Mağara

10 0 0
                                    

Adımlarım fazlasıyla hızlı olmasına rağmen bana yetmiyordu. Bu yüzden koşmaya başladım. Sonunda annemden izni koparmıştım. Judo kursuna kaydolmaya gidiyodum. Hatta gitmiyodum, uçuyodum adeta. O kadar mutluyum ki. Ne zaman anneme bu kurstan bahsetsem aynı tepkiyi alırdım

"Kızım; karateye, tekvandoya ve boksa gidiyosun. Ne gerek var şimdi buna? Ne işine yarayacak bu kurslar? Hem sen bir kızsın. Biraz hanım hanımcık olman gerekmez mi?"

Bu düşünceyi bir türlü anlayamamıştım. Evet, kızım ama dövüş benim için bir tutku. Güçlü olmak iyi hissettiriyor. Neden bunu kimseye anlatamıyorum ki?

Aylardır anneme o kadar dil döktüm ki, artık yorulup izin vermek zorunda kaldı.

Sonunda kursun önüne gelmiştim. Hemen kayıt işlemlerine giriştim. Benimle ilgilenen kişi sorular sormaya başladı. Birkaç sorudan sonra sanırım merak edip şöyle dedi,

"Daha önce bir dövüş eğitimi aldınız mı?"

"7 yıllık karete eğitimim var. 5 yıllık da boks ve tekvando"

Görevli şaşkın bir şekilde bana baktı ama sonra takmayıp soru sormaya ve işlemlerimi halletmeye devam etti. En sonunda haftalardır hayalini kurduğum o sesi duydum,

"Buyrun giriş kartınız. Yarından itibaren başlayabilirsiniz"

Kartı aldığım an dünyada benden mutlusu yoktu sanırım. Sessizce teşekkür kelimeleri mırıldanıp geldiğim hızda okula koşmaya başladım. Çünkü şuan tam okul saatimdi ve benim okula gitmem en az 15 dakika sürerdi.

Koşmaktan akciğerlerim patlayacak kıvama gelmişti ki okulun kapısına vardığımı fark ettim.

Sınıfa girdiğimde hoca dersin ortalarındaydı. Bana fazlasıyla imalı bakıp

"Çağla, kızım hiç zahmet etmeseydin. Niye geldin ki?"

"Hocam çok özür dilerim. Sabah kurs için uğraştım biraz. Ondan geç kaldım"

"Aferin kızım. Demek derslerini düzeltmek için kurs desteği alıyorsun. Ama yok yazıldın haberin olsun"

Hoca dershane tarzı bir kurstan bahsettiğimi zannetti herhalde. Bu duruma her ne kadar içimden gülsem de hocanın azarından kurtulmamı sağladığı için bir şey demedim ve yerime oturdum. Hemen Burçak bana doğru eğilip,

"Sonunda izin alabildin mi?" dedi gülerek.

"Evet" dedim arkama yaslanıp. "Artık çok daha güçlü olacağım"

***

Fazlasıyla sıkıcı bir dersin sonuna gelmiştik. Her ne kadar istemesem de sonuna kadar pür dikkat dinlemek zorunda kalmıştım. Çünkü geçen yıl sınıfta kaldım ve ailem bu olay tekrarlanırsa beni bütün dövüş kurslarımdan alacaklarını söylediler.

Burçak ve Melek ile birlikte bahçeye indik. Bankta otururken Burçak'ın anlattıklarını dinlemeye çalışıyordum. Aşırı konuşkandı. Söylediklerinin başlarını kaçırdım ama konuşmasının yarıda kesildiğini fark ettim. Kızlara baktığımda hayran hayran bir yere dalmışlardı. Neye daldıklarını görmek için ben de o tarafa baktım. Evet, bu çocuğu tanıyordum. Okulun en belalı öğrencisiydi. Papucumun bad boyu. Eminim ki benim kadar iyi dövüşemiyodur. Melek aptal aptal sırıtarak konuştu.

"Çok havalı di mi yaa"

"Hayır" dedim. Kızların ikisi de bana döndü.

"Kızım bütün okul ona hasta, sen problemlisin" dedi Burçak. Suratımı buruşturup,

"Bence bütün okul problemli" dedim. Kızlar bana tip tip bakıp tekrar şu çocuğa döndüler. Adı neydi... He evet. 'Jankat'.

Hepimiz susmuş bir şekilde dururken yanımıza Burçak'ın eski sevgilisi geldi.

"Burçak, seninle biraz konuşabilir miyiz?"

"Hayır!" bunu ben demiştim. Burçak'ın fikri umrumda bile değildi. O çocuk, yani Burak, Burçak'ı aldatmıştı. Günlerce en yakın arkadaşımın acı çekişini izlemiştim ben onun yüzünden.

"Sana sormadım ben, Burçak'a sordum." demesinin üstüne ayağa kalktım

"Sen hangi yüzle bu kızın karşısına çıkıyosun lan! İzin vermiyorum. Anladın mı? O kabul etse bile ben konuşmanıza izin vermiyorum."

Burçak ağlayarak bana sakin olmamı söylüyordu ama sinirden fazla duyduğum söylenemezdi.

"Bana bak kızım, beni sinirlendirme pişman olursun."

"Etsene lan, pişman etsene!" diye bağırmamın üstüne yumruğunu kaldırdı. Bunu yapmasıyla onu yere sermem bir oldu. Yerde yatarken ona tekme atmaya başladım. Bir yandan bağırıyordum

"Hani, pişman olmadım? Bana vurabileceğini mi sandın aşağılık yaratık."

Tam çocuğu bırakıp arkamı dönmüştüm ki, onu gördüm. Müdür yardımcısı...

***

Müdür yardımcısından fırça yiyordum. Hem de haklı olduğum halde.

"... çocuğu kaldırdığımızda kan kusuyordu! Vicdan yok mu sende! Onu dövme hakkını sana kim veriyor..?!"

Söyleyecek çok sözüm vardı ama başıma bir iş gelmesin diye sustum. Son sözü ise kafamı yerden kaldırmama neden oldu.

"1 hafta uzaklaştırma veriyorum sana. Yıkıl karşımdan."

Ama hocam, diye bir şeyler geveledim. Hocanın beni hiç takacağı yoktu. Bunu fark edip yeniden sustum ve odadan çıktım.

Çıktığım gibi Burçak bana sarıldı. Ben de ona sarıldım ve okulu terk ettim. Haksızlıktan, adaletsizlikten gerçekten nefret ediyordum. Haklı olduğum halde cezayı ben yedim.

Okulun bahçe kapısının önünde biraz bekledim. Aklıma gidebileceğim tek bir yer geldi. Mağaram.

45 dakika yol yürümem gerekiyordu. Kulaklığımı taktım ve yürümeye başladım. Aileme bu olayın haberi giderse kurslarıma yasak gelebilirdi. Bu düşünce git gide canımı daha da sıkmaya başladı. 45 dakika fazlasıyla huzursuz geçti bu yüzden.

Mağaranın bulunduğu yere geldiğimde içimi bir huzur kapladı. Burası gerçekten cennet gibiydi. Masmavi denizin hemen karşısındaydı. İçeriye doğru yöneldim.

Mağaraya girmemle birlikte içerdeki papucumun 'bad boy'unu görmem bir oldu. Sinirli bir şekilde bağırdım.

"Hey! Burası benim 3 yıllık düşünme yerim. Başka birini de yanımda istemiyorum"

Bakışlarını yavaşça denizden çekip bana yöneltti. Sıkkın sesi kulaklarıma çarptı sonra,

"Güzel, çünkü ben de başka birini yanımda istemiyorum. O yüzden gidebilirsin".

Hızlı bir şekilde yanına gidip çantamı sertçe yere bıraktım. Konuşmaya devam ettim.

"Benim bir problemim var. Yani gerçekten düşünüp sakinleşmem gerek. Burada durmayı daha çok hak ediyorum."

"Benim birden fazla problemim var. Yani yine senin gitmen gerekiyor." dedi bana değil denize bakarak.

Onu takmayıp mağaranın diğer köşesine geçtim. O da beni takmadı sanırım. Yerime iyice yerleştikten sonra daha dikkatli baktım Jankat'a. Gerçekten sıkkın duruyordu. Dirseklerimi dizime yaslayıp çenemi ellerimin arasına koydum. Konuşsam mı tam emin olamasam da en sonunda sakince,

"Bana anlatabilirsin." dedim.

"Seni tanımıyorum." dedi ama hiç konuşmak istemiyor gibiydi. Birileriyle uğraşmaya hali yoktu belliki.

"Tanışırız" dedim ben de yanına giderek.

"Ben Çağla Çelik. Aynı okulda okuyoruz. İki sınıf ötemdesin"

Jankat bana yan bir bakış attı. Sonra tekrar önüne dönüp

"Aynı okulda okuyorsak beni tanıyorsundur zaten."

"Evet, tanıyorum sayılır. Şimdi anlatıcak mısın peki?"

"Bak, buraya kafa dağıtmaya geldim. Gerçekten birileriyle uğraşmak istemiyorum. Zaten aynı okulda okuyormuşuz. Şimdi sana bir şey anlatsam yarın bütün okul biliyor olur"

"Sence bende dedikodu yapan tiki kız tipi var mı?" dememin üstüne beni baştan aşağı süzdü. Gösterişsiz ve umursamaz bir tavrım ve tarzım vardı. Hak vermiş olacak ki derin bir nefes aldı.

"Anlatırsam susacak mısın?"

"Evet, susarım. İstediğin kadar hemde"

Oturuşunu değiştirdi ve bana doğru döndü.

"Annem babamı bıçaklamış"

Şok geçirmiş bir şekilde kalakaldım. Sonra yavaş yavaş kendime gelip

"Oldu o zaman ben kalkayım. Sen gerçekten burayı hak ediyorsun" diyip omzuna hafifçe iki kere vurdum. Tam ayaklanmıştım ki bileğimden tutup geri oturttu.

"O kadar anlat anlat diye tutturuyordun. Anlatıyorum işte otur da dinle"

Belli etmese de birileri ile konuşmaya ihtiyacı vardı sanırım. Hiçbir şey söylemeyip ona döndüm tekrardan.

"Babamla annem şirket ihaleleri konusunda kavga etmişler. Babam şu an hastanedeymiş. Düşünsene annen seni arayıp 'babanı bıçakladım' diyor."

Gerçekten düşüncesi bile 1-2 saniye nefesimin kesilmesine neden olmuştu. Jankat'ın nasıl bu kadar normal durduğunu aklım almıyordu.

"Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?"

"Alıştım artık" demesinin üstüne ikinci bir şokla sordum

"Annenin babanı bıçaklamasına mı?"

Bana bakıp güler gibi bir ses çıkardı

"Kavgalarına"

Bir süre daha durup konuşmadı. Sonra aniden bana döndü

"Sen de bir derdim var demiştin."

"He, benimki mi? Okuldan uzaklaştırma aldım da."

Bunu söylediğim için gerçekten utanmıştm. İnsanlar neler yaşıyorlardı. Benim ise sorun dediğim şey ne kadar ufacıktı. Jankat bana dalga geçer gibi bakıp,

"Allah başka dert vermesin ne diyeyim" diyerek tişörtüyle oynamaya başladı. Aklıma gelen soruyla tekrar ona döndüm.

"Baban hastanedeyse niye sen de hastaneye gitmiyorsun?"

"Gideceğim. Biraz kafamı toplamam lazım."

Başka insanların acı çektiğini, mutsuz olduğunu görünce gerçekten üzülen biriydim. O yüzden biraz konuyu dağıtmaya çalıştım.

"Ya sen belalı bir tip değil miydin? Beni kolumdan tutup sürükleyerek burdan atman gerekmiyor mu?"

"Halim yok, uğraşamam"

O an düşündüm. Üzüntü ve acı her insana aynı şekilde yansımıyordu. Aynı şeyi ben yaşasam şu an çıldırıyor olurdum ama o, bu şekilde kıvranıyordu sanırım. Delirerek degil sakinleşerek yaşıyordu. Gerçekten acı çektiğini hissettim. Onu mutlu etmek istiyordum ama nasıl? Şansımı denemek istedim

"Çağırmamı istediğin biri var mı? Sana iyi hissettirecek birileri. Sevgilin, arkadaşın veya ne bileyim işte"

"Yok"

"Peki, yemek filan ister misin? Üzüldüğümde yemeğe sararım da ben."

"Hayır"

"Peki şu an sana ne iyi hissettirebilir?"

"Susman." demesinin üstüne çenemi kapadım. Yaklaşık yarım saat orda sessizce oturduk. Sonra aklıma bir soru takıldı. Çekinerek,

"Peki bana anlatman iyi hissettirdi mi?" diye sordum. Tişörtüyle oynayan elleri durdu. Sonra başını kaldırıp birkaç saniye suratıma baktı. Kaşlarını çatıp kararsız bir şekilde

"Sanırım, evet"

Bunu demesinin üstüne gülümsedim. Başkasına iyi gelmek bana da iyi hissettirmişti. O sırada aklıma bir fikir geldi.

"Madem iyi hissettirdi, o zaman bir anlaşma yapalım. Her gün okul saatinden sonra bu mağaraya gelip dertleşelim. Okula gelsek de, gelmesek de. Ama söylediklerimizin hepsi burada kalsın. Eğer birimiz, diğerimizin anlattığını başka birine söylerse, o kişi bu mağaraya bir daha asla giremeyecek."

Kararsız bir şekilde bana baktı Jankat. Teklif hoşuna gitmişti sanki ama bir şeyleri eksik bulmuş gibiydi. Kabul edebileceğini fark edince hemen atıldım.

"İstersen okulda birbirimizi hiç tanımıyormuş gibi yaparız. Sadece mağarada konuşuruz"

Bu sefer daha ikna olmuş gibiydi. Denize baktı, derin bir nefes alıp tekrar bana döndü ve belki de hayatımın dönüm noktası olan o kelimeyi söyledi.

"Kabul"

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Özellikle de yorumları, nerde eksiğim olduğunu  veya nereyi beğendiğinizi yazmanız beni çok mutlu eder :)

KızılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin