Emily ve arkadaşları yanımızdan süzülerek ayrılırken Leonie'nin bıkmış olduğunu mimiklerinden anlıyordum. Daha önceden de belliydi bıktığı ama bu sefer iyice gerilmişti. "Ne iğrenç bir kız bu!" Diye sinir krizi geçiriyordu Leonie. "O kadar da kötü değil."dedim bir anda. Sert bir şekilde kafasını bana çevirdi. Elleriyle omuzlarımı tuttu, "Sakın inanma. Ben de inanmıştım." Bu da ne demekti? O sırada Thomas ve Martin geldi. Yani ben öyle sanıyorum. O gün annemle gördüğüm üzere bunlar onlardı."Nerdeydiniz!" Diye bağırdı Leonie. Evet demek ki bunlar onlardı. "Sınıftaydık Leonie. Niye bağırıyorsun?" Diye sordu Thomas. O gün annem kızıl saçlı olana Thomas demişti ondan hatırlıyordum. "Emily denen kız Jojo'yu kendi ağına çekiyor!" Jojo harika. İnsanlara niye Jojo diye tanıtıyor? "Jojo kim?" Dedi Martin. "Johanna yani. Ama ben ona Jojo diyorum. Neyse konu bu değil. Asıl konu bana yaptığı gibi Jojo'ya da yapacak olması." Halen daha Jojo diyor. Neyse. Thomas ve Martin birbirlerine baktılar ama hiç cevap vermediler. "Bir şeyler söyleyin ne yapalım?" Dedi Leonie. "Söylenecek bir şey pek fazla yok." Dedi Martin. "Emily'nin nasıl bir insan olduğunu yakın zamanda anlayacaktır." Tamam Emily ile takılmayacaktım. Burdan bunu anlıyorum. Ya da Leonie biraz abartıyor. Tam emin değilim. Ama yine de ortada bir gerçek varsa bir şey diyemem. Leonie, "Jojo'ya zarar vermesine izin vermeyeceğim." Dedi. "Tamam Leonie ama biraz abartıyor olmayasın sakın?" Diye sordum. "Abartıyor muyum? Hiç de değil. Bir tavşan kadar tatlı görünür ama yılan gibi sokar." Dedi. Belki abartmıyordu. Sonuçta geçmişte canını yakmış olabilirdi. Bu kız her kimse okulda bilindiği kesindi.Ders saatleri bittikten sonra Leonie'yi takip ederek yatakhanelere gittik. Yataklar özenle hazırlanmıştı. Çarşafları çok düzgündü.İnsana, "Yatmanı bekliyorum seni sıcacık yapacağım."diyordu sanki. Yatakların üstünde ise perdeler vardı ve kurdelelerle özenle bağlanmıştı. Prenses yatağına benziyordu. Sakın sormayın. Onu da kitaplardan birinde gördüm. Leonie, "Hadi ama Jojo seni bekliyorum. Karnım aç ve bir şeyler yemem lazım." dedi. Gülerek peşine takıldım ve yemekhaneye indik. Türlü türlü yiyecekler masada bizi bekliyordu. Turtalar, bir sürü farklı hamurişleri vardı. Masada olan kızarmış tavuk nar gibi kırmızıydı ve ağzımın sulanmasına yetti. Birlikte Thomas ve Martin'in yanına oturduk. Leonie tabağına bir sürü yiyeceği doldurmaya başlamıştı bile. Bence bu birazcık azgözlülük ama Leonie'nin açlıktan gözü dönmüştü. Thomas, "Leonie yemek işini abartmasan diyorum."dedi. "Ama Thomas karnım aç." dedi Leonie ağzına kızarmış tavuğu tıkalarken. Daha sonra ise patates püresine kremalı sosu koydu. Ben ise boş tabağıma öylece bakıyordum. Ne kadar enfes yemekler bile olsalar annemin yaptığı bir parça peynir bile çok güzeldi. "Sen neden bir şeyler yemiyorsun Jojo?" Dedi bana Leonie. "Hiç aç değilim." Diye geçiştirdiğim sırada karnımın gurultusunu üçü birden duymuş ve gözlerini bana dikmişlerdi. Leonie biraz gülümsemeye başlamıştı ki hepsi birden kahkaha attı. Çünkü karnımın gurultusu daha çok bir balina gibiydi. Gülmeleri bittikten sonra Leonie tabağını aldı ve kendi tabağına koyduklarını bana da koydu. "Yavaş ol Leonie. Kız koyduklarını gördükçe doyuyor." Dedi Martin. "Merak etmeyin canım gözü doymasın karnı doysun o bize yeter." Dedi Leonie ve tekrar hepsi birden güldü. İlk günden kendimi rezil etmeyi geçtim. Sahip olduğum en yeni ve tek arkadaşlarımın yanında utanmıştım. Yemekler bitince yatakhanelerimize çıktık. Leonie ile yataklarımız yan yanaydı ama Leonie başka arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Zaten sadece benimle birlikte olmasını bekleyemezdim ya ondan. Kızların kimisi kızlar banyosunda dişlerini fırçalıyor ya da tuvalet sırası bekliyor, kimisi Leonie gibi sohbet ediyor ya da uyuyordu. Ama çevremde olan kimse kitap okumuyordu. Bu bana tuaf geldi çünkü böyle köklü ve sıkı yönetimin olduğu bir okulda kitap okunmaması saçmaydı. Henüz fazla yerleştirmediğim valizimden bir kitap çıkardım. Romeo ve Juliet. Bu roman Almanca'ya çevrilmemişti ancak İngilizce'yi kitaplardan okuyarak öğrendiğimden bu kitabımı İngilizce okuyacaktım. Kitabımın kapağını yavaşça çevirdim ve sayfaların kokusuyla burnum birleşti. O koku dünyada olan her şeyden daha güzel kokar. Yani kitap kokar. Narin sayfaları okuyup geçerken ortamın sessizleştiğini fark ettim. Kitabımı bırakınca herkesin uyuduğunu gördüm. Işıklar sönmüştü çoktan ama ben lambamı açtığımdan fark edememiştim. Kitabımı kapatıp kendimi yatma pozisyonuna getirdim ve kendimi uykuya bıraktım. Kim bilir ilk gece hangi bulutlarla uçup hangi atlarla ormanları aşacaktım. Hepsine birazdan tanık olacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIL: 1924
Teen FictionHerkes doğar büyür ve ölür, ama doğdukları andan itibaren olan bu sarsıcı yola kendilerini bilerek başlamazlar. Zamanla keşfederler kendilerini. Johanna ise bu yola kendini bulmak için çıktı. Yıllardır yaşadığımız bu bedeni bizim haricimizde kimse b...