;; yirmi bir ;; çok alıştım sana, hadi öldür beni, bu giden halini bana gösterme

4.3K 448 735
                                    

Öncelikle herkese merhaba!
Epey uzun bir süredir yeni bölüm yayımlamıyordum bildiğiniz üzere. Bunun elbette birçok nedeni var fakat hepsini tek tek yazarak zamanınızı almak istemiyorum. Bazı aksaklıklar oldu diyelim. Ne yazık ki bir türlü yazmak istediğim yola karar veremedim fakat böylesinin daha doğru olacağını düşünerek bu bölümü yazdım. Şu an taslakta aslında bir alternatif bölüm daha var fakat içime sinen bu oldu. Umarım sizler de severek okumuşsunuzdur. Tekrardan beklettiğim için hepinizden özür diliyorum. Bir sonraki bölümde arayı açmamaya çalışacağım ve umarım başarılı olabilirim. Geç bir saatte yayımlıyorum fakat sizlerle bu bölümü buluşturmadan uyumak istemedim. Ayrıca vakit kaybetmemek adına bölümü tekrar kontrol etmedim. Dolayısıyla hataların olabilir. Onları da hoş görmenizi rica ediyorum. Sağlıcakla kalın!

Bana ulaşmak isterseniz Twitter (mindybaae) veya Wattpad hesabıma mesaj atabilirsiniz. Sorularınız içinse CuriousCat (mindybaee) hesabıma uğrayabilirsiniz. Yorumlarınızı ve desteklerinizi bekliyor olacağım💗
####




















Hiçbir zaman gittiğim yolun sonuna yaklaştığımda geri dönmeye karar verdiğimi hatırlamıyordum. Ne olursa olsun, o yola çıktığım zaman bitiş noktasına kadar ardıma bakmadan ilerlemem gerekirdi. Mark'ı arkamda bıraktığımda yolun sonuna nasıl varacağımı bilmeden ilerliyordum. Aklım, ruhum, kalbim... Hepsi hâlâ Mark'a sarılmış, onu uykusunda tutmaya devam ediyordu. Yalnızca bedenimden ibaretmiş gibi hissediyordum kendimi. O kadar eksik, o kadar sancılıydı ki böyle hissetmek, paramparça oluyordum her adımımda. Ara ara yolun ortasında durup geri dönmem için beni devamlı itekleyen dürtülerime engel olmaya çalışıyordum. Kendime söz geçirmek en zoruydu ve biliyordum ki insan her şeye söz geçirebiliyordu da, bir tek kalbine dinletemiyordu lafını. Kendimi onu ardımda bırakmak için ne kadar zorlarsam zorlayayım kalbimden öylesine güçlü çekiliyordum ki geriye, ayaklarım beni yine başladığım noktaya sürüklüyordu. Bu yüzden yapamadım; kalbime karşı gelemedim. Yürüdüğüm onca yolu bir saniye daha düşünemeden olduğu gibi geri katettim. Yapamazdım çünkü. Mark'ı tek başına bırakamazdım. Bana ihtiyacı olduğu halde, "Kal." dememiş gibi davranıp onu hiç kimseliğe mahkum edemezdim. Etrafında ona yardım edecek bir kişi bile yokken ben de sırtımı dönersem bu zamana kadar yıkmaya çalıştığım tabularını yeniden, bu sefer kendi ellerimle, inşaa etmiş olmaz mıydım? Ona ulaşmak için verdiğim tüm emekleri çöpe atacak olmak rahatsız ediciydi. Mark'ın bana bir daha güvenememesinden, kendini yeniden kapalı bir kutuya dönüştürmesinden çok korkuyordum. Bu yüzden o gece geri döndüm yanına. Kapısına vardığımda nefes nefese kalmıştım ama bir an önce ona ulaşmak isteğiyle kavruluyor olmak nefesimi yeterince kestiğinden umursamadım bu durumu. Sadece tüm gücümle çaldım kapısını.

Gittiğimi duymuş muydu, hissetmiş miydi pek bir fikrim yoktu. Kollarının arasından çıkarken onu olabildiğince az rahatsız etmeye çalışmıştım. Zorluklarla içine daldığı kabuslarda onu daha fazla tedirgin edemezdim. Onu öptüğümü hissetmiş miydi; bunu da bilmiyordum. Ben derinlerime kadar hissetsem de o muhtemelen rüyasındaki ufak bir esinti gibi algılamıştı onu. Her şeye rağmen kapıyı açıp da beni karşısında görünce hiç şaşırmamıştı. Kopmamızın mümkün olmadığını, en az benim kadar, o da biliyordu. Bu yüzden kucaklamıştık birbirimizi. Öylesine sıkı sarılmıştık ki nefeslerimiz bir anlığına kesilmişti. Bu birkaç saat önceki sarılmamızdan çok farklıydı çünkü kalplerimiz birbirine akıyordu. Ayaklarım yerden hafifçe kesilmiş, sıkı sıkıya Mark'ın boynuna tutunuyordum. "Neden?" diye sorup duruyordum kendime. "Neden bırakamıyordum onu?" Hiçbir şey olmamış gibi arkamı dönüp gidemiyordum ve hayatıma tam da bıraktığım noktadan devam edemiyordum ki? Beni tutan, içinde bulunduğumuz ana bağlayan o özel şey neydi? Aşk mıydı? Tutku muydu? Yoksa sadece var olabildiğimi hissettiğim kolları arasında olmaya duyduğum o yoğun, bir o kadar da can yakıcı özlem miydi? Cevap ne olursa olsun, değiştiremeyeceğim bir gerçek vardı ortada. O da Mark'ı bırakıp birkaç adım öteye bile gidemeyeceğimdi.

kıvılcımı söndür // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin