldım. Burak Kavran çatık kaşlarıyla ve öfkeli olduğunda gerilen çene hattıyla salonumdaki koltuklardan birine oturup gözlerini yüzüme diktiğindeyse ne yapacağımı bilemedim.
Neyse ki aramızdaki gergin sessizlik çok uzamadı. Abim sabırsızca lafa girip "Dün akşamdan beridir sana ulaşamıyorum," dedi sıktığı dişlerinin arasından. "Umarım beni korkudan öldürmenin geçerli bir sebebi vardır Asya."
Öfkesinin sebebi hakkında hiç düşünmemiştim, zira daha ne buradaki varlığını ne de öfkesini sindirebilmiş değildim. Bu sebeple haklı endişesi beni bir parça şaşırttı ve onu aramayı unuttuğum gerçeği yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. Tamamen aklımdan çıkmıştı.
Her şeye rağmen, bütün öfkesine ve intikam için deliren kinine rağmen abime dair bildiğim şeyler vardı. Mesela beni gerçekten sevdiğini biliyordum. Bana hiç kıyamayacağını da. Bunlara güvenerek gidip kanepede yanına kuruldum ve elimi dizine koyup "Özür dilerim abi," dedim. "Ama gerçekten çok geçerli bir sebebim vardı. İnan bana."
Özrüm onu hemencecik yumuşattı. Çenesinin gevşediğini fark ettim. Kaşları hala çatık olsa bile bakışlarındaki sertlik eriyip yok olmaya başlamıştı. "Başına bir şey geldi zannettim," dedi. "Bana eve gideceğini söylemiştin ama sonra telefonunu açmadın. Kaç kere aradığımı biliyor musun?"
"Eh." Dudaklarımı büzüp gözlerimi kaçırdım. "Başıma bir şey geldi sayılır aslında."
Abimin ifadesi tekrar eski karanlığına bürünmekte hiç ama hiç gecikmedi. Fakat bu defa bu karanlığın sebebi öfkeden ziyade korkuydu. "Ne oldu?" diye sordu. Bakışları telaşla yüzümü dolaştı. Ne kadar solgun göründüğümü o an fark ediyordu. "İyi görünmüyorsun. Yoksa Destan denen o herif..."
Aklına gelen ilk ismin Destan olması beni şaşırtmadı. Başımı hemen iki yana sallayarak "Hayır," dedim. "Hayır." Sonrasına sıkıntılı bir nefes alıp dün gece olan bitenleri kabaca abime anlattım. Xenon'a gidişimi, Semih'le karşılaşmamı, sarhoş oluşumu, onu aramak isterken Destan'ı arayışımı... Gözlerinde dehşet dolu, her geçen saniye kararan bir ifadeyle beni dinlerken içimde yeni korkular doğuracak kadar sessiz kaldı. Sözümü hiç bölmedi. Sadece her cümlemle birlikte çenesini daha fazla sıktığını gördüm. Her şeyi anlatmamı bekledi, ardından "Bana bu Semih denen adamın soyadını veriyorsun," dedi neredeyse tıslayarak. "Bir de hangi karakola şikâyet etmişler, onu öğreniyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kumarbaz Kırmızı
RomanceO ise bana elini uzatmadan önce dikkatle yüzümü süzdü. Bir an her şeyi görebilecek sandım. Dudaklarımın kıyısında ve gözbebeklerimde sakladığım bütün sırlara tek bir bakışla vakıf olacak, birilerine beni buradan apar topar götürmeleri için talimat v...