Bugün bulutlar bir başka mutsuzlar. Onları anlıyorum, ya da anladığımı sanıyorum. Belki de dertlerimiz farklıdır. Kimin acısının daha fazla olduğunu kim bilebilir? O bulutlar da ağlamaya başlamadan önce çok güzel görünüyorlardı.
Elini sımsıkı tutup, burada olduğumu hatırlatmaya çalışırken, yorgun gözlerini benimkilere çeviriyorsun. Tenin birazcık soluk... Bir saate kadar eski haline döneceğini bildiğimden sesimi çıkaramıyorum. Gözlerinde korkunun, heyecanın parıltıları var. Üzerinde oturduğumuz otlar sert rüzgarla dans ederken yine falezlerden aşağıya bakıyorum. Eğer sana bakarsam ağlarım diye korkuyorum. Ağlamak için henüz erken, diye düşünüyorum. Ağlamak için önümüzde çok uzun bir zaman var, şimdi sen onunla gül ki ileride gözyaşı döktüğüne değsin.
Bugün bir kriz geçirdin. Seni öyle görmek ise benim hayatımın en korku dolu anlarından biriydi. Elini göğsüne koyuşun, sürekli öksürüp nefes alabilmek için çırpınışın gözlerim önüne geldiğinde bakışlarımı hemen hırçın dalgalardan çekiyorum. Hemen şimdi sana bakmazsam, nefes alamazsın, ölürsün diye korkuyorum.
"Şimdi daha iyi misin?"
Gülümsemeye çalışıyorsun, acını gizlemekte bir usta olduğun için hiç zorlanmıyorsun. "İyiyim, iyiyim ben. Endişelenme."
Senin kendin için ne kadar endişelendiğini görürken kendi içimi rahat tutmaya çalışmak saçma geliyor. Fiziksel olarak iyi gibi görünsen de, sen de korkuyorsun. Bu kriz ilk değildi, son da değil. Daha birlikte çok acılar çekeceğiz. Sonra sen gideceksin ve senin nefes alamadığın her bir an için ben nefes alacağım. Elini göğsüne koyup kaburgalarına canhıraş bir halde vururken çektiğin acıyı ben çekiyor olacağım. Bunu biliyorum ve bu beni hiç korkutmuyor. Seni sevmekten asla pişman olmadım.
Esen rüzgar bedenlerimizi birbirine yaklaştırıyor. Bana sokulduğunda memnuniyetle seni kabul ediyor, kollarımı bedenine sarıyorum. Ölüm meleği gelse bile bırakmayacakmışım gibi zayıf bedenini tutuyorum. Kalbine, nefeslerine daha yakın olmaya çalışıyorum, seninle tek bir bütün olmak istiyorum.
"Zhanzhan, çok sıkı sarıl bana."
Gülüyor, kollarını sıkılaştırıyorsun, kendimi sana gömüyorum. Sırtını okşarken yeniden ağlayacak gibi oluyorum. Sana ne kadar yakın olursam olayım, yeterli değil. Bu açlık, bu sevgi artık beni ben yapan şey. Senin için, gitmemen için her şeyimi vermek isterdim ama hiçbir şey gelmiyor elimden. Kokunu içime çekiyor, ezberliyorum. Seninle ilgili olan her şeyi satır satır ruhuma yazıyorum.
"Üşüyor musun yoksa?" diye soruyorsun, yüzünü göğsümden hafifçe kaldırıp gözlerime bakıyorsun. Dudağının kenarında bir gülümseme görüyorum, uzanıp orayı öpüyorum.
"Seni benden bir parça yapmak istiyorum. Sen yokken hep üşüyorum." Sözlerimde bir yanlışlık yok, ama ilk defa duymuş gibi şaşırıyorsun. Titrek nefesin dudaklarıma çarpıyor, kirpiklerin usulca titriyor. Güzel parmakların sırtımda hareketlendiyor ve tenimi okşuyorsun.
"Yibo, ben zaten senden bir parçayım. Her şeyimle seninleyim, hep de seninle olacağım."
Bugün çok fazla duygusal olmalıyım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyor, sımsıkı bedenine sarılıyorum. Ne yaparsam yapayım sana olan özlemim hiç dinmeyecek gibi.
Rüzgar tenimize çarparak geçiyor. Havalanan saçlarına burnumu gömüyorum. Seni seviyorum, diyemiyorum; çünkü seni seviyorum demenin bin bir türlü yolunu biliyorum.