"baekhyun çeker misin elini?" yüzüne doğru son kez bağırdığımda sonunda onu korkutmayı başarabilmiştim.
"aman iyi be, ne yaparsan yap." sanki hiç korkmamış gibi saniyeler içerisinde kendini toparlayıp yine atarlı hâline dönmüştü biricik(!) yan komşum, en yakın arkadaşım, sıra arkadaşım, çocukluk arkadaşım ve aklınıza gelebilecek her türlü arkadaşlıkta bana eşlik eden kişi.
aklınız fesata kaymış olabilir. hayır, her türlü arkadaşlık değil.
sonunda kendi saçımla kendim ilgilenebilecek olmanın sevinciyle düzelttim yeni kuruttuğum sarı saçlarımı. yine sıradan bir okul günüydü fakat yaklaşık üç aydır her gün olduğu gibi kendime fazlasıyla özenerek hazırlanıyordum.
çünkü okulda o vardı, sehun.
en uzunu dört saniye olmak üzere beş kere göz göze gelmiş, sekiz kere tam yanımdan geçmiş ve yetmiş bir gün benimle aynı sınıfta oturmuştu.
bugün yetmiş ikinci gündü.
saçımla işim bittiğinde sandalyeme asılı çantamı sağ koluma geçirdim, yatağıma uzanmış baekhyun'un poposuna vurdum ve o bana ulaşamadan merdivenleri ikişer ikişer atlayarak indim aşağı.
hemen kapının kenarındaki anahtarlıktan anahtarlarımı alıp kendimi dışarı attım. baekhyun da arkamdan gelmiş, hatta hızını alamayıp bana çarpmıştı. neyse, en azından ödeşmiştik.
itişe kakışa ayakkabılarımızı giydik. ben bisikletime ilerlerken baekhyun bana bağcığı ile nasıl tavşan yapabileceğini soruyordu.
günün ilk göz devirişini ona verdikten sonra sonunda yanıma gelmişti. çantamı bisikletimin kenarı kırık sepetine koydum ve ilerlemeye başladık. hava dışarı çıkıp eğlenmemiz için yalvarırken biz okula gidiyorduk, ne adil hayat ama.
"bence bugün sehun beni fark edecek, hissediyorum." baekhyun'un kahkahasını duyduğum ilk an devamını duymamak için bisikletimin zilini öttürmüştüm. aptal çocuk, sinirlendiriyordu beni.
"haftada en az sekiz gün bunu söylüyorsun jongin, bıkmadın mı?"
"baekhyun, bir haftada yedi gün var."
"SORUN DA O YA!"
bana bağırması yeniden göz devirmemden başka bir işe yaramazken onu takmayarak önüme döndüm. bugün bir şeyler olacaktı, emindim.
olmuyorsa da ben olduracaktım.
-----
"bu kadın hâlâ ölmediyse benim en az bi' seksen yılım var."
jongdae'nin esprisine sadece junmyeon gülerken ben aksi için dua ediyordum. bırakın seksen yılı bu herife iki yıldır katlanıyor olmam bile bir mucizeydi.
önümde oturan iki salağı ve yanımda gözlerini kapatmamak için bantlamaya çalışan baekhyun'u tanımıyormuş gibi yaparak ilk ve tek aşkım oh sehun'a çevirdim bakışlarımı.
sınıfın neredeyse öbür ucunda oturduğu için görmekte zorlansam da başını yanındaki duvara yaslamış, elindeki kalemle oynadığını görebiliyordum en azından. bazen bakışlarımı fark etmemesine çok şaşırıyordum, jongdae hep gözlerimle röntgen çektiğimi söylerdi oysa.
turuncu saçları her zamanki gibi ellerimin aralarında dolanmak için karıncalanacağı kadar güzel duruyordu. küçük pembe dudaklarını görmemi engellediği için adını bilmediğim koca kafalı çocuğa içimden lanetler okumuştum.
dersin bittiğini gösteren zil çaldığında her zamanki gibi çantasını kucağına alıp kalemiyle silgisini, siyah kapaklı defterini ve su şişesini içine yerleştirmiş ardından sırasından kalkıp sınıftan çıkmıştı. o sınıftan çıktığında sınıf da neredeyse boşalmış gibiydi, kalan kişilerin de umrunda olduğumu sanmadığım için hızlıca yerimden kalkıp sehun'un sırasına ilerledim.
oturduğum anda burnuma dolan papatya kokusu bir anlık kendimi cennette hissetmeme sebep olurken arka sırama geçip kafasını omzumun üzerinden uzatmaya çalışan baekhyun anında gerçek hayata dönmemi sağlamıştı.
normalde olsa ilk jongdae yanıma damlardı fakat junmyeon ile bu son dersleri olduğu için evlerine dönmüşlerdi.
"jongin elinde kalemle ne yapıyorsun sen sehun'un sırasında?"
"artık kendimi fark ettirmenin zamanı geldi baekhyun."
baekhyun tahminimce kocaman olmuş gözleriyle bana bakarken kalemin kapağını açıp arkasına taktım. ellerim titrese de, kalbim ağzımda atsa da kimse engelleyemezdi beni şu an.
"merhaba, sehun.
biliyorum, bu yaptığım çok anlamsız fakat bunu yüzüne söyleyecek cesareti bulamadım. papatyaları çok sevdiğini biliyorum. bu akşam saat 20.49'da elimde papatyalarla salıncakların önünde seni bekliyor olac"evet, tam burada kesilmişti yazdığım yazı. duyduğum ses hem elimin hareketini durdurmuş hem de kalemin sıraya düşmesini sağlamıştı.
az önce size kimse beni engelleyemez demiştim değil mi? sanırım bir kişi yapabilirdi bunu.
o da sehun oluyordu.
------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhun sarışın | sekai
Fanfictionben; kim jongin, yağmurdan nefret eden kim jongin, o gün yağmurun altında tam iki dakika otuz sekiz saniye boyunca bisikletli çocuğun arkasından bakıyorum.