sıkıcı ve monoton geçen akşamların birindeydik yine. bobi'ye sarılmış yatağımda oturuyor, pencereden sokağı izliyordum. sadece oh sehun'un geçtiği dakikalarda çekiliyordum pencerenin önünden. baekhyun sehun'un geçerken sürekli pencereme baktığını söylüyordu.
sonunda sıkılıp yatağa uzandığımda penceremden gelen bir ses ile kaşlarım çatıldı, sanki cama vurulmuş gibiydi. belki yanlış duymuşumdur diye bekledim bir süre fakat çok geçmeden aynı ses tekrar gelince doğruldum, cidden biri pencereme bir şeyler atıyordu.
dizlerimin üzerinde doğrulup sokağa baktığımda beni gördüğü için gülümseyen bir oh sehun görmeyi asla ve asla beklemiyordum. şoku atlattığımda camı açtım ve kafamı dışarı çıkarttım.
"sehun? ne işin var burda bu saatte?"
aslında saat daha dokuzdu ve sehun'un evi bizim sokaktaydı.
"aşağı gel, konuşalım."
bu sefer kaçacak bir yerim kalmamıştı, adam evimin önündeydi. ki ben de kaçmak istemiyordum zaten, buraya geldiğine göre belki de benim gibi düşünmüyordu. rezil olduğumu yani.
bir şey söylemeden başımı onaylar şekilde salladım ve pencereyi kapattım, temmuz ayındaydık ama geceleri hava serin oluyordu. yataktan kalktığımda ise olayın ciddiyetini yeni kavrayabilmiştim, oh sehun evimin önünde beni bekliyordu.
bu cümleyi içimden tekrarlarken çığlık atmamak için zor duruyordum. hızlıca hırkamı üzerime geçirdim, telefonumu elime alıp koşarak odadan çıktım. o kadar heyecanlıydım ki telefonuma takılı kulaklığı çıkarmayı bile akıl edememiştim.
evden çıktığımda gerçekten sehun beni bekliyordu. tanrım, rüya değildi. oh sehun bisikleti ile birlikte önümde durmuş gülümseyerek bana bakıyordu.
anahtarı kapının üzerinde bırakıp kapıyı kapattım, bir yere gitmiyorduk nasıl olsa. gözlerimi üzerinden çekemeden yanına ilerledim. karşısında durduğumda hâlâ gerçek olduğunu kontrol etmek istiyordum.
ya da sadece ona dokunmak istiyordum, bilmiyorum.
"jongin, neden hayalet görmüş gibi bakıyorsun?"
"hay senin o adımı söyleyen ağzını.." sessiz söylemiş de olsam ne dediğimin farkına vardığımda hemen toparlandım, neyse ki sehun hâlâ şaşkınlıkla bakıyordu bana. duymamıştı, sanırım.
"ha? öyle mi bakıyorum? hiç.. hiç farkında değilim.. şey, sen neden gelmiştin?"
başını önüne eğip gözleri kısılana dek güldü, neden güldüğünü anlamadım ama güldüğünde şakağında oluşan o ufak çukurdan öpmek istedim.
"dedim ya jongin, konuşmak için."
"ha.. evet." etrafıma bakınıp oturabileceğimiz bir bank gördüğümde orayı işaret ettim. "oturalım mı?"
başıyla onayladı beni ve oturduk. bakın tekrar ediyorum, OH SEHUN'LA AYNI BANKA OTURDUM. yumruğumu ısırmamak için zor duruyordum gerçekten.
bedenini hafifçe bana çevirip konuşmaya başladı, ne dediğini anlayabilmek için gözlerimi dudaklarından çekmek zorunda kaldım.
"jongin.. öncelikle şunu söylemek istiyorum, rezil falan olmadın. asla öyle biri değilsin. hatta, çok tatlısın."
size yemin ederim tükürüğüm boğazıma kaçtı, oh sehun otuz yedi saniye boyunca sırtıma vurup beni kendime getirmeye çalıştı.
ben ise o an kesilen nefesimi değil sehun'un sırtıma değen ellerini düşündüm.
kendime geldiğimde sehun hâlâ endişeyle bakıyordu bana, rahatlaması için iyi olduğumu fısıldadım. ardından devam etti.
"söylediğim gibi, rezil olmadın. cuma gecesi gelmememin sebebi.."
tam olarak gözlerine baktım ve dikkatle dinledim onu, sanki o an tüm vücut fonksiyonlarım oh sehun diye bağırmıyormuş gibi.
"bunu söyleyemem, en azından şimdilik. ama gerçekten geçerli bi sebebim vardı jongin, bilerek gelmemezlik yapmadım. aslında geldim, ama geldiğimde sen gitmiştin çoktan. üzgünüm.."
gerçekten üzgün görünüyordu, benim yüzümden. oh sehun benim yüzümden üzgündü. kollarımın arasına alıp öpmek istiyordum onu, yapamadım.
"sehun.. üzülme lütfen, suçlu hissettim kendimi şimdi. hem geçti gitti işte boş ver, bilerek yapmamışsın zaten."
yine o mükemmel gülüşünü gördüm, bu dünya üzerindeki en kusursuz şeyi.
o an hayatımın en huzurlu anlarından biriydi, oh sehun ile tam kırk iki saniyedir bakışıyorduk ve o gülüyordu. şimdiye kadar bayılmamış olmam takdir edilesiydi açıkçası.
ardından sehun gözlerini benden çekti, o bana bakarken yaşadığım yanma hissi anında yerini sokağın soğuğuna bıraktı. elimdeki kulaklığa kaydı gözlerim, acaba şimdi aylardır hayalini kurduğum şeylerden birini yapsam sehun beni döver miydi?
dövmezdi herhalde. döverseydi de canı sağ olsundu.
sehun başka bir yere bakıyorken -nereye baktığı hakkında hiçbir fikrim yok- telefonumda müzikler kısmına girdim ve "portakal" isimli playlistimi açtım.
evet, sehun'la dinlemek için şarkılarımı biriktiriyordum.
ve evet, sehun'un takma ismi portakal.
kulaklığın bir ucunu kendi kulağıma taktım, diğer ucunu sehun'a nasıl vereceğimi ya da takacağımı bir türlü bilemediğim için birkaç saniye öyle mal gibi bekledim. ardından sehun bana döndü, elimdeki kulaklığı fark etti ve gülümsedi, yine.
ne yapmak istediğimi anlamış olacak ki elimdeki kulaklığın diğer ucunu alıp kendi kulağına taktı.
teninin tenime değdiği anda tüm vücut hücrelerimi ateşe verdiğini bilmeden.
kulaklığı taktıktan sonra "ne bekliyorsun müziği açsana geri zekalı" dercesine bana baktı, ben de kendime geldim ve bir şarkıyı açtım. ellerim öylesine titriyordu ki hangi şarkıyı açtığımı bile görememiştim.
(medyadaki şarkı.)
kulağıma dolan ses ile yüzüme bir tebessüm yerleşti. tesadüf müydü bilmem ama, şu ana daha uygun bir şarkı olamazdı gerçekten. sehun'a döndüğümde gülümseyerek önüne baktığını gördüm. bana baksın istedim ama bakmadı. olsundu, şu an hayatımın en güzel dakikalarını geçiriyor olduğum için bu beni üzmemişti.
o akşam evimin önündeki bankta, her zaman kesilip durmasına küfür ettiğim sokak lambasının altında oh sehun ile dakikalarca onun için seçtiğim şarkıları dinledik. şarkılar değişip durdu ama ne sehun başını yerden kaldırdı, ne de ben gözlerimi güzel yüzünden çekebildim.
ama ikimizin de yüzündeki gülüş hiç silinmedi ve ben o akşam ilk defa, oh sehun ile geçirdiğim dakikaları saymadım. çünkü dakikaları saymaktan daha güzel bir şey yapıyordum o an.
oh sehun'un kirpiklerini sayıyordum.
------
merhabaa 7415397 yıl sonra geri döndüm. bi bahanem falan yok sadece yazasım gelmedi yazmadım. umarım artık daha sık yazabilirim. yine gidiyorum kendinize cici bakın çilekli keklerim💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhun sarışın | sekai
Fanficben; kim jongin, yağmurdan nefret eden kim jongin, o gün yağmurun altında tam iki dakika otuz sekiz saniye boyunca bisikletli çocuğun arkasından bakıyorum.