"Yani şimdi bu adamlar Salvador Dali'nin maskesiyle bir bankayı soyuyorlar öyle mi?" 7 kere anlatmama rağmen en sonunda anlayınca derin bir oh çektim. Kahvaltıda diziyi açınca diğer bölümleri de izlemek istedi ve akşamı bulmuştu bile. Artık bu saçmalığa dayanamayarak laptopu kapattım. "Niye kapattın ki daha Profesör denen adam yakalanıyordu" "Artık anlamışsındır benim gelecekten geldiğimi" hafif öksürerek ciddileşti. "Evet ama hala Ali'nin torunu olduğuna inanmıyorum. Buraya nasıl geldin veya Ali senin geleceğini nasıl biliyordu hala olayı kavrayabilmiş değilim"
"Ben de bilmiyorum" Yavaşça ayağa kalktım ve salona geri döndüm. Gece neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum.
"Dün akşam tam saat 7' de televizyon izliyordum. Bu koltukta" dikkatli bir şekilde beni izliyordu. Koltuğa oturup gece yattığım pozisyona döndüm. Ve gözlerimi kapattım. " Televizyondan sıkılınca valizimi açmak için uğraştım ama fermuarı sıkışınca sinirlenip koltuğa koydum ve ayaklarımı uzatarak geri yattım" yavaşça gözlerimi geri açtığımda Selim benim yaptıklarımı izliyordu. Oturur vaziyete geldiğimde o da yanıma oturdu. "Sonrasını zaten biliyorsun. Ama onun dışında anormal birşey olmadı. Tabii buraya gelmem dışında." sessiz ve düşünceli bir şekilde yere bakıyordu. "Ali ne zaman öldü peki?"
"O zamanlar 15 yaşındaydım. Annem, babam, ben, babaannem ve dedem ile birlikte Muğla'daki yazlığımıza gitmiştik. Dedem ve babaannem gece uyurken aynı anda vefat etmişler. O günün son sabahları olacağı kimsenin aklına gelmezdi" gözümden yaş gelince elimle sildim. Ev bir anda sallanmaya başlayınca saatin 11 olduğunu gördüm. Selim büyük bir şok içinde bana baktı ve kolumdan tutup bahçeye götürdü. Yaprak bile kımıldamayan bu havada ağaçlar şiddetli bir şekilde sallanıyordu. Yerden gelen ses ile aniden yanımdaki adama sarıldım. Kendimi ağlamamak için her ne kadar zor tutsam da elimden gelmiyordu. Çünkü tam şuanda yüzlerce insan can veriyordu. Deprem bitince Selimden ayrıldım.
"İyi misin Pınar?" kafamı olumsuz anlamda salladım. "Şuanda bir sürü insan enkazın içinde kaldı ve çoğu acı çekerek öldü" saçlarını sinirle karıştırdı."Niye seni dinlemeyip kurtarmaya gitmedim ki!"
"Bizim elimizde olan birşey değil bu. İnsanların kaderleriyle oynamamalıyız anlıyor musun!" ben de ağlayarak bağırdığımda bana tuhaf bir şekilde baktı.
"Pınar burnun kanıyor." elimi burnuma götürdüğümde kanı gördüm. Ama o an sanki ayağım kayıyormuş gibi his geldi ve gözlerim karardı.
------------------------
"Benim güzel gülüm neredeymiş?" çocuk kıkırdaması işittim ilk başta. Sonra o kişinin ben olduğunu fark edince kalbim patlayacak gibi oldu. Şuan 8 yaşındaydım. Ama bedenimi sanki o an başka biri yönetiyordu. Saklandığım koltuğun arkasından çıkarak birinin arkasına geçtim. 'BÖÖ' diye bir ses çıkarınca adam arkasına döndü.
Bu dedemdi.
Beni kucağına alarak annem ve babamın da bulunduğu yemek masasına götürdü. Muğladaki yazlığımızdaydık yine. Bu anı çok iyi hatırlıyorum. Babaannem o gün bizimle değildi. Yan komşusuna misafirliğe gitmişti. Dedem beni sandalyeye bırakarak yerine oturdu ve yemek yemeye başladı. Yemek yerken aniden dedem durdu. Kaşıktaki çorbayı yavaşça geri döktü ve elini şıklattı. O an özgürlüğüme kavuşmuştum ama annem ve babam donmuştu. Kalbim daha da hızlı atarken gözlerimdeki yaşlar sonunda dökülmeye başlamıştı. Onları o kadar çok özlemiştim ki doya doya yüzlerine bakıyordum. Sandalyeden kalkıp minik bedenimle sımsıkı sarıldım anneme.
"Sonunda gelebildin benim olgun ve güzel gülüm." Dedeme baktığımda rahat bir şekilde sandalyesinde geri yaslandı. "Bu nasıl olabilir? Nasıl birisin sen dede? Sen... öldün..Ayrıca ben 1970 yılındaydım nasıl biranda 2006 yılına gelebildim?"hala dilimin ucuna gelemeyen sorular vardı. Özellikle benim o tarihe gideceğimi de biliyordu. "Sen hala 1970 yılındasın güzel gülüm. Şuan bir rüyanın içindesin. Sana belki bu olayları gelecekteki rüyalarda anlatacağım ama beni önce çok iyi dinlemelisin. Seni Selim'i kurtarman için geçmişe gönderdim. Çünkü onu öldürmek için arayan adamlar izini her an bulabilir. Onu al ve geleceğe götür. Orada daha güvenli olur."
"Peki ya Selim kim ve nasıl geri döneceğim?" düşüncelerimin çoğu bunlar bir hayal ve sen komaya girdin derken diğer bölümü kendi benliğini buldun diyor. Çok saçma ama bunu diyordu. Sanki içime birşey girmiş gibi hissettim. "Selim o zamanların en iyi ajanı. Ama eline öyle bir bilgi geçti ki tüm ülkeler anında savaş başlatabilir. Biz çocukluğumuzdan beri tanışıyoruz. Ama aile soyumuzdan gelen bu gücü bilmiyor. Az bir vaktin kaldı sevgili gülüm. Gücün ismini taşıyor. Rose. İçinden gelen gücü hissederek asıl hedefine odaklan. O zaman çıkış kapısını bulursun." elini şıklattı ve annemin kahkaha sesi odada yankılandı. Onlara özlemle tekrar baktım. Ama küçük ben bu bedeni tekrar ele geçirdiği için hareketlerim kısıtlıydı. "Bir dahaki buluşmamıza dek kendini ve o adamı koru Rose" gözünü kırptı. O yaşadığım his tekrar geldiğinde beynim karıncalandı ve gözlerim karardı.
*-*-*-*-*-*-*-*-*-*--*-*-*-*-*-*
Uyandığımda Selim başımda dikiliyordu. Hemen olduğum yerden ayaklandım. "Sen iyi misin gerçekten" dedi endişeyle bakarak. Alnıma ve yanaklarıma dokunarak kendime gelip gelmediğimi test ettim. Sonra dedem ile olan konuşmamı hatırlayınca hemen Selim'in kolunu tuttum. "İzini her an bulmak üzereler Selim buradan hemen gitmemiz gerek." kolunu bırakmadan koltuktan kalktım. "Sen nasıl biliyorsun bunu? Nereden biliyorsun?"
"Her şeyi açıklayacağım ama önce buradan gitmemiz lazım. Belki buraya geliyor olabilirler." yine saçlarını karıştırdı sinirle. Ben de kolunu bırakıp bavulumu toplamaya başladım hızla.
"Peki nereye gidiyoruz." dedi bana yardım ederken. O arada televizyonun yanındaki büyük çantayı da yanına aldı. Söylediğim anda gözleri irice açıldı.
"2021 yılına gidiyoruz"
