şimdi bütün bu aşktan geriye ne kaldı, savaştığım acılardan başka?

307 36 52
                                    

Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır... Hayır! Tanrım, ne olursun, ölürüm, yapma bana bunu! Lütfen, ne istersen yaparım, ne istersen, bir daha günaha elimi bile sürmem; nefes bile almadan ibadet ederim sana. Lütfen, acı ona Tanrım; lütfen hemen geçsin! Bunun bir sınav olduğunu, sadece anlık bir kriz olduğunu söyle bana. 

"Y-Yi...bo..." Hırıltılı sesini, acı içinde kıvranan güzel sesini böyle duymayı hiç istemiyorum! Üstünü kapatan yaşlar yüzünden bulanık gören gözlerim gözlerine tutunduğunda dudaklarımdan çaresiz bir inilti fırlıyor. Gitme, gitme, gitme.

"Zhan, sevgilim, ne olursun, ne olursun dayan. Bırakma beni, lütfen... Ambulans-"

Aniden öksürüyor, boğuk bir iniltiyle sarsılıyorsun. Gözlerinin etrafı kıpkırmızı olmuş, yüzün solgun. Güzel Zhanzhan'ımın bedenini iyice ezberliyorum. Çünkü, kabul etmek istemesem de... Hissediyorum, bu onu son... son görüşüm. 

Gitme, gitme, ne olursun bırakma beni. 

Dizlerimin üzerinde yatan bedenini bana uzatmaya çalıştığında ellerimdeki telefonu hemen bir kenara fırlatıyor, kollarımı sana sarıyorum. Göğsün hızla inip kalkıyor, nefes alabilmek için çabalıyorsun. Aniden sana kendi nefeslerimden verebilmek için dudaklarımı dudaklarına bastırıyorum... O anda doktorun söyledikleri aklıma geliyor, 'suni teneffüs bir işe yaramaz.'

Hıçkırarak kendimi geri çektiğimde senin de ağladığını görüyorum, gözlerin acıyla kısılmışken titreyen parmakların yanağıma uzanıyor. "Ben... sen-senden bir... par- parçayım." 

"Evet, evet, benimsin sen, benimle birlikte yaşıyorsun- Xiao Zhan, lütfen, lütfen bırakma beni! Eğer sen gidersen ne yaparım ben?!" Öyle yüksek sesle haykırıyorum ki ciğerlerimin parçalandığını hissediyorum. Keşke ciğerlerimi sana verebilsem de sevdiğime bir nefes olsam... O zaman öleceğime hiç pişman olmazdım... Çünkü bilirdim ki, sen yaşardın; yaşamaya benden daha çok değersin sen.

Bu söylediklerim sanki canın hiç yanmıyormuş gibi, daha fazla acı çekmene sebep oluyor. Gözlerinden yaşlar süzülürken titriyorsun, ellerini nereye koyacağını bilemiyor, bir soluk için çırpınıyorsun. Ölüm meleği gelirse ikimizi birden götürsün diye seni sımsıkı sarıyorum, bütün varlığını hissetmeye çalışıyorum.

"Yi- Yibo..." Korktuğunu görüyorum, ölümden o kadar çok korkuyorsun ki haykırmaya nefesin yetse dehşet içinde çığlıklar atacaksın. Gitmek istemediğini biliyorum, buna hiçbir zaman hazır değildin ki sen... Xiao Zhan, her bir detayın yaşamla doluyken sen, nasıl ölümün siyahına bürünebilirsin? Ben şimdi teninin soluk beyazından, gözlerinin acı kırmızısından nefret etmez miyim? Gözlerindeki parıldayan yıldızlar söndüğü için gökyüzündeki yıldızlara lanet etmez miyim? 

"Ne olur, gitme, yalvarırım bırakma beni." Ambulansın nerede kaldığını sorguluyor, ne kadar zamanın geçtiğini hesap etmeye çalışıyorum... Zamanın durmasını istiyorum. Seni sevdiğim ilk zamanlara, mutlu olduğumuz anlara dönmek istiyorum. Ama hala biliyorum, sana aşığım, bu hayatımda karşılaştığım en mucizevi şey. Beni şimdi terk ediyor olman, sana olan sevgime zarar vermez, lakin... lakin öldürür beni.

Yeniden öksürdüğünde, dudaklarında parlak bir şey görüyorum, o şey kan. Gözlerin dönecek gibi oluyor ve titriyorsun. Göğsün yukarıya doğru kavisleniyor. Acı çekiyorsun. Tanrım, sana ettiğim duaları neden kabul etmedin? Sevgilim yaşamı boyunca acı çekiyordu, neden ölürken de kıvranıyor o?

"Hayır, hayır, hayır! Canım, lütfen bana bak. Xiao Zhan, gitme, ne olursun!"

Omzuma sımsıkı tutunuyorsun. Boğulur gibi bir ses çıkıyor dudaklarından, ciğerlerinden gelen kan yavaşça çenene akıyor. "Yibo..." diyorsun tek solukta. "S-seni... se- seviyorum..."

"...hep sevdim." diyerek tamamlıyorum cümleni. Yüzünü görebilmek için gözlerimdeki yaşları hemencecik siliyorum fakat siler silmez yenileri geliyor. Canım çok, çok yanıyor. Haykırılacak çığlıklarım boğazımda birikiyor.

Kısık gözlerinden süzülen yaşlarla tebessüm ediyorsun, titreyen dudakların yukarıya kıvrılıyor. Sevimli tavşan dişlerin açığa çıkıyor. Bu gülümsemenin benim için olduğunu anladığımda hıçkırarak bedenini sımsıkı kavrıyorum. "Gitme, gitme gitme..."

Daha ne kadar süre bu kelimeyi söylediğimi bilmiyorum. Yanağımda duran elin sıkılaşıp, diğer elin kalbinin üzerine yerleştiğinde aniden donakalıyorum. Almak için çırpındığın solukların usulca sessizleşiyor, fısıltıları yok oluyor.

Yıldızlar gözlerini terk ediyor.

"C-canım..." Solan tebessümüne, kilitlenen çenene bakakalıyorum. Kısılmış gözlerin nereye bakıyor öyle... ölüm meleğine mi? Neden... Neden artık göğsün kıpırdamıyor... Neden konuşmuyorsun? Ne- nefes... nefes almıyor musun? 

Geri dön, geri dön, geri dön, geri...

"...Xiao Zhan?"

Tepki vermiyorsun... Tepki vermiyorsun! Ne olduğunu anlamak istemiyorum, seni saran kollarım boşluğa düşüyorlar sanki. Titreyen ellerimi uzatıp yüzüne dokunuyorum, parmak uçlarım yavaşça okşuyorlar seni. Her bir anında gözlerimi hiç ayıramadığım, dokunmaya, öpmeye kıyamadığım güzel yüzün... Tapındığım, baktıkça nefes aldığım dudakların... Hiçbirinde ses, seda yok. 

Göğsüm hıçkırıklarla, çığlıklarla sarsılmaya başlıyor aniden. Sen yanımdayken içimde tuttuğum her şeyi gözyaşlarımla atıyorum. Haykırıyorum- geri dön, ne olursun dön, lütfen, yıllar sonra olacak olsa bile bu, ben beklerim seni. Canım acıyor, üşüyorum, sen yoksun yanımda! 

Yeniden ve yeniden çığlıklar atıyorum. Cansız bedenini sımsıkı sarıyor, nefes almaya çalışıyorum. Öleceğim- öleceğim sanki, ruhum parçalanıyor, seni daha şimdiden öyle özlüyorum ki...

"Xiao Zhan!" 

Canım, sevgilim... neden, neden gittin? Şimdi ne yapacağım, nasıl yaşayacağım ben...

✧🌊✧

"Fazlaca edilen vedalar...
Yapraklar döküldüğünde, çok fazla veda ediliyor
Bunu anımsayarak, ellerini sıkıca tutuyorum
Hatırlamanı istiyorum, bu sessiz sözü...

Ah, kara sevdaya tutulmaktan korkmuyorum
Sadece seni incitmekten korkuyorum
Tüm kırgınlıklar rüzgarla beraber kayboluyor
Tanışmamız veya ayrılmamız, bana bağlı değil.

Ah, yalnız olmaktan çekinmiyorum
Sadece korkuyorum ki yapayalnız olacaksın,
Ağlayacak bir omuza sahip olamayacağın için."

*Dimash Kudaibergen; 'Autumn Strong'

✧🌊✧

" Şimdi, bütün bu aşktan geriye ne kaldı, savaştığım acılardan başka?

Ne yapabilirim yeniden sevebilmek için?

İnan, tutunabilirim hayata

Nasıl var gücümle haykırabilirim adını, ve nasıl baştan yazabilirim bütün hayatımızı?

Umuda kapılıyorum kulak vereceksin diye, senin için döktüğüm her bir gözyaşına!"

*Dimash Kudaibergen; 'Your Love'

✧🌊✧

Bir sonraki bölüm son bölümümüz olacak. Aslında böyle bir bölüm yazmayacaktım, iyi yansıtabileceğimi düşünmüyordum. Ama son anda ekleme kararı aldım ve şimdi bile kararımı sorguluyorum. Umarım onların duygularını size hissettirebilmişimdir.

Bu bölüm için çok değerli bir sanatçıdan çok özel iki şarkı önereceğim size;

Dimash Kudaibergen'in Know ve Autumn Strong  parçaları. Özellikle bu satırları yazarken bu iki şarkıyı dinledim, sözleri yansıtmak istediğim şeylere öyle uyuyordu ki. Zamanınızı ayırıp, dinlemenizi öneriyorum size.

İyi günler diliyorum, kendinize iyi bakın. 🖤

Altair [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin