-Suho-
Sehun peşinden sürüklerken nereye gittiğimizi bile sormamıştım. Sadece Jongin'i düşünüyordum . Onu orada bırakmak beni çok üzmüş olsa da ellerimi saran büyük eller huzur bulmamı sağlıyordu. Sonunda aklımı Jongin'den ayırıp Sehun'a odaklandığımda sormak aklıma geldi:
-Nereye gidiyoruz?
-Birazdan görürsün sevgilim. Dediğinda içimde bir şeylerin uçuşmasına izin verdim. Sanki midemde Mahmut Tuncer mendilini kaybetmiş her yerde mendilini arıyormuş gibi bir telaş oluşmuştu. Damarlarımdaki tüm kan yüzüme yayılırken Sehun durdu. Kafamı omzuna çarptığımda elimle kafamı tuttum. Kafamı kaldırdığımda bana gülümseyerek bakıyordu. Okulun biraz yukarısındaki iş merkezine gelmiştik. Soru soran bakışlarımı ona yönelttiğimde:
-Karnım acıktı. diyerek sırıttı. Elimi bırakmadan çekiştirmeye devam etti. Pizzacıya girdiğimizde iki orta boy pizza sipariş ettik. Artık konuşmamız gerektiğini fark ettim:
-Sehun Ben Jongin'i daha önce fark etmemiştim. Sadece arkadaşça davranıyordum ona. Dediğimde konuşmak için açmam gereken son konuyu açtığımı fark ettim(ne çok fark ettim dediğimi fark ettim aw). Elleri ellerimi bıraktığında hafiften bir korksam da yüzümü bulunca rahatladım. Yanaklarımı sıktığında kendimi biraz geri çektim. Ellerini masaya koyup konuştu:
-Biliyorum, sen arkadaşçaydın ama o değildi. Peki onu orada bıraktığın için pişman mısın? Benimle geldiğin için pişman mısın?
-nE?! Hayır hayır. Tabi ki seninle geldiğim için pişman falan değilim. Onu bıraktığım içinde değilim. Sadece onu o kadar üzgün görmek beni üzdü. Daha iki gün olabilir ama ben onu gerçekten çok sevdim. Çok cana yakın çok iyi bir insan. Ve böyle bir insanın benim yüzümden üzülmesi hatta ağlaması beni çok üzdü. Yoksa. Sehun, lütfen neden seninle olduğum için pişman olabileceğimi düşünüyorsun ki? Daha dün seni hiç görmeden sadece sesini duyduğumda bile kalbim yerinden çıkacakken şimdi karşımdasın ve benim bundan pişman olup olmadığımı soruyorsun. Yapma, lütfen.
-Özür dilerim. diye mırıldandığında lavaboya gitmek için kalktım. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadığımda neden bu kadar sert çıkıştığıma anlam verememiştim. Elimi yüzümü kurulayıp masamıza döndüğümde pizzalarımız çoktan gelmişti. Yemeklerimizi yerken ikimizde hiç konuşmamıştık. Yemekler bittiğimde hesabı ortak ödeyip kalkmıştık. Şimdiki istikametimiz otobüs durağıydı.
-Şimdi nereye gidiyoruz? Diye sorduğumda 'Çiftliğe' cevabı beklediğim son cevaptı. Sesimi çıkarmadım ve gelen otobüse bindik. Şansımıza boş olan otobüste 10-15 dakika yol gittikten sonra Sehun durmak için düğmeye bastı. Aşağıya indiğimizde mis gibi kokan çimen kokusunu içime çektim. Sehun elimi tutup beni peşinden sürükledi. Şimdi önümüzde çok güzel bir göl vardı. Etrafta koşu yapan, bisiklet süren çok az sayıda insan vardı. Elimi bırakmadan beni bisikletlerin yanına götürdü. İkimizde konuşmuyorduk çünkü konuşmaya gerek yoktu. İkimizde mutluluğumuzu birbirimizin gözlerinde görüyorduk. İki bisiklet kiraladığımızda gölün etrafında tur atacağımızı sanmıştım. Ama o onu takip etmemi söyleyip gölden uzaklaşıp ormanın içine doğru sürmüştü bisikletini. Bir süre sonra etrafta tek katlı küçük köy evleri gözüktü. Evlerin önünden geçerken birkaç kişi Sehun'a selam vermişti. Evleri geçip biraz daha ağaçlık alanda ilerlediğimizde yorulduğumu hissediyordum. Sehun bisikleti durdurup indiğinde bende indim bisikletleri bir ağaca yasladığımızda birkaç adım ilerimizdeki büyük demir kapıyı açtı. İçeri girdiğinde bende peşinden girdim. 20 metre boyunca düz uzanan bir yolun etrafı çeşitli meyve ağaçlarıyla kaplıydı. Büyülenmiş bir şekilde etrafı incelerken yol kıvrılıp bayır olmuştu. 20 metrede çok eğimi olmayan bayırdan çıktığımızda bir büyük demir kapı daha vardı karşımızda. Üzerine sarmaşıklar kaplanmış sürgülü kapı herhalde araçların geçebilmesi içindi. Sehun kapıyı açıp bana baktığında ben hala büyülenmiş bir şekilde etrafıma bakıyordum. Önümde durduğunda yüz ifademi bozmadan ona döndüm. Eliyle yüzümü kaplarken:
-Bana öyle bakarsan seni yerim. Diyordu kıkırdayarak. Ellerimi tuttuğunda çoktan sıcak nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Bir süre beklediğinde ikinci adımı benden beklediğini fark edip dudaklarımızı kavuşturdum. Öpüşmemizin içine tutkular ve arzular karışınca dilini dudağımın üzerinde hissettim. Elleri ellerimi bırakmış belimi kavramıştı. Ellerimi boynuna atıp saçlarıyla oynarken benden ayrılmaması için boynuna baskı uyguluyordum. Nitekim nefessiz kalmıştık ve ayrılmak zorundaydık. Ayrıldığımızda gözleri kapalıydı, o gözlerini açana kadar yüzünü inceledim. Gözlerini açıp direk gözlerime baktığında kararmış gözleri arasındaki duyguyu gördüm. Henüz böyle bir şey yapmak istemiyordu. Ben de istemiyordum. Benden ayrılmasına izin verirken elini tuttum. Artık bileğim de acımıyordu. Kapıdan geçtiğimizde bu sefer etrafımızda meyve ağaçları değil çam ağaçları vardı. İki villa yan yana iken arada 40m2 lik boş bir alan vardı ve iki tane daha yan yana villa vardı. Soldaki ilk villaya doðru ilerlerken boğuk ve çatallaşmış sesiyle konuştu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Işık (Hunho)
Teen Fictionİlk defa böyle bir şey yazacağım. Umarım hojdur. Keyif alın. Almayanı dövüyorum cmxmcmcmcmmc