1.4 Doğruluk Ve Cesaret

204 20 13
                                    

Çatıda konuşup sözleştiğimiz geceden sonra gün içinde doğru dürüst konuşmamıştık bile. Soojin hep düşünüyor gibiydi. Yemek yerken, otururken, kendi kendine etrafta dolanırken. O gece sözleşmiştik. Geleceğinden emin bir şekilde bekledim fakat gelmedi. İnip odasında olduğunu düşünerek kapıyı çaldım.
"Soojin, girebilir miyim ?"
"Girebilirsin."

Girdiğimde yatağında uzanıyordu. Sarı gece lambası odasına loş bir aydınlık veriyordu. Çift kişilik yatağının ucuna oturdum.
"Gelmedin. Bugün de fazla düşünceli görünüyordun." Yanına uzandım.
"Anlatmak istediğin ama çekindiğin bir şey mi var ?" Kendimden biliyordum. Bana döndü, elimi tuttu.
"Her gün sana harcaman için 86,400 milyon won verilseydi ne yapardın ?"
Böyle konuşmaya başlamasını beklemiyordum. Hem de bu kadar ani. Biraz düşündüm.
"Birazını ertesi gün için ayırır, ertesi gün daha fazla harcardım."
Soojin ile birlikte güldük. "Hayır şapşal. Tek günde hepsini harcamak zorundasın. Artan paranı ertesi gün kullanamazsın."

Gün içinde bunu ne kadar düşündüğü anlatışından ve konuyu hemen açmasından belliydi. İçini dökmesine izin verdim.
"Bunu düşünüyordum da. Bir gün boyunca bize değerlendirmek için tanınmış 86.400 saniye var ama kullanamıyoruz."
İç çekti. "Bazı şeyleri yaşamak için, söylemek için çok geç olabilir. Bundan korkuyorum."
"O zaman yaşamaya ve söylemeye çalış, Soojin ?" Ona bunu söylerken kendimle çeliştiğimi farkettim.

"O kadar kolay değil." Dedi gözlerime bakarak. Kolay değildi, biliyordum.

"Zamanımı öyle boş şeylere harcadım ki." Durakladı, "Daha doğrusu harcadılar." Elimi tutmaya devam ediyordu. Bana döndü, bir eli yastığının altındaydı.
"Sence zamanım varken söylemek istediklerimi söylemeli miyim ?"
"Söylemelisin." Gözlerine bakarak bekledim, kelimelerimi aklımda sıralamaya çalışıyordum. Hazır hissedince konuşmaya başladım. "Seninle doğruluk ve cesaret oynamıştık. Farkettim de doğruları söylemek için de cesareti seçtiğinde göstermen gerektiği kadar cesaret gerekiyormuş, anlarsın ya."

Elimi saçlarına götürdüm.
"Vay canına Shu." Dedi gülümseyerek.
"Bir oyun oynayalım. Söylemek istediklerimizi söyleyelim. Ne dersin ?"
"Fena değil, ilk sen başla." Derin bir nefes aldım. Söylemek istediklerimi arka arkaya sıralayacaktım. Yıllardır söylemekle söylememek arasında gidip geliyordum. Birilerine dökmek istiyordum içimi. Soojin'in beni yargılamasından korkuyordum her şeyden çok. İğrenç, tiksinç bir insan olduğumu düşünmesini istemiyordum. İçimden bir ses 'Ya şimdi ya hiç.' diyordu. Yaptıklarımı saklayarak daha ne kadar yaşayabilirdim ki kalbimde bu kadar ağırlık yaparken ?

"Lisede sana şantaj yapan bir çocuk vardı." Yutkundum, konuşmaya yavaş başlamıştım. Meraklı gözleriyle beni izliyordu. Heyecanlanmıştım, hem de çok heyecanlanmıştım. "Sana şantaj yapmayı kesmişti çünkü..." Biraz sessizlik oluştu.
"Çünkü ne Shu, çünkü ne ?" Cümlemin devamını yumuşatarak getirmeye karar vermiştim. Alıştıra alıştıra söylemek iyi bir fikirdi.
"Çünkü o çocuğu dövdürtmüştüm."
"Ne, nasıl yani ?" Gülmeye başladı.
"Sana inanamıyorum ! Çete işlerine falan mı bulaştın ?" Gözümde onun göremediği bir tedirginlikle onu izliyordum.
"Aslında hayır, bulaşmadım."
Kelime aralarında duraksayıp kekelememeye çalışıyordum.
"Ama ricam yeterli olmamıştı." Yataktan doğruldum.
Dizlerimi kendime çektim. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Ona baktım. Söyleyeceklerimden habersizdi. Eğlenceli bir anının geri kalanını anlatacağımı düşünür gibi bakıyordu.
"Onlara kullanılmış iç çamaşırlarımı verdim."
O soru işaretleri yerlerini kocaman açılmış bir çift göze bırakmıştı. Bir süre yüzünü buruşturup bana baktı.
"Nasıl ? Anlayamadım Shuhua."
Gözlerine bakmaya devam ettim, gözlerimi görünce ne kadar tedirgin olduğumu biraz anlar diye. "Zaten herkesten haraç kesiyoruz, paraya ihtiyacımız yok dediler. Başka çarem yoktu." Yanıma doğrulup oturdu.

"Söylediğin şeyin farkında mısın ? Ciddi değilsin Shuhua." Gözlerimi kaçırıyordum. Ağlamak istiyordum ama ağlamamak için kendimi çok sıkıyordum. İşin kötü tarafı hepsi bu değildi. Hızlıca içimde kalanları söylersem en azından çabucak hafiflerim diye düşündüm. Çamura batmıştım bir kere.

"Seni taciz edeceğini söyleyen biri vardı hatırlıyor musun ?"
Ellerini sımsıkı tuttum, beni yargılamasından korkuyordum. Bana ne kadar aşağılık olduğumu söylemesinden korkuyordum. Hepsini onun için yaptığımı söylediğimde benden uzaklaşmasından korkuyordum. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Ellerini tuttum.
"Onunla birlikte olup iftira attım Soojin, sonra okuldan gitti."
Başını iki yana sallıyordu, acırcasına bakışlarını saplayacaktı bana. Gözlerimi kaçırıyordum. "Shuhua, gözlerime bak." Gözlerimi yavaşça ona çevirdim. Derin derin baktı bana. "Sen ciddisin."

Soojin elini hızla çekti, ayağa fırladı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun ? Delirdim mi ! Ne söylediğinin farkında mısın ? Neden bunları yaptın ?"
Gözyaşlarıma engel olamadım bu sefer, süzülmelerine izin verdim. Cevap veremedim, ağzımı bile açamadım.

"Shuhua, sana inanamıyorum ! Senin böyle bir kız olduğunu bilseydim..."

İşte o an düşünmeden suskunluğumu bozduğum andı. Soojin'in bakışlarından dahi korkan Shuhua tek saniyede kaybolmuştu. Çünkü Soojin bana acıyabilirdi, beni yargılayabilirdi. Korksam bile izin verebilirdim. Ama asla beni suçlayamazdı. Onun için kendi hayatımı kararttım. Çok mu yapmıştım ona ? Haketmiyor muydu ? Beni suçlarken aklımdan geçmişti ama geçmişte bunları sorgulamadım. Çünkü tek bildiğim ona değer verdiğimdi. Hem de kendime vermediğim kadar. Ona aşıktım veya değildim. Sadece korumak için yapmıştım hepsini. Ama şimdi sadece bir anlık sinirle söylediğine inanmak istediğim kelimeler fırlamıştı ağzından. Ayağa fırladım, karşısına geçtim. Bakmaya korktuğum gözlerine baktım. Yıllarca hayal ettiğim şey bana teşekkür edip kollarıma atlaması değildi. Ama bu yüzden karşı karşıya gelebileceğimizi düşünmezdim.

"Bilseydim mi ? Bilseydin ne olurdu Soojin ?" Sesimi yükseltmedim. Sadece kalp kırıklığımın anlaşılmasını istiyordum o andan sonra. "Benden nefret mi ederdin ? Beni rezil mi ederdin ? Tanışmaya tenezzül etmez miydin ?" Bir adım daha yaklaştım. Soojin şaşkın görünüyordu.
"Senle tanıştıktan sonra böyle bir insana dönüştüğümü bilseydin ne yapardın peki ?"
Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Akıp akmamaları çok da umrumda değildi.

"İnsanlar sana zarar veremesin diye kendimden vazgeçtim. Kız kıza sohbet ederken anlatabileceğim ilk öpücüğüm olmadı. Ya da ilk sevişmem." Biraz duraksadım. Sesimin titremesini istemiyordum.
"Siz birbirinize aşk hikayeleri anlatırken zorla boynuma atılan ısırıkları düşünmediğimi mi sanıyorsun ? Ya da iç çamaşırlarımı pazarladığımı ? Sen gelip omzumda ağlama diyeydi hepsi. Etek altı fotoğrafını çekip yayınladıklarını hatırlıyorsun değil mi ? Kendi ifşamı erkek gruplarına sızdırmıştım seni konuşmaya devam etmesinler diye."

Soojin donuk bir şekilde suratıma bakıyordu. Burnumu çektim ve gözyaşlarımı ellerimle sildim tekrar. "O gün ilk sevişmemdi. Siz okul çıkışı alışverişe giderken ben seni koruyabilmek için sana tecavüz tehditleri savuran çocukla kameranın görmediği kuytu köşeleri aramakla meşguldüm. Mumlar, romantik objeler yoktu. Deterjan bidonları vardı. Bana sorduğunuzda hep yalan söyledim. Bunu aşık olduğum insanla yaşamayı ben istemez miydim sanıyorsun ?"

Daha fazla devam edemedim. Soojin kilitlenmiş bana bakarken arkasını döndü ve çekip gitti. Bana kelimeleri bile çok görmüştü.

Odadan çekip gittikten sonra kendime gelememiştim. Anlattıklarımın her bir saniyesini o an yaşamıştım. Gözlerimin önünden gitmiyorlardı.

Yatağın üstüne çöktüm. Bu aynı zamanda benim de çöküşümdü.

𝗔𝗹𝗰𝗵𝗲𝗿𝗮 ; ShuJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin