DÜĞÜM DÜĞÜM

185 52 257
                                    

Üzgünlükler, kırgınlıklar...

Ulaşılmaz olana ulaşmaya çalışan ruhlar her zaman acı ve keder içinde yaşarlar.

Kendi ölümlerinin yolunda hızlıca koşar ve asla ama asla farkına varmazlar.

Hayatlarının kısa olduğunu bilir fakat nedense hep çok uzunmuş gibi yaşarlar.

Ah insanlar...

Ne de acıdır; sizin kendinizi kahretmeleriniz, hayatta kalmak için size verilen duyguları abartarak kullanmanız ve dayanıksız vücutlarınızın çökmesine neden olmanız...

Bilir misiniz?

Bir ağacın hayatta kalmak için suya ihtiyacı vardır.

Güneş olmazsa büyüyemeyeceği gibi, su olmazsa da yaşayamaz. 

Lakin.

Eğer ağacı gereğinden fazla sularsanız, çürür.

İşte insanlar aynı ağaçlar gibidirler. Gözlerinden akan yaşlarla ruhlarını beslerler ve her canlıda olduğu gibi uç noktada yükleme yapılırsa çökerler.

***

Sakince odanın içine geldiğimde onu yatağın üstünde, ellerini başına dayamış halde buldum. Yüzünün aldığı şaşkın ve gergin halden çaresizlik içinde yüzdüğü belliydi. Derin bir nefes alarak iç çekti. Kalbi, sanki zorlukla hayata tutunur gibi üzüntünün yavaş tekleyişiyle atıyordu.

Nereden bileceklerdi haberleri? Gelecek olanın görünmediğini...

Telefonundan gelen bildirim sesiyle aniden yerinde şıçrayıp ''Ah'' diye mırıldandı ve rahatlamayla nefes verdi. Uykusuzluktan ağrıyan gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Bir eliyle yüzünü sıvazlayarak yastığının üzerindeki telefona uzandı.

Acaba kaç gündür uyumuyordu?

Mesajı okuduktan sonra titreyen dudaklarını ısırdı ve öylece kaldı. Yeşil gözlerinin içi kızarmış, altları morarmıştı. Yutkunduktan sonra parmaklarını ekranda hareket ettirerek karşıdaki kişiye yanıt verdi.

Ne acıydı bağlandıklarınızın sizde düğümlere dönüşmesi...

Ekranı kilitledikten sonra telefonu iki eliyle sıkı sıkı tutarak başını yasladı. Kısık sesli ağlayışıyla gözünden akan her yaşa bir yenisi daha ekleniyor ve omuzları sarsılıyordu.

Fısıltıyla ''Neden?'' diye sordu. 

Sahi nedendi bu yakarışlar?

Burnunu çekti ''Ben ne yaptım ki ona?'' bir hıçkırık boğazından yükseldiğinde nefes verdim.

İnsanlar, onlara değer vermeyen her şeye değer verme eğilimindeydiler.

Telefondan tekrar bildirim sesi geldiğinde aniden başını kaldırdı ve bulanık bakan gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarının düşmesini sağladı. Gözbebekleri ekranda gelip giderken kaşları yukarı doğru bükülüyor ve üzüntüden titreyen dudakları aralanıyordu.

Görüyordum. Beni göremediği kadar onu görüyordum.

Bu insan kirpiklerine kadar kırgındı.

Telefonu yatağın üzerine fırlattı ve başını ellerinin arasına alarak ileri geri sallanmaya başladı. Sessiz hıçkırıklarının arasındaki kelimeler boğuktu ''Niye beni görmüyor? Neden? Neden?''

''Fedakârlık.''

Aslında yapılması gereken kelimenin kendi içinde yatardı ama anlamsızlıkların içinde boğulanlar anlamı kaçırırlardı.

ÖLÜM YARGICIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin