odamdaki tekli koltukta bacaklarımı yan tarafından sarkıtmış şekilde oturuyordum. kafam sırtımı yaslamam gereken yere yaslıydı ve kucağımda oyuncak köpeğim vardı. aslında kendisine oyuncak köpek denilmesinden pek hoşlanmıyor ama hem ismini söylersem yani bobi dersem anlamayacağınız için hem de şu an bunu düşünecek hâlim olmadığı için öyle söyledim. yanlış anlaşılmasın.
kapı baskına gelinmiş gibi hızlı bir şekilde açıldığında bakışlarım istemsizce oraya dönmüştü. jongdae ve junmyeon bir hışımla içeri girmiş, bir anda yanıma gelip her yerimi ellemeye başlamışlardı. ben orada çırpınırken yatağımda uzanan baekhyun kılını bile kıpırdatmıyordu.
jongdae sürekli iyi olup olmadığımı soruyordu fakat bunu neden eliyle vücudumu yoklayarak yaptığını anlayamıyordum, aynı şekilde junmyeon'un da öyle.
"baekhyun şunları alır mısın üzerimden acaba? noluyor amına koyayım ne diye bu salak herifler elliyor beni?"
jongdae bir anda durup baekhyun'a döndü.
"ee bunun hiçbir şeyi yok sapasağlam?"
sorar gibi konuştuğunda ben de burnumu iki parmağının arasına sıkıştıran junmyeon'un elini ısırıp geri çekilmesini sağladım ve baekhyun cevap vermeden araya girdim.
"ne diyorsun sen ya döl israfı? niye sağlam olmayacakmışım?"
jongdae hiçbir şey anlamadığını açıkça belli eden bakışlarını yüzümden çevirip cebine indirmiş, telefonunu çıkartmış ve bir yerlere girdikten sonra bana çevirmişti. baekhyun ile olan konuşması vardı. başta her şey normalken yaklaşık yirmi dakika önce baekhyun'dan gelen mesajda aynen şöyle yazıyordu,
"JONGİN ÇOK KÖTÜ İMDAT JONGDAE BURAYA GELİN JONGİN'İN EVİNDEYİZ İMDAT JONGDAE YETİŞ İMDAT!"
bakışlarımı bir cevap beklercesine baekhyun'a çevirdiğimde jongdae de telefonunu cebine koymuş aynı şekilde yatakta uzanan bedene bakıyordu.
junmyeon? o hâlâ yanımda duruyor ve telefonuna bakıp gülüyordu. çoğu zaman olduğu gibi yine pek sikinde değildik. ayrıca böyle güldüğüne göre büyük ihtimalle yine çinli sevgilisiyle konuşuyordu.
baekhyun dirseklerini yatağa bastırarak üst bedenini kaldırmış ve sonunda konuşma tenezzülünde bulunmuştu.
"ne var? sehun jongin'i sırasına ilan-ı aşk mektubu yazarken yakaladı desem hemen gelmezdi bu salak."
jongdae cırtlak sesiyle bir anda bağırdığında baekhyun doğrulduğu yatağa düşmüş, junmyeon elindeki telefonu yere düşürmüştü. ben ise sadece gözlerimi kapatmış ve derin bir nefes almıştım.
ardından junmyeon'u yerdeki telefonunu almasına izin vermeden kolundan tutup yatağıma çekti. sonra baekhyun'u götünden ittirip yatakta kendine ve myeon'a yer açtı. oturduğum koltuğu -hangi güçle bilmiyorum- çevirip yatağa yaklaştırdı ve sonunda yatağıma bağdaş kurarak oturdu.
"hemen anlatıyorsun kim jongin!"
"ya istemiyorum ben anlatmak falan, baekhyun anlatsın."
jongdae anında oturduğu yerde baekhyun'a dönüp anlatmazsa gece uyurken yüzüne katran süreceğini falan söylemişti.
baekhyun da onun gibi bağdaş kurup anlatmaya başladı olanları. ben ise bobi'ye sarılmış baekhyun anlatırken sanki tekrar yaşıyor gibi hissettiğim için kendimi ağlamamaya zorluyordum. ta ki jongdae tekrar cırlayana kadar. junmyeon kafasına vurduğunda susup dinlemeye devam etmişti.
"yuh! niye gelmiş sehun geri?"
"kitabını sırasının altında unutmuş. o da şaşırdı tabi bu salağı sırasına bi şeyler yazarken görünce. "sıramda ne yapıyorsun?" dedi biz de öyle fark ettik geldiğini."
"ee sonra ne oldu?"
"sonra jongin kaldı öyle far görmüş tavşan gibi. başını da kaldıramadı sıradan, ben olsam ben de yüzüne bakacak cesaret bulamam yani. bir şey diyemeden kalktı sınıftan çıktı koşa koşa. sehun da ne yapsın garibim öyle baktı arkasından şaşkın şaşkın. ben de çantalarımızı aldım jongin'in peşinden gittim. baktım bahçeye çıkmış ağlıyor salak. zor getirdim eve ben burda kalıp toprağa karışmak istiyorum diye tutturdu. sonra da sana mesaj attım işte. eve geldiğimizden beri öyle oturuyor koltukta."
baekhyun'un upuzun konuşması bitince hepsinin gözleri bana dönmüştü. jongdae aniden kalkıp yanıma geldi ve kollarını bana sarıp ağlıyor gibi sesler çıkartmaya başladı.
"ah benim şanssız kadersiz arkadaşım.. kıyamam ben sana.."
"sağ ol ya gerçekten çok yardımcı oluyorsun şu an."
bir anda geri çekildi ve sanki bir saniye önce ağlamaklı olan o değilmiş gibi gözlerini kısarak bana bakmaya başladı.
"yazıklar olsun ben burda acını paylaşmaya çalışıyorum senin yaptığına bak hain!"
"tamam bi kesin sesinizi. jongin ne yapacaksın şimdi?"
aramızda tek zeka kırıntısı taşıyan kişi olan -benden sonra- junmyeon konuştuğunda başımı yanımdaki jongdae'nin karnına yaslayıp bu sefer ben ağlamaklı sesler çıkartmaya başladım.
"ne yapayım? gidip kafamı toprağa falan gömeceğim. bir daha sehun'un yüzüne bakamam ben."
jongdae bir anda ona yasladığım kafamı itip bağırmaya başladı, yine.
"saçmalama jongin salak mısın sen? evet salaksın ama konumuz bu değil şu an. oğlum madem böyle bir şey yaptın krizi fırsata çevirsene o zaman."
hepimiz ona anlamaz bakışlar atınca gözlerini devirmiş ve bu odadaki tek akıl sahibi kişinin kendisi olduğunu falan zırvalayarak yeniden yatağa oturmuştu.
"ulan salak herif, sen zaten bunu sehun'la görüşmek için yapmadın mı? tamam işte yine git oraya dediğin saatte. evet kendini biraz rezil ettin ama telafi edersin ne olacak? hepimiz biliyoruz senin bu adamı ne kadar sevdiğini. çık karşısına söyle işte, yeter be."
diğerlerine baktığımda onlar da jongdae'ye hak verir gibi bakıyorlardı bana. bir yandan mantıklı geliyordu. sonuçta sehun beni fark edecekti, ha bugün olmuştu ha yarın. ama bir yanım da tekrar rezil olacaksın, sehun asla oraya gelmez diyordu.
derin bir nefes aldım ve oraya gidersem kaybedebileceğim şeyleri düşündüm.
fakat liste bomboştu.
bu yüzden bana bir cevap beklercesine bakan yüzlere döndüm ve başımı "tamam" dercesine salladım.
jongdae yine ve yine sevinç çığlıkları atarak kalktı ve kollarımdan tutup beni de kaldırdı.
"göreceksin jongin seni o kadar yakışıklı yapacağım ki sehun görür görmez âşık olacak."
tabii, eğer görürse.
——————
merhaba çilekli lokumlarım🍓💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhun sarışın | sekai
Fanfictionben; kim jongin, yağmurdan nefret eden kim jongin, o gün yağmurun altında tam iki dakika otuz sekiz saniye boyunca bisikletli çocuğun arkasından bakıyorum.