Onca verdiğiniz sevgiye rağmen
hâlâ kalbi filizlenmediyse demek ki toprağı sen degilsin”.....🍂🍂🍂💦💦💦💦💦💦💦💦💦💦💦💦
Abimle gözlerimiz buluşunca istemsizce dudaklarım kıvrıldı.
"Melek" gözleri dolu dolu ismimi söylemişti. Kollarını açmıştı.
Hızlıca kapının önüne gidip sımsıkı sarıldım ona.
"Abim, ben geldim"
"Melek ben, ben inan çook mutlu oldum be kızım. Kocaman olmuşsun, daha mı güzelleştin hıı sen? Hem sen niye haber vermedin ben seni alırdım"
"Böylesi daha güzel olur diye düşündüm. Tabi bir de ev adresin değişmiştir diye korkmadım değil"
Bakışları sıcacıktı. Saatlerce birbirimize öyle bakabilirdik . Gözlerinde hafif pişmanlık, mahcubiyet hissetmiştim. Ben mesafe koyunca o da hayatımdan çabucak çıkıvermişti. Bunun hüznünü yaşıyordu. Ama ben kırgın değildim ki ona.
Ben gitmelere alışıktım. Hem kendim istemiştim ilk.
"Çocuklar hadi oturun ama öyle kapıda bekleyecek misiniz?" Aynur Teyzenin sesi bakışlarımızı bölmüştü. Ona baktığımda gözleri dolmuştu. Dudaklarımız belki pek konuşmadı ama gözlerimiz yılların hüznünü ortama yayıvermişti.
Gözlerim sonra Ayşegül ablayı bulmuştu. Fotoğrafını daha önce görmüştüm. Kolayca tanıyıverdim.
Bana yaklaştı ve ;"Hoş geldin Melek. Abin senden hep çok bahsederdi. Bedenin belki burada değildi ama duygularını hep hissettirdi bana. İyi ki geldin."
Tebessüm ettim ve ona sarıldım.
Sıra bizim sarı oğlana gelmişti.
"Anne bu abla kim?"
Gittim hemen kucağıma aldım Bulut'u. Bulut 6 yaşındaydı. Ben 15 yaşındayken doğmuştu. Oradan hesapladım yani.
"Ben senin halanım. Biliyorum tanışmamış bi 6 yıl kadar gecikmiş olabilir ama. Bir de sen çook güzel kokuyorsun ya." Içime çekmiştim kokusunu. Hiç kaybetmek istemedim o kokuyu."
"Yaa! Gerçekten mi? Hep halam olsun isterdim ben. Beni gezdirirsin değil mi hala? Dayımlar benimle hiç ilgilenmezler de." sen tonu inanılmaz ciddiydi. Sanki kocağımda koca adam vardı. Babasıyla dayısının karışımı bir şeydi. Eee, ne demişler; kız halaya, oğlan dayıya çekermiş.
"Bak bak hemen de şikayetler edermiş. Gelirsin yanıma bir daha ' dayıcım dayıcım parfümünü verir misin, kızlar bayılıyor' (sesini de incelmişti.) Görürüm ben o zaman seni"
Hepimiz kahkaha atmaya başlamıştık. Demek o güzel kokunun sahibi Barış'mış.
Koltuklara oturmuş bütün koltukları doldurmuştuk. Kocaman bir ailenin parçası gibi hissetmiştim kendimi.
"Eee biz çıkalım yukarı Eren. Yorulmuştur Melek."
Aynur Teyzem lafa atılmıştı. Yemeklerin piştiğini ve yedirmeden gitmeyeceğini söylemişti.
Ben de kabuo etmiştim. Hem sevinçle bütün yorgunluğumu atıvermiştim.
Şimdi de başlamıştık koyu bir sohbete.
"Abim, hemşirelik kazanmışsın. Üniversiteye gidene kadar yurt müdürünle konuşuyordum. Sonra okulun yurduna yerleşmişsin. Nasıl, memnun musun?"
"Memnunum abicim. Bu yıl 4. sınıfa başlayacağım Rabbimin izniyle. Hemşirelikte kendimi buldum diyebilirim. Yurtta da bi problemim yoktu. Tabi bazen kafa uyuşmazlığı olabiliyordu oda arkaşlarımla ama bir şekilde hallediyorduk. Aile olmuştuk zaten sevgi evinde. Birbirimizin yaralarını sardık."
"Biraz hızlı gidiyor olabilirim ama var mı bi damat adayımız."
Ayşegül ablanın sorusuyla dumur olmuştum.
" Okuldan ziyade staj da olduğu için canımızı okuyorlar. Birde özel ders veriyordum. Zamanım kalmıyordu yani. Bir de evlilik çok sorumluluk istiyor, diyeceksiniz her konuştuğunla evlenecek halin yok diye tabi ama ben bağlılıktan yanayım. Evlenmeyeceğin adamla vakit çürütmeye de gerek yok yani."
"Ben bir deneyimlenmiş gibi hissettim. Biri canını yakmış anlaşılan." Abimin sorusuyla Aynur Teyzem sinirlendi. ( Sami Amca da uyuyuvermişti hemen. Şekeri varmış oturduğu yere sızıveriyormuş hep.)
"Ayy rahat bırakın küçük kızımı benim."
tebessüm ederek " Yok Aynur Teyzem, tabi soracaklar kaç yıl sonra bir anda karşılarına çıkıyorum.
Derince bir nefes aldım.
"2. sınıfa başladığım yıl ortak arkadaşlarımız sayesinde biriyle tanışmıştık. Vetirenerlik okuyordu.2 ay önce bitirdik ilişkimizi zaten. 7 ay konuştuk yani. Evlilik için ikimizde çok küçüktük, 4-5 yılı vardı yani. Ama ciddi olduğumuz için ayrılmadan az bi vakit öncesinde nişanlanalım dedik. Ailesiyle tanışmamıştım. Samsunda yaşıyorlardı. Tanışmak için gittim, başta bir sıkıntı yoktu. Onlarla çok iyi anlaşmıştık ama sonra istememişler beni. Ozan öyle mesaj atmıştı bana. Sen aylarca yüz yüze görüş ayrılmak istediğine dair kısa mesaj çek. Öyle işte yaşandı ama gereksiz bir ilişkiydi bitti."
"Peki, neden istememişler seni sormadın mı?" Barış sessizliğini bozmuştu."
"Cevabını bildiğim için sormama gerek yoktu."
"Neymiş o ? söylemek istemiyorsun sanki."
"Kimsesiz olmam. Bu bana bu kadar dert olmadı ama onlara dert olmuş."
Abimin yumruk olmuş elini görmüştüm. Herkes susmuş, öylece bakıyorlardı. Abim, yengem, Barış. ( yengem biz sohbete başlamadan önce Bulut'u yatırmıştı. Aynur Teyzem de yemeklerlerle uğraşıyordu.)
Kimsen yoksa sen terbiye almamışsındır, kimsen yoksa sen çok rahat yetişmişsindir, özgürlüğüne düşkünsündür, kimseye başını eymezsin.
Böyle derler hep. Bu konuşmayı çok duydum. Ortaokulda arkadaş diyemiyceğim o küçük canavarlar çok uğraşırlardı. Dayanamaz saç baş kavga ederdim kızlarla. Sonra annelerini çağırırlardı. Öğretmenimiz de hep bunları söylerdi. Şahit olmazdım ama hep kulağıma gelirdi.
Suçsuzdum ama hep suçlu da bendim.
Ben hayatın tokatınıda çok yemişimdir ama şükretmeyi de bilmişimdir.
Benden çok zor durumda olan insanlar varken benimki dert sayılamaz.