Jungwoo gözyaşlarını sildi.
Elleriyle ağrıyan kalçasını ovuşturdu. Çıplak tenindeki morluklara baktı. Zevkle yapılan bir şey bu kadar acı verebilir miydi?
Kalçasından sıcak sıvının aktığını hissediyordu. Zihnine kirli olduğu fikrini verdi bu his.
Neredeyse iki hafta birbirlerini görmemişler, Jungwoo konuşmaya çalıştığında ise aldığı cevaplar ise itiraf etmese bile kalbini kıran bahanelerden ibaretti.
'İşim var, her daim seni düşünmek zorunda değilim beni meşgul etme.'
Ne aramalarına cevap alabildi ne de mesajlarına. Sonra gecenin ikisinde evine gelip tek bir kelime dahi etmeden sevimişlerdi.
Bu normal miydi?
Aralarındaki şey sağlıklı bir ilişki miydi?
Jungwoo başını salladı. Tabii ki öyleydi. Yukhei onu çok seviyordu. Sadece sevgisini her zaman hissettirmiyordu.
Ki zorunda değildi. Jungwoo için kafaya takılmaması gereken şeylerdi bunlar. Aklından çıkmayan kötü düşünceler onu rahatsız ediyordu.
Ama onun kalın ve sakinleştirici sesi kulaklarına dokunduğu anda nazik bir huzur içindeki bütün utanç, acı ve pişmanlığı siliyordu kalbinden. O yokken hisler anında kalbine nüksediyor, kaybolmuş hissetmesini sağlıyordu.
Ama kendisiyle konuşurken gözlerindeki ışığı görüyordu Jungwoo. Yukhei seviyordu onu. Bir yanı bu konuda hastalıklı derecede ısrarcıyken, diğer yanı aşırı kararsız ve karamsardı.
Gözlerindeki ışığın ardında sözleri neler saklıyordu? Onu sadece vücudu için mi seviyordu?
Sadece sevişirken seni seviyorum derdi ona.
Yüzünün güzelliği ona tatmin duygusu mu veriyordu?
Pırlanta bir yüzük gibi insanlara gösterip övünürdü Jungwoo'yla.
Kendisi gibi davranmasa sever miydi yine Jungwoo'yu?
Sadece alttan aldığında güler yüzlü davranıyordu ona.
Gözleri ondan başkasını görebilir miydi?
Dışarıda başbaşa kaldıklarında dadece konuşurken bakardı Jungwoo'nun yüzüne.
Ama Jungwoo'nun gözünde bunlar kendi kafasının kuruntularından ibaretti.
'Seni seviyorum' demesini bekliyordu. Jungwoo'nun mutluluğu bu iki kelimeye bakıyordu.
Elleriyle kendisini sardı, arkasını döndü. Uyumaktan kızarıp şişen güzel yüzüne baktı. Sevmemek, kızmak mümkün müydü bu kadar güzel bir insana?
Kesinlikle değildi.
Olduğu yerde doğruldu yavaşça. Kalçasının ağrısı her hareketini kısıtlıyordu.
Ayağa kalktı. Yerdeki sabahlığını aldı ve omuzlarına koydu. Aşina olmadığı evde mutfağı bulmak adına bir süre dolandı.
Tezgahın üzerinde duran cin şişesini eline aldı.
Balkona çıktı. Demir sandalyeye oturdu. Cini içmeye başladı. Mide bulandırıcı acı tat onu rahatsız etsede kendisini içmeye zorladı. Aklına gelen kötü düşünceleri az da olsa hissetmemek istiyordu.
Göğü izledi. Mutsuzdu. Kendisini Hades'in eline düşen Persephone gibi hissediyordu. Ama ona çok kısa bir sürede her şeye boyun eğecek kadar aşık olmuştu. Sanki Yukhei'nin bütün amacı onu mutsuz etmekti, kendisine verdiği her şeyin sebebi onu üzmekti. Ama Jungwoo kör olmuş gibi en ufak şeyden mutlu oluyordu. Yukhei ise kendisine körü körüne bağlanan bu saf çocuğun, one her koşulda geri döneceğini öğrenmek üzereydi. Ve bunu öğrenmek kendisini kaybetmesine sebep olacaktı. Sapkındı onun için. Korkusu, sevgisi, üzüntüsü, hatası olmak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toksik // LuWoo
FanfictionBeni hiç sevmedin. Sana yalvardım. Bütün ilgimi, bütün zamanımı, bütün sevgimi sana verdim. Her şeyimi sana verdim. Senin için harcadığım bir damla gözyaşından bile pişman değilim. Çünkü beni sevmediğini biliyorum. Biz güneş ve ay gibiyiz sevgilim...