☽ twelve

11.7K 914 71
                                    

Taehyung, güçsüz adımlarıyla Han Nehrine doğru ilerledi. Jimin ile burada buluşma kararı almışlardı.

Dün gece ona dokunmuştu, sarılmıştı ancak onun karşısında tamamen savunmasız değildi. Jimin onu görememişti bile, şimdi ise onu tamamen görecekti, tüm benliği ile görecekti. Onu tamamen görme düşüncesi güçsüz kalbini güçlendirmeye yetecek miydi bilmiyordu. Bir dakika, tabi ki de yetecekti, Jimin'in ona her mesaj atışında içi mutluluk dolan biriydi o, daha ne isteyebilirdi ki Tanrıdan şu son günlerinde?

Telefondaki son mesajlaşmalarına bakıp gülümsedi. Jimin onun için fazla iyi kalpliydi, bir başkası olsa dalga geçtiğini sanıp dalga geçebilirdi, ya da görüldü bile atabilirdi. Tanrı sanki Jimin'i ona göndermiş gibi hissediyordu, gerçekten de her şey çok erken gerçekleşiyordu.

Aynı zamanda da korkuyordu, her şey gibi Jimin'i de erken kaybetmekten korkuyordu.

Rüzgarın şiddeti gitgide artarken Taehyung da sanki rüzgarla birlikte yapraklar gibi uçacak kadar zayıflamıştı. Günler azaldıkça kendini ölüme bir kez daha hazırlıyor, bunu yaptıkça da yemek yeme isteği kayboluyordu. Artık eski Taehyung'dan eser kalmamıştı. Çünkü eski Taehyung, tok olsa bile yemek yerdi.

Beynindeki tümör kötü huylu tümörlerdendi. İki senedir bu tümörle uğraşıyordu ve artık sonuna gelmişti.

Kurtulacaktı.

Artık acı çekmeyecekti.

Sevinmeli miydi?

Ölümden korkuyordu ve bunu Jimin'e belli etmek istemiyordu. O, en çok da öldükten sonra mezarına gelenlere sarılamamaktan korkuyordu.

Keşke Jimin'e daha önceden yazsaydım. Belki daha fazla vakit geçirebilirdik diye düşündü. Jimin'den sene başından beri hoşlanıyordu. Daha önceden de sınıfındaki bir kızdan hoşlanmıştı ve az da olsa bir ilişkileri olmuştu, kızın onu aldattığını öğrenene kadar, mutluydu. Eşcinsel olması ise Jimin'in suçuydu ama o bu suçu Jimin'e atamayacak kadar Jimin'e aşıktı.

Han nehrinin girişinde bulunan banklardan birine oturdu ve bekledi. Gözlerini kapatarak yüzünü rüzgarın avuçlamasına izin verirken kafasına birinin hafifçe vurmasıyla kendine geldi.

"Kırmızı saçların olmasa seni tanıyamazdım!"

Gözleri yavaş yavaş aralanırken, o hayran olduğu yüzü gördü karşısında. Bir çift gülerken kısılan gözleri, dolgun dudakları, minik burnu ve beyaz cildiyle tam karşısında duruyordu.

Rengini değiştirdiği turuncu saçlarının rüzgarda dalgalanması onu hipnoz ederken kafasına bir darbe daha aldı.

"Biliyorum çok yakışıklıyım ama benden etkilendiğini bu kadar belli etmesen?"

Taehyung, burukça gülümseyerek Jimin'in yanına oturması için yana kaydı.

"Saçlarının rengi... yakışmış."

Jimin, zayıf bedenin yanına otururken gülümsedi. "Tamamen can sıkıntısı," dedi ve saçlarını karıştırdı. "Aslında sarı yapacaktım ama bir önceki saçım koyu olduğu için fazla zorlamak istemedim. Beğenmene sevindim kırmızı kafa."

Kırmızı kafa. Eskiden arkadaşlarının dalga geçtiği bu lakap yüzünden defalarca ağlamış, saçının rengini değiştirmek istemişti. Şimdi ise bu lakabın onun dudaklarından düşüşüne hayran kalıyordu.

Bir süre bankta oturup birbirlerini izlediler. Daha doğrusu sadece Jimin izlemişti. Taehyung, Jimin'in her yerini ezbere bildiği için pek fazla ona doğru bakmıyordu fakat Jimin, Taehyung'un her noktasını ezberlemek istiyordu.

"Çok zayıflamışsın. Yemek yemiyor musun sen?"

"Yesem de bir şeye yaramayacak."

Jimin, Taehyung'un dediği şeyle omuzuna vurdu. "Eğer bir kez daha öleceğim yaşamayacağım gibi şeyler dersen seni öldürürüm." Bu dediği şey, ikisini de güldürmüştü. İkisi de doyasıya birbirinin gülüşünü izlemişti.

"Kalk." Jimin ayağa kalkıp Taehyung'un kolundan tutup çekiştirdi. "Bildiğim bir yer var seni oraya götüreceğim. Hem orada daha iyi konuşabiliriz."

Jimin, Taehyung'u Seoul'un en iyi restorantlarından birine götürdü. Onun için her şeyin en iyisini yapmak istiyordu. Taehyung'u mutlu etmek istiyordu. Çoktan toprağa karışan annesini mutlu edememişti belki ama, onu etmek istiyordu.

Aynı zamanda onun bu güçsüzlüğüne hayret ediyordu. Bir tümör, bir insanı nasıl bu kadar tüketebilirdi ki?

Yemekleri geldiğinde ikisi de çubukları alıp yemeye başladılar. Taehyung, uzun zamandır bu kadar lezzetli bir şey yememişti ve kendisini Jimin'e bir kez daha minnettar hissetti.

"Uzun zamandır bu kadar güzel bir şey yememiştim."

Jimin gülümsedi fakat ortamdaki durgunluktan rahatsızdı. Neden bu kadar durgundu? Hastalığı onu gitgide maf mı ediyordu?

"Evet, şimdi benim seni daha iyi tanımam için her şeyi anlatıyorsun. Her şeyi." Her şey kelimesine özel bir vurgu yaparak konuşmuştu.

Taehyung, alnına uzanan kırmızı tutamların arkasından Jimin'in meraklı gözlerine baktı ve anlatmanın doğru olduğunu düşünüp boğazını temizledi.

"Adım Taehyung. Kim Taehyung."

"Aptal, bunu zaten biliyoruz!"

"Seni seviyorum."

"Bunu da zaten biliyor-... Ah, bunu hiç senden yüzyüze duymamıştım. Bir tuhaf oldum." Jimin, kalbindeki hareketlenmenin nedenini anlamamıştı. İlk defa bir erkekten bunu duyuyordu, belki de bunun içindi diye düşündü.

Taehyung ise onun bu tepkisine gülmüştü.

"İki seneden beri beynimde bir tümör var. Kötü huylu. En kötüsünden. İlk zamanlar bu kadar değildi fakat günler geçtikçe yayıldı. Her gece nöbetler geçirdim ve bu zor zamanlarımda yanımda kimse yoktu..."

Dudaklarından dökülen cümleler, Jimin'in kalbini delip geçerken sordu. "Ailen?" dedi ve duraksadı. Taehyung, ona annesinin öldüğünden bahsetmişti. "Yani sadece baban."

Taehyung, burukça gülümsedi. "Annem doğumdayken vefat etti."

Jimin, duyduğu şeyle bir an duraksadı ve konuşmayı başka yerlere saptırmayı tercih etti."Ameliyat oldun mu?"

"Ameliyat oldum ama işe yaramadı. Sadece nöbetlerimi azalttı. Bir hafta önce de son üç haftam kaldığını öğrenip sana yazdım. Öleceğimi bilmesem, sanırım asla sana yazamazdım."

Jimin, Taehyung'un oldukça utangaç olduğunu düşündü. Kendisi onun yerinde olsa ilk hoşlanmaya başladığında itiraf ederdi fakat Taehyung, içine gömmeyi tercih etmişti.

Taehyung, Jimin'in aklında bir çok soru işareti ve merak uyandırmıştı.

Keşke daha önceden yazsaydın, Taehyung, diye düşündü.

3 weeks | vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin