"Hadi ama Tom! Bana öğreteceğine söz vermiştin." Tom, çimlerin üzerinde gözleri kapalı yatıyor ve gülümsüyordu. Bu gülümsemesini etrafta birileri varken göremezdim. Bu onun samimi ve gerçek olan gülüşüydü. "Nasıl öğreteceğimi bilmiyorum demiştim Ophelia. Senin de onları anlayabileceğini sanıyordum." Sinirle nefesimi üfledim ve kollarımı dizlerime sardım. Yılanlarla konuşmak istiyordum ama olmuyordu. Duyduğum tek şey tıslamadan ibaretti.
Londra'da nadir görülen güneşli havanın keyfini çıkartmak için bahçeye çıkmıştık. Yetimhanenin arkasında minik bir ağaçlık alan vardı ve burada takılmak ikimizinde hoşuna gidiyordu. Diğer çocuklar korktuklarından dolayı buraya gelmiyorlardı. Gelselerdi ağaçların ortasındaki bu minik boş alanı görebilirlerdi.
"Üzülme. Sana öğretmenin bir yolunu bulacağım." Gözlerimi tekrar Tom'a çevirdiğimde bu sefer yüzümde büyük bir gülümseme vardı. Yeşil gözleri dikkatle beni incelerken ona doğru döndüm ve görüşümü kısırlayan kızıl saçlarımı elimle ittim. "Öğrendiğimde her şey mükemmel olur. Düşünsene gizli şekilde iletişim kurabildik." Gülümseyerek benim gibi oturur pozisyona geldi. "Evet. Bu çok güzel olurdu." Ayağa kalkıp pantolonunu silkelediğinde ben de ayağa kalktım. Şimdiden aramızda 4 santimlik boy farkı vardı. Benden 1 yaş olsa bile büyük olduğu her şekilde belli olmaya başlamıştı.
Mavi elbisemi düzelttiğimde birlikte yetimhaneye doğru yürümeye başladık. "Sence Bayan Calreen bu sefer kaç dakika bize kızacaktır?" Gözlerini kısıp bir süre düşündü. "Rekoru kaçtı?" Omuz silktim. "Sanırım 8." Başını çevirip gözlerime baktı. "8'i geçeceğinden eminim. Fazla uzun süre ortadan kaybolduk."
Yetimhane bahçesine girdiğimiz an binanın önündeki Mike, yani Micheal, bize doğru koşmaya başladı. Micheal yetimhane de iyi anlaştığım birkaç çocuktan biriydi. Tom'un aksine herkesten tamamen soyutlanmamıştım. O bundan hoşnut muydu? Pek sayılmaz. Bize benzemeyen kişilerle yakınlık kurmanın gereksiz olduğunu söylüyordu. Hak versemde bazen işimize yaradıkları bir gerçekti.
Micheal nefes nefese kalmış bir halde önümüzde durduğunda sadece bana bakıyordu. Tom'u yok saymasının onu sinirlendireceğinden emindim. "Lia, herkes sizi arıyordu. Hemen Müdüre McGrinn'in yanına gitsek iyi olur. Bir adam Riddle ile görüşmek için buraya gelmiş." Başımı hızla Tom'a çevirdim ama o her zamanki soğuk bakışlarla Micheal'a bakıyordu. "Teşekkürler Mike, biz gideriz. Hadi Tom." Sert bakışları bu sefer bana dönen Tom bir şey demeden onu çekiştirmeme müsade etti. "Onlarla konuşuyor olman yeterince kötü değilmiş gibi bir de samimiyet mi kurdun?" Gözlerimi devirip yürümeye devam ettim. Bazen cidden çok huysuz oluyordu.
Binanın içerisine girdiğimiz an Bayan Calreen ile karşılaşmıştık. Çatık kaşlarıyla oldukça sinirli bir halde bize bakıyordu. "Siz ikiniz! Büyük bir ceza almayı artık kesinlikle hak ettiniz! Bay Riddle, hemen Müdüre McGrinn'in yanına gidin ve sonra birlikte odama gelin. Sorumluluklar hakkında konuşacağız." Onu nazik bir gülümseme ile onayladıktan sonra Tom'u solumuzdaki odanın kapısına doğru ittirdim ve o itiraz edemeden onun yerine kapıyı çaldım. İçeriden gelen sesle birlikte derin bir nefes alarak kapıyı açtı. Birinin onu görmek istemesi beni heyecanlandırmıştı.
"Sonunda gelebildiniz Bay Riddle. Şöyle oturun. Bayan Nott, siz lütfen dışarıda bekleyin." Tom, Müdüre McGrinn'in dediklerini umursamadan kolumu tuttu ve beni de kendiyle birlikte içeri soktu. Boştaki sandalyelere yan yana oturduğumuzda bize kızgın bakışlar atsada karşı çıkmamıştı. Gözlerimi merakla karşımdaki adama diktim. Tom'un akrabası olabilir miydi? Sakalı ve saçı biraz uzundu. Ayrıca yaşını belli edercesine hafifçe kırlaşmıştı. Kıyafetleri fazlasıyla şık duruyordu. İçime doğan bir his onun büyücü olduğundan emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Darkest Night | Riddle
FanfictionBu hikaye Voldemort'un hayatı boyunca güvendiği tek insanın hikayesi. Ophelia Doreen Nott'ın, Karanlık Leydi'nin hikayesi... Ophelia sevimli yüzünün aksine oldukça sert mizaçlıydı. Fakat Tom gibi, insanlarla nasıl oynaması gerektiğini bilirdi. Ke...