;; beş ;; umutlar söner

3.9K 468 524
                                    

"İşte bu kadar," dedim annem hâlâ yanımda uzanırken. Dün gece olan çoğu şeyi, Jaemin'le öpüşmem ve Mark ile konuştuğumuz bazı şeyler hariç, ona anlatmayı başarmıştım. En azından neden gecenin soğuğunda terasta uyuya kaldığımı, uyandığımda saatin neden gecenin bir yarısı olduğunu ve eve geldiğimden beri neden ateşler içinde yattığımı açıklayabilmiştim. Kızmamıştı; söylenmemişti de. Sadece uzunca bir sessizlik bahşetmişti bana ve odamın boğuk havasına. Daha sonra yavaşça yataktan doğrulmuş, elinin tersiyle de alnımı kontrol etmişti.

"Şimdilik affediyorum seni. Ama bir daha teraslarda uyumak yok."

Başımı salladım usulca. "Şimdi annen kahvaltı hazırlamaya gidiyor. Sen de iyice dinlen."

"Tamam." diyerek o çıkana kadar arkasından bakındım. Ardından başımı tavana çevirdim ve olan biten her şeyi yeniden en ince ayrıntısına kadar düşündüm. Uyandığımda Mark ile hâlâ battaniyenin altındaydık ve çok yakındık. Burnum boynuna değiyordu; bunu fark ettiğimde hafifçe irkildiğimden onu da uyandırmıştım ama konuşmadık. O odasına geçip uykusuna devam ederken ben de sessizce alt kata inmiş, koltuğun üzerinde sızıp kalmış diğerlerini uyandırmamaya çalışarak çöp içindeki salondan dışarı atmıştım kendimi. Yollar karanlık ve tekin olmasa da bir şekilde eve kadar yürümeyi başarmıştım. Aslında vücudumda gram kuvvet yoktu. Ayaklarımı sürüye sürüye bulmuştum evin yolunu ve muhtemelen kapının sesini duyan annem benim için endişelenmişti. Sonrası da böyleydi işte. Sabaha kadar dönüp durmuş, ne olduğu belirsiz rüyaların içinde savrulmuştum.

Komidinin üstündeki telefona uzandım. Renjun dün gece için teşekkür ettiği bir mesaj atmıştı; onun dışında mesaj kutum ve bildirim panelim bomboştu. Son aramalara girip Lucas'ı yeniden çaldırdım ama telefonu kapalı olduğundan yine ona ulaşamamıştım. Ortadan kaybolalı neredeyse bir gün oluyordu ve gün içinde ona ulaşamazsam polise gitmek vardı aklımda. Tek kelime etmeden ortadan kaybolmak kolaydı pek tabii. Oysa arkanda bıraktıkların için o kadar da basit görünmüyordu işler. Lucas'ı merak ediyordum ve başına bir şey gelmemesi için her şeyi yapardım.

İç geçirerek doğruldum yatağımdan. Telefonu da bir kenara fırlattım. Belki ben de Lucas gibi hiç kimseyle iletişim kurmamalı ve olup bitenleri kimseye söylememeliydim. Bazı şeyleri kendinize sakladığınızda, işler başkalarına anlattığınız zamankinden çok daha kolay ilerlerdi. Çünkü hiçbir zaman kendinize açıklama yapmak zorunda kalmazdınız. Yetişkinler bu yüzden her işlerini kendileri halletmeye çalışıyorlardı demek ki, diye düşündüm ve kendime gelmek için yüzümü yıkamaya; banyoya doğru ilerledim.

Zor ve karmaşık bir gece geçirmiştim. Alkol beni olduğumdan daha da ayık birine dönüştürmüştü sanırsam. Çünkü yaptığım her eylemi hatırlıyordum. Yaparken de hiç tereddüt etmemiştim. Gariptir ki, şimdi de hiç mi hiç pişmanlık duymuyordum. Bunun doğru ya da benim için iyi olup olmadığını bilmediğim gibi merak da etmiyordum. Eninde sonunda hayatımda doğuracağı sonuçları görme şansım olacaktı zaten. Ve o zamana kadar bu düşüncelerimin hayaletleri beni rahatsız etmesin diye elimden geleni yapacaktım.

Yüzümü yıkadıktan sonra aşağı annemin yanına gittim ve bulanan midem ne kadarına müsaade ediyorsa o kadar yemek yedim. Daha sonra biraz koltukta kestirdim, kitap okudum, televizyon izledim. Odamda bıraktığım telefona gelecek olan çağrılar ya da mesajlar gram umrumda değildi. Herkes birbirinden kaçıyorsa benim de kaçmaya hakkım vardı ve bugünü sadece diğerlerinden kaçmaya ayırmak istiyordum. Üstelik annem de öğlen arkadaşlarıyla buluşacağını ve uzun zamandır görüşmedikleri için konaklamalı, ufak çaplı bir tatil ayarladıklarını söylemişti. Bu da evde yalnız kalmak ve tüm zamanımı kendime ayırmak için harika bir fırsattı. Tabii aynı zamanda çok fazla düşünmekten kafayı sıyırma korkum da yok değildi.

kıvılcımı söndür // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin