𝐄𝐩𝐢𝐥𝐨𝐠𝐮𝐞

1.2K 184 62
                                    

➴➵➶➴➵➶➴➵➶

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

➴➵➶➴➵➶➴➵➶

Harry endişeyle, "Sirius, burada ne yapıyorsun?" diye sordu, King's Cross istasyonuna bakan kapıyı kapatarak. "Bir gören olursa..."

Sirius yumuşak bir ifadeyle, "Seni geçirmem gerekiyordu, değil mi?" dedi banklardan birine oturarak. "Biraz risk almadan hayatın ne tadı olur?"

Harry durdu. Endişe kayboldu, kaygı ve tereddüt de. Yüzünde bir gülümseme oluştu ve kendisini vaftiz babasının yanına attı.

Harry, "Azkaban'a geri gönderilmeni istemiyorum." dedi buğulu gri gözlere bakarak.

Sirius kıkırdayarak, "Beni merak etme." dedi ve elini cebine atarak köşeleri sararmış bir resim çıkardı. "Her neyse, şunu almanı istedim."

Harry, Sirius'a bakıp, parmakların arasından fotoğrafı çekip aldı. Katlanmış resmi açıp baktığında, hareketli fotoğrafa bakakaldı.

Sirius kederle, "İlk Zümrüdüanka Yoldaşlığı." dedi, gözleri herkesin üzerinde gezindi ama en sonunda tek bir yere odaklandı; Azkaban'da kaldığı yıllar boyunca asla aklından çıkaramadığı, acı bir duyguyla yasını tuttuğu kıza özlemle bakıp, iç çekti.

Sirius Black parmağıyla sarışın bir kadını işaret etti, "Marlene McKinnon," dedi. "Bu resim çekildikten iki hafta sonra öldürüldü. Voldemort bütün ailesini yok etti." Daha sonra kederli ve buğulanmış gözleri, koyu saçlara sahip çiftin üzerinde durakladı. "Frank ve Alice Longbottom." dedi.

Harry, "Neville'ın ailesi." diye mırıldandı, birbirlerine sevgiyle bakan çiften gözlerini ayırmayarak.

Sirius anlına düşen saçlarını itip, "Bana sorarsan, ölümden daha kötü bir sonla karşılaştılar." dedi, vaftiz oğlunun omzunu kavradı. "14 yıl oldu... Hala babanı özlemeden geçen bir günüm yok."

Sonra Harry Potter ilgiyle bir kıza odaklandı; bir çifte sorgulayarak baktı.

Hareketli fotoğrafta kahve saçlı bir kadın başını hafifçe Sirius'a doğru eğmiş, utanmış bir şekilde göz ucuyla bakıyordu ve yeniden kameraya dönüyordu. Sirius ise kadına kocaman gülümsüyor ve yeniden kameraya dönüyordu.

Harry kendini tutamayarak, "Bu kim?" diye sordu kadını göstererek.

Sirius bir an kalakaldı, Harry'nin omzunu kavramış eli boşluğa düştü. Gözleri fotoğrafa kilitlendi, kırpmadı bile.

Yutkundu, çok sert.

Boğazında ki düğümü yok etmeye çalıştı ama sadece çalıştı. Canı acıdı biraz. Ama hangi acı olduğunu bilemedi, yutkunmanın acısı mıydı yoksa kalbinin acısı mıydı?

Ondan kimseye bahsetmenişti, kimse aralarında ki ilişkiyi bilmiyordu. James Potter hariç.

Derin, boğuk bir nefes aldı. "Capella Bones," diye mırıldandı çatlamış bir sesle.

Harry, "Okulda Susan Bones diye bir kız var." dedi. "Bir akrabası mı?"

Sirius gülümsedi, Capella, Susan'a bayılıyordu, küçük kızı çok seviyordu. "Evet," dedi. "Susan'ın halası... Capella'nın yanında duran adam da Edgar Bones, Capella'nın abisi. Edgar Bones fotoğraf çekildikten birkaç ay sonra Ölüm Yiyen'ler tarafından tüm ailesiyle birlikte katledildi; Edgar'ı, karısını ve üç çocuğunu da öldürdüler."

Harry, Sirius'un yüzünde ki ifadeyle durakladı, Sirius'un yüzünde ki tanıdık duyguya bakarken kaşları çatıldı. Aşırı tanıdıktı; her sabah aynaya baktığında, ailesi aklına her geldiğinde hissettiği duygıydu bu, acı.

"Peki," dedi Harry, burnuna düşen gözlükleri ittirdi. "Capella... O ve sen arasında - ? "

Sirius gülümsedi, "Capella ve ben, biraz karmaşık bir ilişkiye sahiptik, ama ikimiz arasında kuvvetli, romantik bir bağ vardı." dedi. "Bilmiyorum... Sanırım, sevgili gibiydik, bunu hiç dinlendirmedik. Yıllar önceydi, ama hala... Hala onu karşı konulmaz bir şekilde seviyorum."

Sirius'un buğulu gözlerine bakarken Harry'nin içi cız etti. "Ona ne oldu?" diye sordu genç çocuk.

Sirius resimde ki kadına hayranlıkla bakarak, "Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi'nde çalışıyordu. Safkan yanlısı kuralların kalkması için her şeyini adamıştı. Herkes, eğer Crouch, Sihir Bakanı olmazsa, Capella'nın olacağını söylüyordu. Çoğu safkan, Capella'nın savunduğu ideallerden dolayı ondan nefret ediyordu ama o hayatımda tanıdığım en güçlü kadındı, her şeyi görmezden geldi ve ideallerini savunmaya devam etti." dedi, yüzünü kalbinin sızısıyla burışturdu. "Edgar Bones'un ölmesinden iki hafta önceydi. İşten geç çıktığı bir akşam, benimle buluşmak için evime geliyordu. Birkaç Ölüm Yiyen'in saldırısına uğradı, onu... onu öldürdüler." Sirius hızla gözünden akan birkaç yaşı sildi ve derin bir nefes aldı. Yüzünde özlem dolu bir gülümseme oluştu, "Kahve içmeyi çok severdi." dedi. "Kahve gibi kokardı."

Harry ona anlayışlı bir ifadeyle baktı, "Çok üzgünüm, Sirius." dedi. "Böyle olması hiç adil değil."

Sirius ona yumuşak bir ifadeyle baktı, babacan bir tavırla gülümsedi. "Üzülme, Harry." dedi. "Hepimiz bunun için kendimizi hazırlamıştık, hepimiz bir şekilde öleceğimiz ihtimalini biliyorduk. Çok uzun zaman oldu, ama ona bir gün buluşacağımı biliyorum. Bir yerlerden beni izlediğini hissediyorum ve onu yeniden göreceğim günü bekliyorum."

Sirius Black tam olarak 9 ay önce böyle demişti.

18 Haziran'da ise göğsüne doğru gelen bir yeşil ışıkla hayatını kaybetti.

Acı çekmedi, tam olarak fiziksel bir şey hissetmedi. Aslında bakılırsa daha genç hissetti, sanki yıllar öncesindeymiş gibi. Burnunu kahve kokusu doldurdu, kulağında bir kadının hafif gülüşü yankılandı. Yüzünde küçük bir gülümsemeyle, son gördüğü şey vaftiz oğlunun yüzüyken Tül'ün öteki tarafına çekildi.

Capella ve Sirius, isimlerini yıldızlardan almıştı; ikisi de en parlak yıldız anlamına geliyordu.

29 Ağustos 1981'de ilk parlak yıldız karanlık bir gecede kaymıştı, ikinci parlak yıldız ise bundan seneler sonra 18 Haziran 1996'da sabaha karşı öteki yıldızın yanına kaydı.











➴➵➶➴➵➶➴➵➶

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

➴➵➶➴➵➶➴➵➶

Sirius Black, Capella Bones'un omuzlarına sardığı kolunu biraz gevşeterek oturduğu koltukta biraz daha geriye yayıldı. Odada yankılanan La Vie En Rose ortama güzel bir sakinlik, huzur dalgası yaymıştı.

Sirius kapalı gözlerini açıp, sevdiği kadına doğru hafifçe başını eğdi. "Sence..." dedi bir an da sessizliği bozarak. "Sence acıtıyor mudur?" diye sordu ve kısa bir duraklamadan sonra, "Yani... Ölmek?" diye ekledi.

Capella Bones huzurla kapatmış olduğu gözlerini Sirius'un sorusuyla açarken, çikolata rengi gözlerini gri gözlerle kilitledi.

Derin bir nefes alırken, "Bilmiyorum." diye cevap verdi dudakları büzerek. "Ama, sanırım... Sanırım uykuya dalmaktan daha çabuk ve daha kolay."

🎉 𝐂𝐨𝐟𝐟𝐞𝐞 𝐁𝐫𝐞𝐚𝐤 hikayesini okumayı bitirdin 🎉
𝐂𝐨𝐟𝐟𝐞𝐞 𝐁𝐫𝐞𝐚𝐤 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin