Yine evden kaçmak için hazırlanırken buldum kendimi. Allah'ım şu evden düzgünce yürüyerek çıkamıyorum bir türlü.
Sırt çantamı hazırlamak için uğraşırken aklıma depoda olanlar geldi. Her şey çok hızlı ve tuhaf ilerlemişti.
-2 gün önce-
Depoda, başına çuval geçirilmiş adamın önünde durup kolundaki dövmeyi nerden hatırladığımı anlamaya çalışıyordum. Jankat'ın birini öldürebileceğini söylemesinin ardından dakikalar geçmişti. O yüzden olayı çözüp işi en zararsız halde sonuca ulaştırmaya karar vermiştim.
Çok sorunlu bir tip olmasam da civardaki çete ve gruplardan az çok haberim vardı. Birçok dövüş kursuna gittiğim için ortamım vurdulu kırdılı şeylerden fazla uzak değildi çünkü.
Jankat dövmeye dikkatli baktığımı fark etmiş olacak ki söze girdi,
"Bir şey mi biliyorsun?"
Kaşlarımı çatıp ona döndüm.
"Bu dövmeyi daha önce bir yerlerde gördüğüme eminim ama hatırlayamıyorum."
Jankat küçümseyerek bana baktı.
"Sen nereden bileceksin? Benim ortamlarım seni aşar Kızıl."
Bu bugün beni kaçıncı defa küçümseyişiydi hatırlamıyordum ancak sonuncu olmalıydı.
"Jankat bir daha bana bebek muamelesi yapıp üstten bakarak bir laf edersen ağzına yapıştırırım senin."
Adamları bir an birbirlerine bakıp şaşırdılar. Muhtemelen onunla bu tarz konuşan pek birine rastlamamışlardı. Göz ucuyla Jankat'a baktığımda bozulduğunu gördüm. Bir şey söyleyecek gibi olduğunda aldırmadan devam ettim.
"Bu dövmeyi birinde daha gördüm. Kim olduğunu hatırlayamıyorum ama eminim gördüğüme. Dövüş kurslarımdan birindeydi."
Hafızamı zorlamaya devam ettim. Gözümün önünden birçok sahne geçiyordu. Mindere serdiğim insanları tek tek tararken bir an donakaldım. Evet, hatırlamıştım. Karate kursunda kısa bir an belinde görmüştüm Mira'nın.
Mira en yakın arkadaşlarımdan olmasa da sevdiğim bir kızdı. Gülünce çıkan gamzeleri, kumral saçları ve kemerli bir burnu vardı. Çok sempatik biri olmasa da muhabbetinin sardığını hatırlıyordum.
Jankat'a dönerek yeniden söze başladım.
"Bana bir gün ver, Araştırma yapayım. Ama söz vermeni istiyorum. Benden haber alana kadar bu adama asla kötü bir şey olmayacak. Konuşsa da konuşmasa da."
Jankat sinirlenmeye başlamıştı.
"Aklından geçenleri söylemezsen ben sana yapıştıracağım şimdi bir tane."
Anlatıp anlatmamakta kararsız kaldım. Hiçbir şeyden emin olmadığım için susmayı tercih ettim.
"Ben sana haber vereceğim. Şimdilik sadece bekle."
"Çağla..."
"Jankat, lütfen."
Durumdan hiç hoşnut olmasa da tek kelime daha etmeden çıkışa doğru yürümeye başladı. Ben de peşi sıra giderken kısa bir an arkamı dönüp adamlarına:
"Bu arada kardeş gibi değiliz." dedim ve çıkışa doğru devam ettim.
Çaktırmadan Jankat'a baktığımda ufak bir sırıtış yakalar gibi oldum. Ben de güldüğümü hissederken arabaya bindik.
Hala birkaç saatimiz vardı. Nereye gideceğimizi merak ediyordum. Sinir bozucu bir cevap vermesi ihtimaline karşın kendimi tutamayıp soruverdim.
"Ee şimdi nereye?"
"Bize. "
Ne? Onlara mı? Niye? Bir saniye, yavaş.
Şaşırdığımı belli etmeyerek cevapladım.
"Neden?"
"Ne neden işte kendimi tanıtmaya çalışıyorum. Evimi görürsen işin kolaylaşır. Gerçi zaten görmüştün de içine girmemiştin sonuçta."
İtiraz etsem mi etmesem mi kararsız kaldım ancak sonra zaten kendimi çok iyi savunabildiğimi ve nerde olduğumuzun pek de önemli olmadığını düşünüp sustum. Bir süre yolu izledikten sonra sıkılıp Jankat'a bakmaya başladım.
Bu zamana kadar hiç detaylı incelememiştim yüzünü. Siyaha yakın kahverengi gözleri, koyu bir teni, kapkara saçları vardı. Saçları dışardan bakılınca yumuşacık gözükse de dolgun duruyordu. Burnu ne küçük ne büyük, sivriydi. Çok kaslı değildi ama düzgün bir fiziği ve iyi bir tarzı vardı. Üstündeki siyahlardan oluşmuş kombini, spor ayakkabıları ile tamamlanmıştı.
"Biraz daha bakarsan 'imdat sapık var' diye bağıracağım."
Sözüyle irkilip fazla baktığımı fark ettim. Tepkisizce önüme dönerken:
"Sen espri yapabiliyor muydun?" diye lafımı sokmayı da ihmal etmedim.
"Ne yeteneklerim vardır bir bilsen. " diye alayla devam etti.
Cevap verecek gibi olduğumda evinin önüne geldiğimizi gördüm. Evet, birkaç gece önce sap gibi önünde beklediğim ev buydu.
Çok lüks değildi ama normal de denemezdi. İki katlı müstakil bir evdi, villa demek doğru olur muydu bilemiyorum. Villanın bir tık altı varsa bu ev için uygun olurdu.
Beyaz ve sade dış cephesi, şatafatlı olmasa da göze hoş gözüküyordu. En güzel kısmı ise bahçesiydi. Bahçe belki evden daha büyüktü ve hayvan şeklindeki heykellerle süslenmiş, bakımlı çimleriyle evi olduğundan çok daha lüks gösteriyordu.
Arabadan inip eve doğru yürürken üşüdüğümü hissettim. Etek ve kısa kollu giymiştim ama ekim ayının başlarındaydık ve hava pek sıcak değildi.
İçeri girdiğimizde beni sıcak bir ortam karşıladı. Ev toplu değildi ama içi tam bir aile evi olarak döşenmişti. Holden uzanan merdivenler ve daha çok ahşap ağırlıklı mobilyalar eve ağır bir hava katıyordu. İçerisi dışarısından daha gösterişliydi.
"Baban evde mi?" diye sordum
"Hayır, bir süre halamda kalacak."
Yeni taburcu olduğu için kardeşinin yanına gitmesi iyi olmuştu. Yine de evde ikimizin olması hoşuma gitmedi.
Yukarı doğru çıkmaya başladığını görünce peşinden gittim ve odası olduğunu tahmin ettiğim bir odaya girdik.
Yatağına oturmamı işaret etti. Kendisi de bir çekmeceyi karıştırmaya başladı. Tam oturduğum sırada elinde bir albümle yanıma geldi. O da yanıma oturup fotoğrafları açtı.
İlk gösterdiği fotoğrafta 6-7 yaşlarındaydı. Yanında annesi olduğunu tahmin ettiğim manken gibi bir kadın, babası ve tanımadığım, ondan yaşça biraz daha büyük bir erkek çocuk vardı. Kameraya doğru poz vermişlerdi.
"Bu fotoğrafta 6 yaşındayım." diye anlatmaya başladı.
"Gördüklerin annem, babam ve abim. Abimle çok iyi anlaşırdık. Annemle babamın her kavga edişini gördüğümde abimin yanına giderdim. Beni yorganının altına alır bağıra bağıra şarkı söyleme oyunu oynatırdı. Küçükken sesleri duymayayım diye böyle bir oyun uydurduğunu fark etmiyordum tabii."
Sonra bir fotoğraf daha açtı. Burada babasıyla tatildeydiler. 12 yaşlarında gözüküyordu.
"Gittikçe hayat zorlaştı. Çocukken tek sorunum kavgalarken, daha sonra abimi kaybettim. Lösemiden. "
Bir süre yutkunup devam edemedi. Şimdiden nefesim daralmaya başlamıştı.
"Abim öldükten sonra annemle babamın kavgaları had safhaya çıktı. Abim onların gözde çocuklarıydı. Onun ölmesi özellikle annemi dağıttı. Bizden iyice koptu. En son babamı aldattı ve boşandılar."
Albümü açmaya devam etti. Yaşı ilerkedikçe Jankat her fotoğrafta daha mutsuz gözüküyordu. En son 15 yaşlarındaki bir fotoğrafında durdu.
Bu sefer babasının yanında siyah saçlı bir kadın duruyordu.
"Üvey annem" diyerek kadını gösterdi. Bu sırada birkaç küfür de mırıldanmıştı. Fotoğrafı bırakıp ona odaklandım. Bir elimi omzuna koyup yaslandım.
Bir süre tepkisizce fotoğrafa bakmaya devam edip tekrar söze girdi.
"Eğer şu an kötü biriysem en büyük sebebi bu kadın."
Daha fazla şey öğrenmek istemiştim ama kurcalamam doğru olmayacağı için ağzımı açmadım.
Jankat bir süre daha fotoğrafa baktı. Sonra albümü fırlattı. Yatağa uzanıp kendi kendine:
"Ben niye sana bunları anlatıyorum?" diye mırıldandı.
"Başladın bir kere bari sonunu getir." dedim.
Bir süredir konuşmadığım için irkilerek bana baktı. Ardından tekrar döndü.
"Param var, güçlüyüm, yakışıklıyım, istediğim gibi yaşıyorum. Kime göre kötü biriyim, ya da kötü ne demek?"
"İstediğin şekilde yaşadığına emin misin? "
Sorumun üstüne gözleri biraz kısıldı ama cevap vermedi.
"Çok yeni tanıştık Çağla. Fazla hızlı samimileşiyoruz." demekle yetindi.
"Jankat anladım, sürekli aynı şeyi tekrarlayıp duruyorsun ama olan oluyor artık" diyip yatağın köşesinden kalktım. Bir kere daha yeni tanıştık ya da uzak dur falan derse çığlık atacaktım artık. Sinirle devam ettim,
"Eve bırak beni okulun çıkış saati geliyor."
Yataktan kalkıp ceketini aldı. Bana da dolabından bir hırka uzatıp,
"İnce giyinmişsin."dedi.
"Espri yapabilme yeteneğinin yanına düşünebilmeni de ekledim" diyip gülümsedim.
Kollarımı geçirirken kaçamak birkaç attım. Böyle bir şey yapmasını beklemiyordum.
O da gülüp hırkayı giymemi bekledi ve dışarı çıktık. Arabaya doğru yürürken anlattığı şeylere hiçbir tepki vermediğimi fark ettim. İyice yanına sokulup,
"Üzgünüm." diyebildim. Yürürken kafasını bana çevirip gözlerini yüzümde gezdirdi.
"Ailenle alakalı her şey için." diye ekledim. Başını hafifçe sallayıp gülümsedi.
"En kötü kısımları anlatmadım."
****
Evimin iki sokak arkasında durmasını sağlamıştım. Arabayı kullanırken sürekli tedirgin duruyordu. Başta kuruntu yaptığımı düşünsem de sonradan aklıma, peşinde birilerinin olduğu geldi. Aslında sorunu çözemezsek Jankat da zarar görebilirdi.
Tam arabadan inecekken bileğimi tuttu ama fazla sıkmadan bıraktı. Ona döndüğümde,
"Dövmeyle alakalı her şeyden haberdar et beni. Sadece 1 gün bekleyeceğim, sonra kendi yöntemlerime geçerim." dedi.
'Kendi yöntemleri'. İster istemez yüzümü buruşturdum. Gözünden kaçmamış olacak ki ekledi.
"Katil değilim Çağla, kimseyi de öldürtmem. Depodan çıkıp bir daha arkana bakmaman için öyle söylemiştim."
Karnımdaki bir düğüm çözülmüş gibi hissettim. İçimin rahatlamasıyla derin bir nefes verip gülümsedim.
"İnanmamıştım ki zaten. " diyip arabadan indim.
İnanmıştım.
Ama konumuz bu değildi.
Eve doğru yürürken akşamki karate kursumu düşünüyordum. Mira'yı tekrar görecektim. Ne demeliydim ya da ne soracaktım kafamda biraz kurmaya çalıştım.
İçeri girer girmez telefonumu açtım. Burçak 23 tane mesaj atmıştı. Melek ve birkaç arkadaşımdan rastgele mesajlar vardı. Burçak'ınkilerden dikkatimi çeken olacak mı diye bir göz gezdirdim. Oldu da.
"Yeşim seni Jankat'la arabada görmüş"
Heh bir bu eksikti.
Yeşim okuldaki alakamın olmadığı bir kızdı ve hayatımda daha dedikoducusunu görmemiştim. Şimdi büyük bir hızla bütün okula bizi yayacaktı.
O sırada aklıma Jankat'ın kızlardan uzak olduğu geldi.
Yani çok daha büyük bir hızla yayacaktı.
Derin bir of çekerek Burçak'ı aradım. Bir yandan evde anneme bakındım ama göremedim.
"Alo"
"Ne dedi şu Yeşim salağı."
"Ya sen Jankatla çıkmaya başladın ve bana söylemedin öyle mi?"
"Ne çıkması kızım bir dur-"
"Ben seni arkadaş bildim, bazı geceler yatağıma işediğimi bile söyledim."
"Kızım bir sani-"
"Burak'la çıktığımı ilk sana söylemiştim ben. Vay başıma gelenler."
"Burçak!"
Şükürler olsun ki bir saniye susmasını sağlamıştım. Tekrar konuşmasına fırsat vermeden hızlı hızlı lafa girdim.
"Jankat'la çıkmıyoruz. Daha birkaç gündür tanışıyoruz ve olanları telefonda anlatamam. Melek'i de al, karate kursumun vakti gelene kadar bir kafede buluşup konuşalım. Ayrıca yatağa işediğini kimseye söylemedim ben şimdiye dek, niye bunu suratıma vurdun ki." dedim sona doğru kırgınlaşan sesimle.
Burçak duraksayıp
"Kafeyi ve Melek'i ayarlıyorum. Sakın bizi bekletme, meraktan ölücem." diyip telefonu suratıma kapattı.
Evet ikimizde de surata telefon kapatma huyu vardı. Alışmıştık artık.
Annem komşuda olmalıydı. Kızlarla buluşacağıma dair kısa bir mesaj atıp kafeye doğru yola koyuldum.
****
Kafeye geldiğimde ilk gözüme Melek çarptı. Her zamanki gibi limonata almış pipetiyle oynuyordu. Peşinden Burçak'ın bana tüm gücüyle el sallayıp bağırdığını gördüm. İşin tuhaf yanı zaten onları görüyordum ve kafe küçük bir kafeydi. Yani bağırdığında herkesin dönüp bakacağı bir kafe.
Utancımdan saçlarımla aynı renge gelerek elimle durmasını işaret edip yanlarına gittim. Burçak nefes almadan soruları sıralamaya başladı.
"Nerdeydin? Okula gelmedin. Onla mıydın? Ne zamandır onunla konuşuyorsun? Aslında bir şeyler sezmişti-"
"Bir çeteyle başı belada ve sanırım ona yardım edebilirim."
Kızların ikisi de pür dikkat bana bakmaya başlayınca tüm olanları anlattım. Lafım bitince Melek Burçak'a dönüp:
"E hani öpüşmemiş bunlar." dedi.
Önce ne dediğini tam olarak anlamadım. Sonra baktım hala anlamıyorum kaşlarımdan birini kaldırıp açıklama bekledim.
Burçak hevesle konuya atıldı.
"Okulda dolaşan dedikoduların arasında arabada öpüşmeniz de vardı da. Bir görsen, herkes sizi konuşmaya başlamıştı. İlk defa Jankat'ın yanında kız görülmüş yani Yeşim de bire bin katarak anlatmış galiba..."
Burçak konuşmaya devam ediyordu. Ama artık söylediği şeyleri duymuyordum. Jankat bunu öğrenirse bir daha benimle görüşmezdi ki öğrenecekti de. Gerçi görüşmez miydi onu da tam bilmiyordum ama kızlarla takılmadığına göre dedikodulardan hoşlanmazdı herhalde.
Acaba sorun eder miydi?
Hemen telefonu çıkarıp Jankat'ı aradım. Açması uzun sürmedi.
"Kızıl?"
"Okuldan biri bizi görmüş."
"Duydum."
Ee bu kadar mıydı yani? Sorun falan yok muydu?
"Sorun yok mu şimdi? Kimseye anlatma diyip duruyordun?"
"Çağla, kimin ne dediğini önemsemeyi çoktan bıraktım ben. Sen önemsemiyorsan benim için de sorun yok."
Şaşkınlıkla kısa süre duraksadım. Sonra gülerek:
"Benden uzak dur de de adet yerini bulsun." dedim.
O da güler gibi bir nefes verdi.
"Benden uzak dur."
"Heh şimdi oldu. Kapatıyorum."
"Dövme?"
"Kursa gitmeme daha var. Arayacağım." diyip telefonu kapattım.
Melek ve Burçak bana bakıyorlardı.
"Tamam, sorun yokmuş." dedim. Olayları bildikleri için onlar da rahatlayıp gülümsediler.
Melek hırkamı işaret edip:
"Onun mu?" diye sordu.
Hırkayı değiştirmeyi unutmuştum. Zaten gereğinden çok daha fazla heyecanlı olan arkadaşlarım cevap veremediğimi görünce iyice coştular.
Kurs saati gelene kadar tüm vaktim Burçak ve Melek'in Jankat'ı övmesini dinlemekle geçti. Kardeşim abartmayın bu kadar, dümdüz insan yani ne bu peygamber muamelesi.
Muhabbetten artık baymıştım ki kurs saatinin geldiğini fark edip masadan kalktım. Şu an aklımdaki tek şey Mira'ydı.
Kursa girer girmez ilk işim kıyafetlerimi değiştirmek oldu. Derse daha birkaç dakika vardı. Arkadaşlarım köşede muhabbete girmişlerdi. Selim beni görünce selam verdi. Gülümseyerek omzuna yaslandım.
Selim benim 7 yıllık arkadaşımdı. Kursun başından beri beraber büyüdük denebilir. Uzun boylu, gözlüklü ve sarışın bir çocuktu. Fazla yakışıklı görünmüyordu ama arkadaşlarına çok sadıktı ve hoş sohbetiyle karşısındakini anında etkisi altına alırdı.
Konuşulanları duymuyordum. Gözüm sürekli kapıdaydı. Sonunda Mira'nın içeri girdiğini gördüm. Kıyafetlerini değişirdikten sonra yanımıza yöneldi. Gelirken telefonunu elinden düşürdü. Almaya eğildiğinde dövmesini tekrardan gördüm. Yanılmamıştım. Aynı dövmeydi.
"Dövmen çok güzelmiş. Bir anlamı var mı?" diye sorduğumda kızın cevap vermesine fırsat vermeden Selim atladı.
"Ailesinin sembolü"
Gözlerimi kırpıştırıp,
"Aile mi?" diye sordum.
Mira Selim'in söze atlamasından hiç hoşlanmamıştı. Muhtemelen kendisi konuyu geçiştirecekti çünkü.
"Arkadaş grubumun bir eğlencesi işte." diyip kıyafetini çekiştirdi.
Selim şaşırarak tekrar söze atladı.
"Arkadaş grubu mu? Kızım sen dememiş miydin çeteye s-"
Mira'nın öldürücü bakışlarını gören Selim boşboğazlık yaptığını fark edip sustu. Hemen kontrolü elime almam gerektiğini fark edip gülerek söze girdim.
"Hadi ama, benim sokaklarla alakam yok. Masum masum evden okula okuldan eve giden bir kızım. Bana da anlatın."
Mira beni fazla tanımadığı için kararsız kaldı ama sonra olan oldu artık diye düşündü herhalde, anlatmaya başladı.
"Üç yıl önce ailemle aram tamamen bozuldu. Bir daha eve gidemezdim, sokakta da birilerinin himayesine girmem gerekiyordu. Şimdi yeni ailem sayesinde bir hayatım var."
"Adı var mı bu ailenin." diye sordum. Mümkün olduğunca fazla şey öğrenmeye çalışıyordum.
"Birbirimizden sadece 'siyah' diye bahsederiz."
İyi de Jankatla derdiniz ne.
"Çeteler ne yapar ki tam olarak?" diye sordum Selim'in omzundan doğrulurken.
"Kendi geçimimizi sağlamak için ne gerekiyorsa. Başlıca haraç, yağma. Ama buna bağlı olarak birçok sorun çıkabiliyor. Mesela biri bölgemize girip hakimiyet kurmaya başlarsa onun da icabına bakmamız gerekir."
Bölgelerine girmek. Jankat böyle bir şey yapmış olabilir miydi ki?
Tam yeni sorular sormaya hazırlanıyordum ki derse geçmemiz için hocamız çağırdı. Selim arkadan ittirince dönüp bir tane geçirdim. Vura kıra şakalaşa şakalaşa sınıfa girdik. 7 yıldır böyleydik zaten.
Dersin bitmesini iple çekiyordum. İlk defa bir dövüş kursum bu kadar yavaş geçmişti.
Sonunda kendimi dışarı attığımda Selim önüme geçti.
"Hacı senle bayadır vakit geçiremiyoruz. Bizimkilerle bowlinge gideceğiz, sen de gelsene?"
Bizimkiler dediği kişilere doğru baktım. Çok olmasa da yakın arkadaşlarım vardı.
Gidip gitmemek konusunda kararsız kaldıktan sonra Selim'e elimle 'bir dakika' anlamında işaret edip yanlarından uzaklaştım. Hemen telefonu alıp Jankat'ı aradım.
"Alo"
"Jankat, 'siyahlar' sana bir şey ifade ediyor mu?"
"Evet" diyip suratıma kapattı.
Oha.
Ben bile bu kadar surata kapatmıyorum. Hışımla tekrardan arayıp telefonu kulağıma götürdüm. Açması da uzun sürdü beyefendinin.
"Telefonu suratıma kapattın."
"Evet" diyip tekrardan suratıma kapattı.
Ananın...
Tam kullanılmış gibi hissetmeye başlayacaktım ki attığı mesajı gördüm.
"İşim var. Gece ararım. Cidden bir şeyler bulabileceğini tahmin etmezdim. Aferin Kızıl."
Sırıtsam mı sinir mi olsam tam karar veremeyip telefonu çantama attım. Tam Selim'e doğru yönelmiştim ki bir mesaj daha geldi.
"Hala hırkamı çıkarmamışsın."
Mesajı gördüğüm anda çevreme bakındım ama kimseyi göremedim. Bir takip edilmem eksikti yani. Gerçi öğreneceğim şeyi önemsediği için ne olur ne olmaz diye adam yollamış olabilirdi. Yine de niye takip ettiriyorsun kardeşim manyak mısın nesin.
"Beni takip ettirme, sokarım sana hırkanı."
Evet, güzel bir mesaj olmuştu. Kısa, sert ve özlü. Sırıtarak cevap verir mi diye birkaç dakika bekledim ama dönmedi. Ben de telefonu çantaya atıp Selim'lerle birlikte kafa dağıtmaya gittim.
****
Eve dönmüş çalışma masamda o gün kaçırdığım dersleri toplamaya çalışıyordum. Bugün fazla dolu dolu bir gün olmuştu ve canım darlanmış durumdaydı. Ne güzel 2 hafta öncesine kadar kendi halimde takılıyordum. Şimdi duruma bak.
Tarih'te işlediklerimizi ezberlemeye çalışırken aklıma okuldaki dedikodular geldi. Tüm olanların içinde unutmuştum. Yarın gidecektim oraya, nelerle uğraşacaktım Allah bilir.
Sıkıntıyla kendimi yatağa bırakırken Jankat aradı. Hemen telefonu açtım.
"Alo?"
"Evinin arka sokağına gelebilir misin Kızıl?"
Arka sokak mı? Gecenin köründe ne arkası ne sokağı Jankat bir sal beni valla ben yorulmuşum ya.
Reddedip telefonda söylemesini istemek bir an aklımdan geçse de hırkasını verirkenki gülümseyişi gözümün önüne geldi. Gitti bütün irade, mecbur kabul edeceğiz şimdi.
"Bekle beş dakika." diyip telefonu kapattım.
Altıma bir pantolon geçirdim. Tam odamdan çıkacaktım ki geri dönüp aynaya baktım. Saçlarımı salıp kendimi inceledim. Elim rujlarıma giderken kendi kendime kızıp ruju falan bir kenara fırlattım.
Aşağı indiğimde televizyon izleyen babamla gözgöze geldik. Evet, gece 12'ydi. Şimdi sallama zamanı.
"Baba benim defterlerimden biri okulda kalmış. Melek almış da vermeyi unutup misafirliğe gitti, anca getirmeye fırsat buldu. Hemen alıp beş dakikaya gelebilir miyim?" diye bir çırpıda sıraladım.
Babam başıyla onaylayıp televizyona döndü. Güzel sallıyorum vesselam.
Hızlı hızlı arka sokağa gittikten sonra Jankat'ın spor arabasını gördüm. Kaç yaşındaydı bu çocuk, ehliyeti var mıydı acaba?
Ben arabaya yaklaşırken o ve bir adam daha arabadan indiler. Yanındakini tanıyamamıştım. Jankat onu gösterip tanıtmak istercesine:
"Talha" dedi. Ardından ekledi,
"Tam olarak kim olduğunu sonra açıklarım."
Talha beyaz tenli orta boylu ve yapılıydı. Kaşındaki yara izi çok dikkat çekiyordu. Sağlam bir duruşu vardı.
Talha'yı süzmeyi bırakıp Jankat'a döndüm.
"Noldu?"
"Sayende kim olduklarını buldum. Yarın mekanlarına baskın yapmayı düşünüyoruz."
Bu kadar acil miydi bunu söylemen Allah aşkına Jankat. Tek kaşımı kaldırıp,
"Ve?" dedim.
"Ve, sen de geliyorsun." diyerek lafımı tamamladı.
Yorum yapıp eleştirirseniz çok sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl
Romance-Hikaye güçlü bir kadın karakter, güçlü bir erkek karakter ve çete savaşları içerir.- Mağaraya girmemle birlikte içerdeki papucumun 'bad boy'unu görmem bir oldu. Sinirli bir şekilde bağırdım. "Hey! Burası benim 3 yıllık düşünme yerim. Başka birini...