(1. BÖLÜM) ANCA BERABER KANCA BERABER

18 1 0
                                    

İstanbul 2002

1

Sarışın çocuk okuldan çıkmış, tek başına evine doğru yü- rüyordu. Yürürken, sırtındaki okul çantası bir aşağı bir yukarı sallanıyor, birbirine çarpan kalemlerin şıkırtısı duyuluyordu. Aslında evine her gün okul servisi ile dönerdi ancak üç günden beri yürüyerek dönmeye başlamıştı. Çünkü artık havalar gü- zelleşmiş, güneş bulutların arasından göz kırpmaya başlamıştı. Bu sıcak havada servisin içine tıkılmaktansa, eve yürüyerek dönmek çok daha akıllıcaydı. Zaten servis şoförünün açtığı abuk sabuk müziklerden de nefret ediyordu. Tabii eve yürüyerek dönmek için ilk önce annesinden izin alması gerekiyordu ki bu pek de kolay sayılmazdı. Artık 7. Sınıfa gidiyordu fakat annesi bu tür isteklerine halen karşı çıkmaktaydı. Kadın önce, "Okul servisine boşuna mı bu kadar para ödüyoruz?" diyerek karşı çıkacak oldu ama hemen sonra sarışın mızmızlanıp da "Anne, herkes artık yürüyerek evlerine dönüyor, serviste sadece birkaç kız var yürümeyen. Havalar da artık çok sıcak. Söz veriyorum hiçbir yere uğramadan direk eve geleceğim. Hem sen daha geçen gün, 'Kocaman adam oldun artık' demiyor muydun?" diye mazeretlerini sıralayınca kadıncağız da pes edip, çocuğun teklifini kabul etmişti. Sarışının okuldan eve dönmesi en fazla yarım saat sürüyordu. Bu mesafe bazı yaşlı insanlara çok uzak


gelebilirdi ama sarışın için durum hiç de böyle değildi. Bu yolu sürekli gidip geldiği için artık yol ona kısa geliyor, yolculukta geçen süre göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçiyordu. Çocuk, bu yolu ne zaman kullansa, içini hep bir neşe kaplıyor, kendini çok daha iyi hissediyordu. Güzergâh belliydi. Her zaman aynı bakkalın, aynı parkın önünden geçer, en sonunda tren yolunun altındaki uzun alt geçidi kullanarak yolun karşısına geçerdi. Sonrası kolaydı. Tünelden çık, sağa dön ve hiçbir yere sapmadan eve kadar dümdüz yürü!

Sarışın, bugün de aynı şekilde bakkalın ve parkın önünden geçip tünele kadar yürümüş, tam önünde duruyordu. Tünelin girişi ve çıkışı her zaman aydınlıktı ama ortası hep zifiri karanlık olurdu. Uzun bir tüneldi ve ışıkları da gündüz vakti hiç açık olmazdı. Tünelin o en karanlık bölümüne geldiğinizde, sadece giriş ve çıkışın olduğu yerdeki ışığı görürdünüz. Sarışın, tünele girdi ve sırtında çantası sallana sallana karanlığa doğru yürü- meye başladı. Karanlık bölüme girince adımlarını hızlandırdı. Burayı hep böyle hızlı geçerdi. Her çocuk gibi o da karanlıktan korkardı çünkü. Gözlerini tünelin çıkışındaki ışık huzmesine dikmiş hızla yürüyordu ki sol tarafından bir el çocuğun kolun- dan tutup aniden kendine doğru çekti. Çocuk daha ne olduğunu anlayamadan ağzında bir bez hissetti. Kalbi bir kuş gibi göğüs kafesini dövmeye başlamıştı. Nefes alamıyordu. Bunu yapan her kimse, çok güçlü biri olmalıydı çünkü çocuk tüm gücünü kullanmasına rağmen elinden kurtulamıyordu. El, çocuğun ağzındaki eterli bezi bastırmaya devam etti. Çocuğun gözleri hala tünelin çıkışındaki ışıktaydı. Sonra o ışık da yavaş yavaş kayboldu ve tüm dünya karanlığa gömüldü.

Sarışın uyandığında yine karanlık bir yerdeydi ancak yü- rümüyor, yerde elleri ve ayakları birbirlerine bağlanmış halde yatıyordu. Ağzına bir bant yapıştırıldığı için burnundan solu- yordu. Bir an için hala tünelde olduğunu sandı ama etrafa şöyle


bir göz gezdirince öyle olmadığını anladı. Çünkü tünelin giriş ve çıkışındaki ışık burada yoktu. Hatırladığı en son şey, burnuna bastırılan bezin keskin kokusuydu. Sonrası karanlık...

ihanetin iki yüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin