;; final ;; kıvılcımı söndür

3.1K 235 259
                                    




"Bu akşam gelemeyebilirim." demişti Mark, ben arabasından inmeden hemen önce. Birkaç haftadır, bazı sabahlar beni okula bırakıyordu ama istisnasız her gün, beni okuldan almaya geliyordu. Annem her ne kadar Mark'ı tanımak için bir adım atmış olsa da henüz huylarından vazgeçebilmiş değildi. Bu yüzden hâlâ, beni kontrol altında tutmak adına kendince koyduğu kurallara devam ediyordu. Mark ile görüşebildiğimiz kısıtlı anlarsa bu kadardı işte. Sabahları okula bırakırken ve akşamları da okuldan alırken...

"Neden?"

"Halletmem gereken birkaç şey var. Görüşmeler falan..."

Böyle söylediği her sefer, kendimi yeniden birkaç ay öncesindeyken buluyordum. Bana söylemeden, üstü kapalı gerçekleştirdiği her eylemin sonunda sanki beni yeniden terk edecekmiş gibi hissetmekten uzaklaşamıyordum. Bu durumun bende böylesine yer etmiş olmasını kendi açımdan korkutucu bulsam da üstesinden gelemiyordum. Varım, yoğum, sahip olduğum her şey Mark'a bağlıymış gibi hissettiğimden, o gittiğinde sanki elimdekilerin hepsi de gidecekmiş gibi geliyordu çoğu zaman. İlk defa kendimi böylesine yaşarken görüyordum; bu kaybetmekten korktuğum bir gerçeklikti. Bu yüzden Mark benden böyle bahanelerle her uzaklaştığında, paranoyak düşüncelerim içimdeki karanlığı beslemeye başlıyordu.

"İşin bittiğinde beni arar mısın?"

Gözleri birkaç saniye arabanın sağından solundan geçerek okulun giriş kapısına ilerleyen öğrencilerde gezindi. Uykusuz ve düşünceli görünüyordu fakat bana yansıtmamak için elinden geleni yaptığını biliyordum.

"Ararım."

"Tamam." Emniyet kemerimle oynarken biraz daha oyalanmaya çalışmıştım. Böyle gergin anlarda nedense onu bir anda bırakıp gidemiyordum.

"Kendine dikkat et." dedi vitesin üzerindeki elini kaldırıp yavaşça yanağımı okşarken. Yine kalbimde korkunun getirdiği bir ağırlık yer etmişti ama ona belli etmemek için gülümsedim. Ardından uzanıp birilerinin görmesini önemsemeden hızlı bir öpücük kondurdum dudaklarına.

"Sen de. Görüşürüz."

İstemeyerek de olsa arabadan inmiş ve okulun kapısına varana kadar arkamı dönmemiştim. En sonunda içeri girmeden önce şöyle omzumun üstünden bir bakış atıp içeride beni bekleyen arkadaşlarıma doğru yürümüştüm. Beni ilk gören Renjun olmuş ve selam bile vermeden elindeki kutu pudinglerden birini uzatmıştı.

"Günaydın." deyip bacaklarını iki yana açmış, koskoca bankta tek başına oturan Jeno'yu itekleyip kendine yer açmıştı.

"Gelmeseydin oğlum. Geç kalıyorsun kaç gündür." Jeno gözüne gelen güneşi engelleyemediğinden kısık kısık bakıyordu suratıma.

"Geç yatınca kalkması zor oluyor."

"Harıl harıl ders çalışıyorsun herhâlde." Puding kutusunun üstünden sıyırdığım jelatini mide bulandırıcı bir şekilde yalarken yalandan sırıtmıştım ona. Yaklaşan üniversite sınavını düşününce çalışmam gerektiğinin ben de farkındaydım ama ipin ucu kaçmıştı bir kere. Bu sene için artık hiçbir beklentim yoktu.

"Ders demeyin bana. Annem zaten her gün başımın etini yiyor. Bir de siz başlamayın."

Renjun'in tuzu kuruydu tabii. Lisenin ilk senesinden beri çalışan ve başarılı olan biriydi. Bu yüzden sınavla ilgili bir kaygısı olduğunu sanmıyordum. Jeno aramızdaki en şanssız kişiydi. Babasının akbaba gibi tepesinde dolandığına adım kadar emindim ama Jeno rahatından asla taviz vermeyerek onu görmezden geldiğini adeta bağırıyordu. Benim ise tek derdim, annemin susmasına sebep olacak herhangi bir üniversiteyi kazanabilmekti.

kıvılcımı söndür // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin